Özel bir televizyon kanalında Coronavirus ve Yeni Ceza İnfaz Kanunu düzenlemesine ilişkin değerlendirmelerde bulunan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Hüseyin Yılmaz, "Diğer ülkelere göre kıyas yaptığımızda hükümet daha erken bu işin tedbirlerini almaya başladı ama olması gerektiği kadar da tedbir almadı. Çünkü şehirden şehre uygulama farklılığı olduğu gibi kurumlar ve sosyal mekanlar arasında da bir ayırım var. Sanki A mekânında bulunursanız Coronavirus sizi etkileyecek, B mekanına bakıldığında bir şey yokmuş gibi ikilemleyici yasaklama, engelleme veyahut tedbir alma gibi farklılıklar mevcut. Bu da önlemlerin yetersizliğine işaret etmektedir." dedi. 

"Virüsü önlemenin en önemli en etkin yolu izolasyondur"

Belki Türkiye'de bu konu ciddiye alınmadı. Sanki bu salgın çıktığında sadece Çin'de veya hastalığın sıçradığı Avrupa'da kalacak gibi düşünüldü. Bu virüsün kişisel temas yoluyla herkese, her ülkeye bulaşabileceği hususu bazı kesimler veya kişiler tarafından ihmal edildi. Tabi ki korkuya ve paniğe kapılmamak lazım. Devletin bazı şeyleri oldu ama bu rahatlık genelde toplumda da vardı. Ta ki Türkiye'de görülmeye hatta ölümler olmaya başlayınca bazı şeylerin ciddiyetine varıldı. 'Evde Kal'ın kampanyası var. Virüsü önlemenin en önemli en etkin yolu izolasyondur. Kişi kendisini, ailesini olası taşıyıcı kişilerden uzak tutmalı. Bu da sokağa çıkmama, alışveriş merkezlerine gitmemeyle alınacak olan bir önlemdir." ifadelerini kullandı.

Yetkililerin 65 yaş üstü kişilerin sokağa çıkmamasıyla ilgili aldığı tedbiri de değerlendiren Yılmaz, "Onların güvenliği, hastalanmamaları açısından alınan bir tedbir var ama maalesef yaşlılarımızın bir kısmı buna uymuyor. Okullar tatil oldu. Tatilden dolayı gençler ya sokakta ya da pikniktedir.  Kamu kurumlarında esnek bir çalışmaya geçildi ve kalıcı hastalıklar ile bağışıklık sistemi zayıf olanlara da işe gelmemeleri söylendi. Bu tedbirlere uyulsa iyi." şeklinde konuştu.

"Yaşlıları toplumun sigortası olarak gören anlayıştan yük olarak gören bir anlayışa doğru mu evirildik?"

 Virüsün yaşlılardan bulaştığını zannedip yaşlıları rencide eden gençlerin olduğunu ve bu durumun kabul edilemez olduğunu belirten Yılmaz, yaşlıların değerlilerimiz olduğunu söyledi.

Yılmaz, "Gençlerin yaşlıları rencide edici, hakaret edici ve bunu sosyal medyada paylaşma gibi bazı uygulamaları oldu. Yaşlıları bu toplumun sigortası olarak gören anlayıştan, yaşlıları yük olarak gören bir anlayışa doğru mu evirildik? Batıda yaşlılara bir yük olarak bakılıyor ve onlardan kurtulmaya çalışıyorlar. Çoğunun da kimsesi yok ve huzur evlerinde kalıp devlet bakımına muhtaç bırakılıyorlar. Ama bizde öyle değil. Yaşlılar bizim velinimetimizdir, korunması gereken en nadide değerlerimizdir. Yaşlıların virüsü yayan, virüsün kaynağı gibi görülmeleri çok yanlış! Halbuki alınan karar, yaşlılar dışardan 'virüsü kapmasın' diyedir. Yaşlıların bedenleri zayıf olduğu için daha fazla etkilenme adına bunları koruma altına almışlar." dedi.

