Ülkeler, Covid-19 salgınının ortaya çıkardığı olumsuzluklardan etkilenmemek için birtakım önlemler alıyor.
Bütün dünyayı etkisi altına alan Coronavirus salgını ile mücadele sürerken, Türkiye’de işletmeleri ve çalışanları korumak adına “Kısa Çalışma Ödeneği” devreye alındı. Covid-19 salgınının etkisinden en az hasarla çıkmak için ekonomik önlemler başta olmak üzere birçok önlemin alındığı Türkiye’de işveren ve işçiler için hayata geçirilen ekonomik önlemlerin, yeterli olup olmayacağı ise merak ediliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan "Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi"nde yer alan “Kısa Çalışma Ödeneği” işverenleri ve işçileri nasıl etkileyecek?
Gaziantep Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası Başkanı Hakan Özseven, İLKHA muhabirine, Covid-19 salgınından etkilenecek işletmeler için devreye sokulan ve 23 Mart itibariyle başvuruları başlayan “Kısa Çalışma Ödeneği” ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Özseven, 'Kısa Çalışma Ödeneği'nin işvereni ve işçiyi kısmen koruduğunu söyledi.
Türkiye’nin Covid-19 salgınından ve içinde bulunduğu bu durumdan bir an önce kurtulmasını temenni eden Özseven, bu dönemde fedakârlıklar ve beklentilerin eşit dağıtılması gerektiğini, bu gerçekleştiği takdirde toplumun her sıkıntılı dönemde üzerine düştüğünü yaptığını belirtti.
Kısa Çalışma Ödeneğinin, üretime ara veren firmaların işçi çıkartmasın, istihdamda sıkıntı oluşturmasın diye devletin teşvik amaçlı verdiği bir ödenek türü olduğunu belirten Özseven, “Daha önce son üç yılda 600 gün koşulu vardı, bu koşul 450 güne indirildi. Son dört ayda 120 gün koşulu vardı. Bu da esnetilerek 90 güne indirildi. Bu ödenekteki amaç; işsizliği engellemek, insanların işten çıkartılmalarını engellemek olarak hedefleniyor. Bu hedef doğrultusunda firmalara özellikle Cumhurbaşkanımızın da ‘Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi’nde saydığı sektörler vardı. Bu paketteki 11 sektöre öncelik vermek üzere bütün sektörlerde eğer istihdam, çalışma üçte bir oranında azaltılıyorsa ya da en az dört hafta ara veriliyorsa, ‘işten çıkartmayın, idari izin verin, bu idari izne göre biz de son bir yıldaki ortalamanın yüzde 60'ı kadar size iş işsizlik ödeneği verelim’ diyorlar. Tabi şunu bilmekte de fayda var. Bu işsizlik ödeneğinden faydalanan işçilerin, yarın işten çıkarılmaları durumunda alacakları ödenekten kesilerek verilecektir.” dedi.
“Toplum sağlığını korumak için tüm kesimleri kapsayan bir mücbir sebep durumu olmalı”
Kısa Çalışma Ödeneğinin işvereni ve işçiyi kısmen koruduğunu söyleyen Özseven, “Şu anda birçok insanın evinde kalması gerekiyor. Sağlık nedeniyle insanlar dışarı çıkmak istemiyorlar ve bir korku hâkim. Tabi ki bu ödenek, işsizliği önlemek için işçilere gerçekten ciddi bir destek sağlamış oluyor. İşverende maaşı ödeyemeyecek durumdaysa o maaşı ödeyebilmesi için kısmi bir nefes veriyor. Bu ödenek gerçekten yeterli mi? Hayır değil. Daha geniş çaplı ve kapsamlı tedbirler almamız gerekiyor. Çünkü Kısa Çalışma Ödeneğinin ana hedefi; toplum sağlığını korumak. Toplum sağlığını korumak içinde tüm kesimleri ilgilendiren ve tüm kesimleri içine alan bir mücbir sebep durumu olmalı ve Kısa Çalışma Ödeneği genişletilerek tüm firmalardaki işçilere ödenmelidir. Firmalardaki işçilere ödenecek para ile firma sahipleri, işçiler rahatlayacaktır, gelecek kaygısı taşımayacaktır. Böylelikle evlerinden çıkmayıp istenilen hedefe ulaşacaklardır.” ifadelerini kullandı.
