Istanbul
Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Baş, bağışıklık sisteminin beslenme ve bağırsak sağlığıyla ilişkili olduğunu çünkü bağışıklık hücrelerinin yaklaşık yüzde 70'inin bağırsaklarda üretildiğini söyledi.
Bağışıklığın zayıflamasında sürekli oturmanın, egzersiz yapmamanın, yüksek yağlı, şekerli, düşük lifli, sebze ve meyvelerden fakir, "Batı tarzı beslenme" diye adlandırılan fastfood kültürünün yarattığı hatalı beslenmenin etkili olduğunu belirten Baş, stres, kaygı ve depresyon gibi duygusal bozulmaların ortaya çıkmasının da bağışıklığın çökmesine neden olabildiğini kaydetti.
Baş, bağışıklık sisteminin zayıf olup olmadığına dair en kesin sonuca, bir hekim kontrolünden geçip kandaki bağışıklığı belirleyen moleküllere baktırdıktan sonra ulaşılabileceğini ancak çok sık hasta olmanın da en büyük göstergelerden olduğunu anlattı.
Bağışıklığı güçlendirmek için tek bir besine odaklanmak çözüm değil
Bağışıklığı güçlendirmek için herkesin farklı önerilerde bulunduğunu ancak beslenmenin bir bütün olduğunun bilinmesi gerektiğini vurgulayan Baş, günlük olarak vitaminler, mineraller, biyoaktif bileşikler denilen sebze ve meyvelere renk veren pigmentler de dahil 50'den fazla besin ögesine ihtiyaç duyulduğunu aktardı.
Murat Baş, bu nedenle, tek bir besin yiyerek hiçbir şeyin çözülemeyeceğinin ve olaya bütüncül bakılması gerektiğinin altını çizerek, şu tavsiyelerde bulundu:
"Yuvarlak bir tabağı düşünün, tabağın yarısının mutlaka hem öğle hem de akşam yemeğinde sebze ve meyvelerden oluşması gerekiyor. Sebzeleri de kendi içerisinde pişmiş ve çiğ olarak ayırmak gerekiyor çünkü pişirince bir miktar vitamin kaybı meydana geliyor. O nedenle, rengarenk, mümkünse her gün farklı renklerdeki sebzeleri bir araya getirerek sebze ve meyve ağırlıklı beslenmeye geçmemiz gerekiyor. Diğer yandan, tabağın 4'te 1'lik kısmında protein kaynaklarımız olmalı. Protein kaynaklarımız da mümkün olduğunca çok daha az miktarda kırmızı et, daha fazla miktarda tavuk ve hindi gibi kümes hayvanı etleri ya da en önemli protein kaynaklarından olan balıktan oluşacak. Bunun yanında mutlaka nohut, kuru fasulye gibi baklagiller, ceviz, fındık, badem gibi sert kabuklu yemişler, ay ve kabak çekirdeği gibi yağlı tohumlar ile yumurta bu grup içerisinde yer alacak. Tabağın diğer 4'te 1'lik kısmında da tahıl kaynakları olacak. Burada önemli olan tam tanelerden oluşan bir tahıl grubunun olması. Yani beyaz makarnadan, beyaz pirinçten, beyaz undan bahsetmiyoruz. Kepeği ayrılmamış tam tahıllardan bahsediyoruz."
"Kaygı, depresyon ve stres fazla yemeğe teşvik ediyor"
Prof. Dr. Murat Baş, bu dönemde eklenmiş şeker içeren yiyecek ve içecek tüketilmesinin yapılan en büyük hatalardan biri olduğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hepimiz akşam eve gidiyoruz haberleri izliyoruz, sosyal medyayı takip ediyoruz. 'Ne oluyor, ne bitiyor, kaç kişide görüldü?' derken o kaygı, depresyon ve stres bizi daha fazla yemeğe teşvik ediyor. Beraberinde de hatalı beslenme alışkanlıkları ortaya çıkıyor. Odağımızın farklı noktalara çekilmesi gerekiyor. Aklımıza yemek geldiğinde buzdolabının kapağını açmak yerine belki evin içinde bir tur atmak, hoplayıp zıplamak gibi farklı şeylerle yemeğe olan odağımızın değiştirilmesi gerekiyor. Mutlaka tabağımızın yanında yoğurt, kefir, süt ve ayran gibi süt ve süt ürünlerinin olması gerekiyor. Yağ türü olarak, zeytinyağı baş tacımız ama pahalı. O nedenle, zeytinyağı ağırlıklı olarak yine bir miktar tereyağı da kullanılabilir."