"Umrecileri toplumdan dışlamaya yönelik bilinçli çalışma yapıldı"

Virüsün yayılmaya başlamasıyla birlikte camiler ve umreciler üzerinden bir algı oluşturmaya çalışıldığını belirten Yılmaz, " Sanki camiler virüsün kaynağıymış gibi ya da umreden yani Mekke ve Medine'den gelenlerin hepsi virüsün taşıyıcısıymışlar gibi umrecilere yönelik bir algı oluşturulmaya, toplumdan dışlanmaya yönelik yoğun bilinçli bir çalışma yapıldı. Onun için de barlar, pavyonlar kapatılmadan önce camiler kapatıldı. Bu sosyal medyada oluşturulan baskı ve algı neticesinde oluştu.  Kapitalizmin ibadet mekanları olan AVM'ler açıktır. Sadece saat sınırlaması getirilmiş." diye konuştu. 

"Toplumu kutuplaştıran ve ayrıştıran Kemalist zihniyettir"

Kemalistlerin sürekli başörtüyü hedef aldıklarına, hükümetin düzenlemeler yerine başörtüye ve tesettüre yönelik anayasal bir koruma getirmesi gerektiğine dikkat çeken Yılmaz, şöyle konuştu:

Kemalist kafa bir türlü ıslah olmuyor. En küçük bir fırsatı bulduğunda hemen saldırıya geçiyor. Başörtüye tahammülleri yok. Bir başörtülü öğretmenin uzaktan eğitim vermesini içine sindiremiyor. Bu toplumu kutuplaştıran, ayrıştıran bu zihniyettir. Bazen bazıları; 'Başörtülüler ve dindarlar yetkili olurlarsa ayrımcılık yapacaklar' diyorlar ama biz buna tanık olmadık. Bakıyoruz ki, iktidarda olmamalarına rağmen bu insanlar halen ayrımcılık yapıyor. Bu kafaların bir gün iktidara geldiklerinde yapacakları iş bellidir.  Bu açıdan hükümetin bu düzenlemeler yerine başörtüsü ve tesettür ile ilgili anayasal bir koruma getirmesi ve anayasal güvence altına alması lazım ki bu kafadaki insanlar geldiğinde kolayca değiştiremesin! Şu an bir yönetmenliktir. Yönetmenlik değiştiğinde bütün kamu kurumlarında siz başörtüsünü yasaklayabilirsiniz. İktidar değişimiyle bunun olması muhtemeldir. Hükümeti buradan uyarıyoruz. Sizler ilelebet orada kalamayacaksınız! Yapılan bu faydalı işi kalıcı hale getirin.

"Yakınları cezaevlerinde olan tüm aileler tedirgin durumdalar"

Türkiye'de cezaevlerinin kapasitesinin 235 bin olmasına rağmen 300 bin kişinin cezaevinde kaldığına dikkat çeken Yılmaz, "Orada yeterli derecede havalandırma ve yaşam alanı yok. İnsanlar iç içe, nefes nefese ve bazı cezaevlerinde çok daha fazla yoğunluk oluşabilmekte. Dışardan gelebilecek bir virüs çok kısa bir sürede bütün cezaevlerine yayıla bilecek bir durum söz konusu. Adalet Bakanı cezaevlerinde pozitif vaka olmadığını söyledi ama bu olmayacağı anlamına da gelmiyor. Tedbirler alınıyor, dezenfekte işlemleri yapılıyor, mahkumların ateşleri ölçülüyor, gelen yeni mahkumlar eskilerin yanına bırakılmıyor, 14 günlük bir karantina sürecine alınıyor ve ondan sonra koğuşlara alınıyor. Ama şartlar olumsuz ise en küçük bir sıçrama olursa Allah korusun toplu ölümler olabilir. Bu da büyük bir infial demektir. Şu an yakınları cezaevlerinde olan tüm aileler tedirgin durumdalar. Hepsi bir bekleyiş içerisindedir. Bir an önce de bunun önlemini almak lazım. Cezaevlerini tahliye ile rahatlatmak lazım." şeklinde konuştu.