“İnsanı yaşatacak hamleler yapmamız gerekiyor”
Mücbir sebep halinin toplumun bütün kesimlerine uygulanmasını doğru bulduklarını belirten Özseven, konuşmasına şöyle devam etti:
“Biz, burada toplum sağlığını düşünerek insanların evde kalmalarını istiyoruz. Pandemi ilan edildi ve bu Coronavirus yüzünden insanlarımızın hayatı ve sağlığı her şeyden önce geliyor. Tabi olayı iki yönlü ele almak gerekiyor. Birincisi sağlık boyutuyla ele almamız, ikincisi de ekonomik boyutuyla olayı ele almamız gerekiyor. Ancak birinci sıraya sağlığı koyarsak bütün kesimleri ilgilendirecek, gerekirse sokağa çıkma yasağının ilan edildiği bir durum olması gerekiyor ki bir an önce bu badireyi atlatalım. Cumhurbaşkanımız, ‘bizim hedefimiz insanı yaşat ki devlet yaşasın’ diyordu. O zaman insanı yaşatacak hamleler yapmamız gerekiyor. Tabi ekonomik koşulları göz ardı ederek realist ayağı yere basan projeler üretemeyiz. Ancak çok net söylüyorum; eğer para basılması gerekiyorsa devlet para bassın. Bunun bize sağlayacağı iki tane negatif etki vardır. Bir paramızın değer kaybetmesi ve bunun sonuncu olarak da enflasyon oluşacaktır. Ancak biz yıllardır zaten ekonomik koşullarla, zorluklarla boğuşan bir toplumuz. Şu an halkın, toplumun ve bireyin sağlığını öne alarak vatandaşımızın yaşayabilmesini sağlamalıyız. Bu pandemi geçtikten sonra ekonomik durumu tekrar toparlarız. Hep birlikte millet devlet el ele bunların üstesinden geliriz.”
“İnsanlar birbirine ihtiyaç duymadan devletin desteğiyle hayatını idame ettirebilmelidir”
Devletin bu süreçte vatandaşların tüm ihtiyaçlarını karşılaması gerektiğini belirten Özseven, “Şu an yapılması gereken hane başına yapılması gereken para yardımı var. Devlet mutlaka bunun bir çaresini bulmalıdır. Hane başına gıda ve temizlik ihtiyaçlarını karşılamaları gerekiyor. Çünkü bunlar çok acil ihtiyaçlardır. Bu ihtiyaçlar karşılanmalı ki insanlar geleceğe daha güvenle baksınlar, daha iyi bir yaşam koşulu içerisinde bu pandemiyi atlatmaya çalışınlar. Biz, yardımsever bir toplumuz, bu toplumda ve bu ülkede kimse aç kalmaz. Biz komşusu aç yatarken, kendisi tok yatan insanlar değiliz. Biz, bunu kabul etmiyoruz. Ekmeğimizin yarısından fazlasından paylaşır, yine birbirimizle dayanışma içerisinde bu badireyi atlatabiliriz. Yalnız insanların birbirine ihtiyaç duymadan devletin desteğiyle hayatını idame ettirebilmesi hem devlete güvenle bakmak hem de geleceğe güvenle bakmak anlamında iyi olur. İnsanların psikolojilerini de düşünmek gerekir. İnsanların psikolojilerini sağlam tutma anlamında bu önemlidir. Bu sakın dilencilik olarak algılanmasın. Zor dönemlerden geçiyoruz, elbette yoksunluklarımız ve eksikliklerimiz var. Bu süreçte elbette ekonomimiz bozulacaktır. Ama önce insanı yaşatalım sonra arkasından bozulan ekonomimizi hep birlikte toparlarız diye düşünüyorum.” diye konuştu.
