-İmralı ile yapılan görüşmelerin kamuoyuyla paylaşılmasından sonra yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu süreç yeni başlamadı. Bildiğiniz gibi Oslo süreciyle başlayan bir dizi görüşmeler yapıldı. Son dört aydır da Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeler vardı. Öcalan ile görüşmeler cezaevlerinde başlayan ölüm oruçları sürecinden de önce başladı. Bu görüşmelerin olumlu bir noktaya evrilebileceğine dair bir umut ışığı olmadan konunun kamuoyuyla paylaşılması doğru değildi. Şimdi bu görüşmelerin olumlu seyrettiğini anlıyoruz. Bu nedenle de Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı bilgisi kamuoyuyla paylaşıldı. Bu görüşmelerin en önemli özelliği, süreçte gelinen noktanın legal bir parti BDP ile paylaşılması oldu. Bence legal siyasetin sürece dahil olması çok olumlu. Bu mutabakatların dışarıya yansıması ve taşınmasında BDP`nin devrede olmasını doğru bir adım olarak görüyorum.
-BDP dışında da farklı siyasi partiler ve demokratik kamuoyu sürecin paydaşı olabilecek mi?
Kürt sorununun çözümünde sorumluluk paylaşılmalı. Bu sorun sadece Ak Parti`nin sorunu değil. CHP Genel Başkanı`nın silahların susması ve sorunun çözümü için katkı sunacağını söylemesini de çok olumlu buluyorum. Tüm toplumun ve tüm siyasi partilerin desteğini almak ve sürece katmaya çalışmak gerekiyor. Siyasi partiler farklı kaygılardan hareket etmeye başlarlarsa çözümü zora sokabiliyorlar. O yüzden hiçbir parti bu kaygıyı hissetmemeli ve eli taşın altında olmalı. Bu anlamıyla da son görüşmelerin daha doğru ilerlediğini düşünüyorum. Siyasi partiler dışında Temas Gurubu`nun çabaları da çok önemli olacak. Umut veren bir süreç var. Bu çabalar bitmemeli, devam etmeli ve toplum bunu sahiplenmeli.
-MHP dışında Meclis bu sürecin parçası olabilir mi?
MHP`nin sürece bakış açısını biliyoruz. Sorunun devamının bir anlamda onların varlık nedeni olduğunu görmemiz nedeniyle, sürece destek vermesini beklemek hayalcilik olur. Ama MHP`lilerin, milliyetçilerin, vatanseverlerin, insan severlerin bu işe gönülden destek vermesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca şunu söylemeliyim ki siyasette taban tabana zıt olmama rağmen Devlet Bahçeli`nin son on yılda izlediği politikaya saygı duyduğumu söylemeliyim. Devlet Bahçeli`nin aklı selim politikası olmasaydı daha büyük gerginlikler, çatışmalar yaşanabilirdi.
-Sizce CHP bu tutumunu koruyacak mı?
CHP yekpare bir parti değil. Kemal Kılıçdaroğlu ve yönetici kadroları değişim istiyor; Kürt meselesine yaklaşımları da çözüm isteyen boyutta. Ama partide hala güçlü bir statükocu kanat var. Bu güçlü damar zaman zaman CHP`nin politik çizgisini de belirliyor. İnşallah bu meselede Genel Başkan dirayetli durur ve sürecin önemli bir parçası olur. Onların bu duruşu toplumu da rahatlatır.
-Bugüne kadar neden bu tür adımlar atılmadı?
Tam 30 yıldır devam eden bir savaştan bahsediyoruz. Bugüne kadar hiçbir hükümet müdahale etmedi, süreci askere güvenlik güçlerine havale etmeyi uygun buldu. Güvenlik güçleri de bu durumdan memnun kaldı. Çünkü bu çatışmalı durum onun siyasal alanda güçlü kalmasını sağladı. Savaşı kurumlar üzerinde bir vesayet kurma arcı olarak kullandı. Bu mücadele sürecinde güvenlikçi tedbirleri ne kadar artırırsanız artırın ancak ölümlerin sayısını çoğaltırsınız. Her ölüm bizi biraz daha birbirimizden ayırıyor, işi biraz daha karmaşık hale sokuyor, her ölüm örgüte kan veriyor. Örgütte ölümlerin çok olması devlet için bir başarı, örgüt için bir yenilgi değil.
-Sorunun çözümünde hangi adımlar atılmalı?
