ABD’de hızla yayılan koronavirüs salgını, şimdiden 21. yüzyıl Amerika’sının en önemli krizlerinden biri olarak kayıtlara geçti. Şimdiye kadar 11 Eylül saldırılarından daha fazla insanın öldüğü ve Beyaz Saray’ın projeksiyonlarına göre 100 ila 240 bin arasında kişinin hayatını kaybedebileceği kaydedilen salgın, ekonomik, siyasi, sosyolojik ve sosyo-psikolojik hemen her köşetaşını yerinden oynatıyor. Trump yönetiminin gerekli tedbirleri almakta geç kaldığı tartışmalarıyla geçen yaklaşık 2 ayın ardından ilk adımlar atılsa da, ABD kısa sürede dünyada en fazla koronavirüs vakasını barındıran ülke haline geldi. Virüs kaynaklı ölü sayısında dikey bir çizgi izleyen ABD’nin bu süreci nasıl bir bilançoyla tamamlayacağı tartışması, Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinin çok önüne geçmiş durumda. ABD’nin “süper güç” olarak tanımlanıp tanımlanmayacağı tartışması kenarda dursun; şu anda bu ülke tam da Trump’ın dediği gibi, bir “ölüm-kalım” tünelinden geçiyor.
Felaket senaryoları
Trump’ın salgını ciddiye aldığını gösteren önemli göstergelerden biri, 29 Ocak’ta Başkan Yardımcısı Mike Pence başkanlığında bir “Koronavirüsle Mücadele Görev Gücü” kurması oldu. Oldukça kalabalık bir listeye sahip görev gücünde Anthony Fauci gibi tıp otoritelerinden birinin de yer alması dikkat çekti. Bu ekibin hazırlamış olduğu muhtemel senaryoları birkaç gün önce Beyaz Saray’da açıklayan Trump, gerekli tüm tedbirleri almaları durumunda dahi ülke genelinde 100 ila 240 bin kişinin hayatını kaybedebileceğini söyledi.
Günlük vaka sayısında açık ara dünyada ilk sırada yer alan ABD, artık günlük bin civarında kişinin öldüğü kötü bir akışın içinde bulunuyor. ABD’nin salgına en fazla kayıp veren ülke olması çok sürmeyecektir. Bu felaketin en iyi ihtimalle iki aylık bir mücadelenin ardından sakinleşeceği, ancak tamamen bitmesinin çok daha uzun zaman alacağı, hatta ikinci bir dalganın sonbaharla birlikte gelebileceği konuşuluyor. Başkan Trump’ın “önümüzdeki iki hafta ABD için bir ölüm-kalım mücadelesidir” şeklindeki sözleri tüm dünya medyasının manşetlerine çıkarken, 100 ila 240 bin arasında insan ölebilir cümlesi de hemen manşetin altında yer aldı. 330 milyonluk bir ülke için 100 bin insan bazı kişilere “çok da büyük bir rakam” olarak gelmeyebilir; fakat birçok konuda dünyanın en ileri teknolojilerine ve ekonomik gücüne sahip olan ABD’nin sağlık alanında bu denli büyük bir kriz yaşayarak on binlerce vatandaşını kaybetmesi kocaman bir ünlem işaretini hak ediyor.
Burada özellikle New York eyaleti ve New York şehrinde kümelenen krize de ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Normalde milyonlarca insanın 24 saat boyunca yaşattığı ve milyonlarca turiste de ev sahipliği yapan New York kenti şu günlerde ABD’nin Vuhan’ı durumunda. Halen ABD genelindeki vaka ve ölü sayılarının yaklaşık yarısına ev sahipliği yapan New York, tarihinin en zor günlerinden birini yaşıyor. Kısa sürede artan yoğun bakım hastası, hastalara yetişemeyen hastaneler ve sağlık çalışanları, tıbbi malzeme noksanlığı ve Çin’deki gibi sert tedbirler alamayan bir yönetim. Tüm bu faktörler alt alta yazıldığında ortaya ABD’deki Vuhan çıkıyor.