Ayırım yapılmadan cezaevlerinde hasta olanların tahliye edilmesi gerektiğini belirten Yılmaz, Parti olarak ayrımcısız bir şekilde hasta olanlar ile cezaevlerinde hayatını tek başına idame ettiremeyecek kimselerin şartsız bir şekilde salıverilmesini istediklerini ifade etti.

"Kendi rızasıyla evlenip çocuk sahibi olmuş ama tecavüzcü' diye ceza alan insanlar var"

Cinsel suçlarda 3 farklı kategorinin olduğunu belirten Yılmaz, "Biri, ahlaksızlık ve sapıklık suçlarını işleyen kişiler; ikincisi, 17 yaş altında yuva kurmuş, ailesinin onur ve rızasıyla evlenmiş, çocuk sahibi olmuş ve yargılama sonucu 'tecavüzcü' diye ceza alan insanlar vardır. Diğeri ise, 6284 sayılı yasada 'Kadının beyanı esastır' ilkesince kadın tarafından iftira atılan, şikâyet edilen veya başka bir şekilde mağdur edilen, iftira sonucu cezaevine tıkılan kimselerdir. Gerçek manada tecavüzcü, sapık insanlar ile evlenen veya iftiraya uğrayanların ayırımının yapılması lazım. Bu şekilde kategorileştirilerek bir ceza infaz indiriminin olması lazım." diye konuştu.

"1980 öncesi kurulmuş, terör faaliyetinde bulunmuş, cinayetlere karışmış ama faaliyetini sonlandırmış tüm yapıların terör örgütü kapsamından çıkarılması lazım"

Siyasi suçları da iki kategoride değerlendiren Yılmaz, "Anarşizmi yöntem olarak benimsemiş, gelişigüzel çevreye bombalar koyan, katliam yapan veya kaos oluşturma amaçlı eylem yapan kişiler terör estiren kişilerdir. Bunlar ile 28 Şubat veya FETÖ yargısının terör örgütü kapsamına aldığı kişiler arasında bir ayırımın yapılması lazım. Nitekim 90'lı yıllarda 28 Şubatçılar, camia ve cemaatleri veya siyasileri terör örgütü kapsamına alıyordu ve aynı şekilde FETÖ'cüler de rakip olarak gördüklerini 'terör kapsamına alarak' yargı yoluyla cezalandırdılar, tasfiye yolunu denediler ve devlette kirli bir hafıza oluşturdular." dedi.

28 Şubat döneminde terör örgütü kapsamına alınan kimselerin bu kapsamdan çıkarılmaları ve ceza infaz indiriminden faydalandırılmaları gerektiğini söyleyen Yılmaz, "Bununla ilgili parti olarak, terör örgütü kapsamına alınan camia ve cemaatlerin bu kategoriden çıkarılması, üyelerinin derhal salıverilmesi şeklinde hükümete bir önerimiz vardı. Hatta 1980 öncesi kurulmuş, şiddete bulaşmış ama sonradan faaliyetini sonlandırmış tüm yapıların terör örgütü kapsamından çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz." şeklinde konuştu.

"Bir seferliğine mahsus tutuklu-hükümlü, siyasi-adli ayırımı yapılmaksızın herkesin cezasında bir indirimin yapılması lazım"

Yılmaz, "Böylece, bir dönemin haksız ve hukuksuz yargılamalardaki keyfiliği, adaletsizliği giderme noktasında bir adım atılmış olur. Kısacası bir seferliğine mahsus tutuklu-hükümlü, siyasi-adli ayırımı yapılmaksızın herkesin cezasında bir indirimin yapılması lazım. 25 yıl cezaevinde kalan bir insan suçlu bile olsa zaten cezasını çekmiştir. Onu daha fazla yatırmanın bir anlamı yoktur." dedi.

İnfaz indirimi ve denetimli serbestlik koşullarına da değinen Yılmaz, "Mevcut mahkumlar için infaz indirimi 3'te 2'dir. Siyasi suçlarda ise 4'te 3'tür. Şu anki yeni düzenleme ile cezasının yarısını çekenler şartlı tahliye olacaklar. Tabi ki burada şöyle bir ayırım var: Kasten adam öldürme suçlarında 3'te 2'lik ve Terör ve örgütlü olarak tanımlanan suçlarda 4'te 3'lük indirimde herhangi bir değişiklik yapılmamaktadır. Mükerrerler, cinsel suçlar ve uyuşturucu ticareti suçları bakımından 4'te 3'lük salıverme oranı 3'te 2'ye indirilecek." şeklinde konuştu.