"Vücuttaki yağ miktarı arttıkça bağışıklık düşüyor"
Sağlıklı atıştırmalık alternatiflerinden bahseden Baş, bu bağlamda meyvenin önemli bir yiyecek olduğunu vurguladı. Ayrıca tuzsuz olarak tercih edilecek çiğ badem, ceviz, fındık, ay ve kabak çekirdeği gibi hem sert kabuklu yemişlerin hem de yağlı tohumların iyi birer alternatif olduğunu aktaran Baş, kuru meyvelerin de taze meyvelere alternatif olarak yenilebileceğini belirtti.
Murat Baş, yemişleri ve kuru meyveleri tüketirken porsiyon ölçüsüne de dikkat edilmesini önererek, "30 gram ceviz, fındık, badem yerseniz size sağlık verir ama bunu 100 gram tükettiğinizde yaklaşık 700 kalori enerji alırsınız. Buna da dikkat etmek gerekiyor çünkü vücuttaki yağ miktarı arttıkça bağışıklığın düşeceğini de unutmamak gerekiyor." diye konuştu.
"Bu probiyotiktir, yersen virüslerden korunursun, demek doğru değil"
Prof. Dr. Baş, herhangi bir virüse ya da bakteriye karşı etki gösteren ve onları ortadan kaldıran hiçbir yiyeceğin bulunmadığına dikkati çekerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Kelle paça evet Türk mutfak kültüründe olan bir çorba ama kelle paçaya ya da turşu ve turşu suyuna anlam yüklemek doğru değil. Deniyor ki, turşuda, turşu suyunda probiyotik bakteriler var. Evet olabilir ama bir ürüne probiyotik ürün diyebilmemiz için o ürünün bir gramında 1 milyar canlı probiyotik bakteri olması gerekiyor. Turşuyu örnek verelim, Ayşe ve Fatma teyze turşu yaptı. İkisinin turşusunun aynı olduğunu düşünebilir miyiz? Farklı kişiler yaptı. Kişilerin hijyen durumları, kullandıkları su, tuz oranı, sebzeler farklı olabilir. Bu nedenle bütün insanların turşuları da aynı değildir. O yüzden 'Bu probiyotiktir, yersen hastalıklardan, virüslerden korunursun.' demek doğru değil. Turşu kuru fasulyenin, nohutun yanında yenebilir bir sıkıntı yok ama her gün turşu yemek beraberinde tuz tüketimini getirir. Tuz tüketimi de bağırsak sağlığını olumsuz etkileyen en önemli etmenlerden biri. Hipertansiyonu, böbrek ve karaciğer sorunu olanlar ile kanser hastaları bu besinlere karşı daha da dikkatli olmalı. O nedenle, hiçbir besine anlam yüklemeyelim. Böyle bir besin yok şu anda dünya üzerinde. 'Süper besin' diye bir kavramdan hiç bahsetmeyelim."
Açıkta satılan ürünleri tercih etmeyin
Kovid-19'dan korunmak adına, açıkta satılan hiçbir ürünün alınmaması gerektiğinin altını çizen Baş, "Bunlar baharat, ceviz, fındık, badem gibi sert kabuklu kuruyemişler olabilir. Bu dönemde açık sütün asla eve girmemesi gerekiyor. Çünkü o süt nereden geldi, kim sağdı, sağarken hapşırdı mı, öksürdü mü bilmiyoruz. Getirdiği kabın sağlıklı bir kap olup olmadığını, virüsün bulaşıp bulaşmadığını bilemiyoruz. Hatta ben olsam evde yoğurt bile yapmam bu dönem içerisinde. Yapılıyorsa da mutlaka pastörize edilmiş bir sütle hazırlanması gerekiyor." şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Murat Baş, kendisinin bugünlerde birçok kişiden "Vitamin ve mineral takviyesi almalı mıyız?" sorusunu duyduğunu aktararak, şu bilgileri verdi:
"Vitaminin de mineralin de aşırı kullanımında sıkıntı var. Bu dönemde eğer ki kişiler kullanacaksa en önemli 3 besin ögesi, D vitamini, çinko ve C vitaminidir. Bu üçü bağışıklığı artırmak için yeterli görülüyor ama aşırısı zararlı bunu unutmamak gerekiyor. O nedenle bir sağlık profesyoneline danıştıktan sonra gıda takviyesi kullanımı çok önemli. Bağışıklığın temel noktası bağırsaklar demiştik. Bağırsak sağlığını korumak ve sürdürmek için eczanelerde satılan probiyotik takviyeler de kullanılabilir ama bir sağlık profesyoneline danışılarak bunların yapılması çok önemli." AA