Dar bir alanda yaşayan milyonlarca insanın geç tedbirler sonucunda salgını kendi aralarında önemli ölçüde yaydığı bir tablo ve akabinde de yetersiz tıbbi altyapı, bugünkü sonucu doğurmuş durumda. Her ne kadar federal yönetim New York’a bir hastane geminin yanı sıra çok sayıda solunum cihazı ve başka tıbbi ekipmanlar gönderse de Trump ile New York Valisi Cuomo arasındaki gerginlik de “kriz anındaki siyasi bir çekişme” olarak sürece yansıyor ve işleri belki daha da zorlaştırıyor. Günlük rakamlar sürekli arttığı için bu yazıda spesifik bir rakam zikretmek yerine, ABD’deki tüm vaka ve ölümlerin yarısının sadece bir eyalette görüldüğünü vurgulamak sanırım yeterli olacaktır. ABD’nin kızıl elması, tüm bu koronavirüs salgını bittiğinde, cepheden ağır yaralı dönen asker gibi bir süre ciddi şekilde tedavi görmek zorunda olacaktır.
Trump yönetimi ne yapıyor?
Trump yönetiminin Kongre ile beraber çalışarak çıkarttığı 2,2 trilyon dolarlık ülke tarihinin en büyük ekonomik destek paketi, son dönemde yönetimin attığı en önemli adım sayılabilir. Zira bu salgında belki on binlerce kişi hayatını kaybedecek, fakat milyonlarca kişi işsiz kalacak ve binlerce işletme kepenk kapatacak. Tam da seçim yılında seçime Beyaz Saray’da giren bir başkanın başına gelebilecek en kötü şey muhtemelen bir ekonomik krizdir. Trump söz konusu krizin etkilerini olabildiğince hafifletebilmek ve geniş kitlelerin yeniden kendisine oy verebilmesini sağlayabilmek için esasen iki adım atmaya çalışıyor: Birincisi, bu ve bunun gibi ekonomik destek paketleriyle bireyleri ve işletmeleri ekonomik olarak ayakta tutmak. İkincisi de salgının oluşturacağı toplam kaybı minimize edecek gerekli tedbirleri aldığı konusunda insanları ikna etmek. İlki için gereken adımı atan Trump, ikinci basamakta halen önemli sorunlar yaşıyor.
Trump ayrıca, ülke içinde gerekli tıbbi malzemelerin imalatını artırmakla kalmadı, Çin ve Rusya dahil yurt dışından da bu malzemeleri getirtme talimatı verdi. Ayrıca Savunma Üretim Yasasını devreye sokarak bazı firmaları solunum cihazı gibi tıbbi malzeme üretmekle görevlendirdi. New York, Washington ve California eyaletleri için “Ulusal Muhafızları” devreye sokan Trump, böylelikle yarı askeri sayılan bu birlikler eliyle bu üç önemli eyaletteki salgını yavaşlatmaya çalıştı. Ülke genelinde karantina uygulamasından kaçınan Trump, eyaletler bazında alınabilecek karantina türü uygulamaları ise eyalet yönetimlerine bıraktı. Bu noktada ABD, sahip olduğu federal yönetim sistemi dolayısıyla Çin, İtalya veya İspanya gibi merkezi yönetimlerin aldığı sert tedbirleri en hızlı şekilde alamamanın sıkıntısını da yaşıyor. Fakat toplamda bakıldığında Trump yönetiminin aldığı tedbirler, en iyi senaryoda bile en az 100 bin kişinin ölümüyle sonuçlanıyor!
Rekabette yeni seviye
Tüm bu hengamede herkesin yakından takip ettiği bir diğer konu da, salgının çıkış noktası olan Çin’in söz konusu virüsü dünyadan bir süre gizlediği ve bunun da virüsün yayılmasına zemin hazırladığı iddiası. Bu iddiayı başta ABD Başkanı Trump olmak üzere birçok üst düzey Amerikalı yönetici dile getirirken, Kongrede de bu konunun gündeme gelmiş olması dikkat çekti. Halen devam eden “zorunlu haller dışında evden çıkmama” talimatları dolayısıyla Kongre çalışmalarına ara verirken, birkaç ay sonra gerek Beyaz Saray’ın gerekse Kongrenin Çin’i sıkıştırmak için bazı adımlar atması kuvvetle muhtemeldir.
Hakan Çopur / Araştırmacı, Yazar