“Devletin vatandaşını koruması zaten sosyal devlet olmanın gereğidir”
Ekonomik olarak zor süreçten geçileceğine dikkat çeken Özseven, şunları söyledi:
“Öncelikle tıbbi olarak bir malzeme eksikliğini yaşayacağımızı tahmin etmiyorum. Fabrikalarımız dünyada pandemi olduğu için şu an tüm dünyada her şey yavaşlamış durumda. Her şey yavaşladığı için ekonomik olarak firmalar zorlanıyor. Ama bu arada bankalarda üzerlerine düşeni yavaş yavaş yapmaya başladılar. Yapılacak kredi ödemeleri ve onlara yönelik faiz ödemelerinde düzenleme yapılarak öteleme yapıldı. Bu bir nebze rahatlatacaktır. Yeterli mi? Değil ama herkes bu olaydan nasibini alacak. Umarım bu süreci sanayici ve esnafımız küçük maddi kayıplarla atlatır. Öncelikle onların sağlığını düşünmeliyiz. Çünkü bu hastalık zengin, fakir, millet, ırk ve cinsiyeti ayrımı yapmadan insanları yatağa düşürüp, hayatlarını alan bir virüs. Bilim adamları vücudun bağışıklık sistemini bu virüse uygun olmadığını söylüyor. Eğer bağışıklık sistemi, bünyenin kendisi güçlüyse, kolay atlatılabilen bir hastalık. Ama güçlü değilse sonu Allah esirgesin ölüme giden bir hastalık. Bu anlamda sağlığımızı öne almamız gerekiyor. Ancak devletin diğer fabrikaları, sanayicileri koruyup kollaması zaten sosyal devlet olmanın gereğidir.”
“Yaşam hakkı mali müşavirler için de geçerlidir”
Bazı kesimlere tanınan mücbir sebep halinin, toplumun bütün kesimlerine tanınması gerektiğini vurgulayan Özseven, virüs salgını sebebiyle beyan ve bildirimlerde herhangi bir uzamanın olmaması nedeniyle meslek camiasının risk altında bulunduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Hatta devletin kendisine karşı vatandaşların var olan ödevlerini devletin belirleyici bir tarihe kadar ötelenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Verilmesi gereken beyanlarla ilgili bir mücbir sebep hali ilan edildi. Biliyorsunuz ülkemiz vergi sistemi beyana dayalı bir sistemdir. Bu beyana dayalı sistemde bütün beyanların mali müşavir arkadaşlarımız hazırlıyor. Yani yaklaşık 500 bin kişilik bir camiadan bahsediyoruz. Devlet ‘Kısa Çalışma Ödeneği’ ve banka teşviki veriyor, bunlar içerisinde de mali müşavirlerin bu belgeleri hazırlaması gerekiyor. Bu belgelerin verilmesi gerekiyor. Belgelerin daha sonra tekâmül etmesi koşuluyla bu işlemler belgesiz yapılabilirse yapılabilsin. Örneğin internet üzerinden dijital ortamda firma sahibi, ‘verdiğim bilgilerin doğru olduğunu taahhüt ediyorum’ desin. O taahhütten sonra belgeler verilsin, bir aksaklık, noksanlık, haksız kullanım varsa ki toplumumuzda hiçbir bireyin bu işi haksız bir şekilde şu zor süreçte kullanacağını düşünmüyorum. Bu belgeler için meslek mensupları sokağa çıkmak zorundalar. Benim bir çocuğum kronik böbrek rahatsızlığı yaşıyor, ben dışarıda olmamalıyım, virüse kapılmamalıyım, kendi evladıma virüsü bulaştırmamalıyım. Bu şekilde çok fazla insanımız, meslek mensubumuz var.”
“Mücbir sebep bizim için mecbur sebep olmasın”
Özseven son olarak, “En azından nisan sonuna kadar devlete karşı verilmesi gereken bildirimlerin, yapılması gereken beyannamelerin mutlak surette ötelenmesi gerekiyor. Böylelikle toplum sağlığını ve özellikle meslek mensuplarımızın sağlığını koruyabiliriz. Mücbir sebep bizim için mecbur sebep olmasın. Mücbir sebebin toplumun bütün kesimlerine yayılması kesinlikle bizim daha hızlı bir şekilde bu olayın üstesinden gelmemizi sağlayacaktır. Ekonomik koşullar zor olacak. Zaten bu şekilde de gitsek zor olacak, daha farklı şekilde gitsek de zor olacak. Ama ekonomik koşulların üstesinden gelebilecek bir toplumuz. Devlet ve millet el ele verir biz yine bu işin üstesinden geliriz. Ama öncelikle kendi ve yakınlarımızın sağlığını korumalıyız. İnsanları yaşatmalıyız ki devletimizi yaşatabilelim.” ifadelerini kullandı.(İLKHA)