Denetimli serbestlik uygulamasına açıklık getiren Yılmaz, "Denetimli serbestlik ise şu ana kadar bütün suçlar için bir yıl uygulanıyordu. Gerekçesini de bazı suçlar bakımından kişinin cezaevine girmeden salıverilmesine bağlanıyordu. Yeni sistemde ise 'herkes cezaevine girecek' kuralı getiriliyor. Şu anki denetimli serbestlik bir sefere mahsus 3 yıla çıkarılacak. Bu yeni düzenlemede, cezanın yarısı düştükten sonra kalan yarısının 5'te biri denetimli serbestlik olarak uygulanacak. Kişi, 4'te 3'ünü ise infaz olarak cezasını yatacak. Şu anda geçici olarak 3 yıla çıkarılıyor ve bundan çok kimse istifade edecek. Bunlar içerisinde yaşlara göre de farklılıklar var. Ayrıca özel infaz sistemleri var. Mesela; hafta sonu geceleri ceza infaz konutunda kalma veya ev hapsi gibi yöntemler de var." dedi.

Denetimli serbestlik uygulaması kapsamında ceza artırımlarından da söz eden Yılmaz, "Tabi ki bunların sistemleri arttırılıyor. Daha önce 6 hafta olan hafta sonu gecelerini ceza infaz konutunda geçirme, kasıtlı suçlar bakımından bir yıl 6 aya, ölüme neden olma hariç taksirli suçlarda ise 3 yıla çıkarılıyor. Kadın ve yaşlılar için konutta infaz usulü uygulanacağı sınır da arttırılıyor. Kadın, çocuk ve 65 yaş sınırını tamamlamış erkeklerde 6 aydan bir yıla çıkarılarak konutta infazı yapılacak. 70 yaşını tamamlamış kimselerde bir yıldan 2 yıla, 75 yaşını bitirmiş kimselerde 3'ten 4 yıla çıkarılıyor. Bunun yanında toplam 5 yıl ve daha az süreli hapis cezası alanlar kalıcı bir hastalığı varsa ve 'kendine bakamaz' raporu alırsa geriye kalan cezasının tamamını konutta çekebilecek. Yeni doğum yapan, toplamda 3 yıl ve daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan kadınlar da aynı şekilde infazını konutta tamamlayabilecek." ifadelerini kullandı.

"Devlet, bir kısım insan için tedbir alırken diğer bir kesim için bu tedbiri almaz ise çıkacak hayati sıkıntılardan sorumlu olur"

Son olarak Yılmaz şunları söyledi:

"Önerimiz; infaz indirimi sürecine siyasi mahkûm ile tutukluların da dahil edilmesi ve adli suçlulardan ayırt edilmemeleri gerektiği yönündedir. Çünkü nihayetinde onlar da insandır. Suç işlemiş olabilirler ama cezaevine giren her insanın canı devlete emanettir. Devlet de o canı korumak zorundadır. Asıl olan tutuksuz yargılamadır ve bununla ilgili virüs tehlikesi geçinceye kadar kişilerin konutlarında ev hapsine alınabilmeleri olanağı vardır. Cezasının veya tutukluluğun çoğunu cezaevinde geçirenlerin serbest bırakılmaları daha doğru olur. Devlet, bir kısım insan için tedbir alırken diğer bir kesim için bu tedbiri almaz ise çıkacak hayati sıkıntılardan sorumlu olur. Nasıl ki hasta olan birinin dışarı çıkıp kalabalığa karışması ve virüsü bulaştırması büyük yanlış ise cezaevi şartları bilindiği halde insanları o tehlikeyle karşı karşıya bırakmak da büyük yanlıştır. Zaten şu anki var olan endişe ve stres bile insanları hasta yapar." (İLKHA)