Sorunun birkaç boyutu var. Kürt sorunu aynı zamanda kimlik sorunudur. Kimlik sorununu çözecek adımlar bellidir. Kürt sorunu haklar ve özgürlükler anlamında, demokratikleşme temelinde çözülecektir. Bu anlamda AK Parti`nin son beş yıldır önemli adımlar attığını söyleyebiliriz. Ama nihayetlenmemiştir. Hala karşılanmamış kimlik talepleri var. Bu ana dilde eğitim, Anayasal vatandaşlık meselesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yöre isimlerinin geri verilmesine kadar uzanır. Son ama önemli adımlar kaldı. Bunu da TBMM`de çözebilirsiniz. Bu adımlar, ortada şiddet ve silah olmasa da atmanız gereken adımlardır. Ama ortada devam eden bir savaş varsa bunlar yeterli olmaz.
-Siz de PKK ve Kürt sorununu ayırıyor musunuz?
Bölgede yaşanan sorunlar, sıkıntılar PKK`yi var etti ve devamını sağladı. Ama çözüm sürecinde muhatapların farklı olduğunu görmeniz gerekiyor. Bunun için PKK ile müzakere edilmeli, çünkü şiddetin muhatabı örgüttür. Bu örgütün lideri de Öcalan`dır. Şiddetin son bulması için Öcalan ile müzakere edilmesi gerektiğini savunduk.
Anayasa, yasal düzenlemeler, şiddetin aşamalı olarak son bulması gerekiyor. Aşamalı süreç vurgusunu şunun için yapıyorum. "Silahları bırakın öyle gelin, yoksa konuşmayız" denilebiliyor. Ama dünyadaki örnekleri bunun böyle olmadığını gösteriyor.
Öncelik silahların susması ve ölümlerin olmamasıdır. Böylece sürece şans tanımış olursunuz. Karşılıklı güven oluşturacak küçük adımlar, jestler çok önemli.
Bir taraftan insanların dağa çıkış sebeplerini ortadan kaldıracak hamleler yapılmalı. Çünkü, dağdan inecekler de "boşuna ölmedik bak bunlar da oldu" diyebilmeli. Diğer taraftan da süratle silahların susması için görüşmeler yapmalısınız. İşin realitesi bu. Bunu da toplumun hassasiyetlerini gözeterek yapmalısınız.
-Oslo süreci gibi kesintiye uğrama riski var mı?
Bu olasılık hep var. Gelinen aşamada bizim sorunu çözmememizden kaynaklı ulusal bir mesele olmaktan çıktı. Özellikle Ortadoğu`da yeniden denklemler kuruluyor, hesaplar yapılıyor. İran, Irak ve Suriye`de yaşanan gelişmeler de Kürt sorununu ciddi anlamda tetikliyor.
Bu anlamda bu tür süreçler her türlü müdahaleye açıktır. Hatta hiçbir müdahale ve provokasyon olmadan da yanlış yürütüldüğü için sonlanabilir. Habur bunlardan biridir. Habur`da bir provokosyon yoktu. Ne devlet ne de örgüt bir olumsuzluk yaptı. İki taraf da iyi niyetliydi. Orada insanların bu işin bitmesine sevinmeleri, çocuklarının artık ölmeyeceğine inanmalarından kaynaklı yaptıkları abartılı sevinç gösterileri batıda farklı algılandı ve sürece dair olumsuz tepkilerin oluşmasına yol açtı.
Yaşanan yol kazaları ve birtakım provokasyonlar süreci birkaç kez kesintiye uğrattı. Ama her seferinde sayın Başbakan Milli Birlik Projesi konusunda kararlılığını ifade etti ve yeniden adım attı.
-Takvim konusunda bir çalışma var mı?
Devlet aklının boş durmadığı kanaatindeyim. Bu konuda Türkiye`yi küçümseyenlerin haksızlık yaptığını düşünüyorum. Bugüne kadar bu sorunu yaratan devlet aklı artık başka türlü çalışıyor. Devlette paridigma değişti artık. Bir takvim var evet, ama henüz müzakere sürcinde.
-Zamanlama hakkında neler söyleyeceksiniz?
Türkiye bölgesel ve ulusal güç olma isteğini her defasında ifade ediyor. Ama bir gerçek var ki içeride sorun varken küresel güç olamazsınız. Bu nedenle sorunu öteleme şansına sahip değilsiniz. Bakın Irak ile ticaret hacmimiz 10 milyarı buldu. Bunun 9 milyar dolarını Kuzey Irak ile gerçekleştiriyoruz. Beş yılda 25 milyar dolara çıkabilir. Kuzey Irak`a giderseniz Türkiye görürsünüz. Suriye`deki Kürtlerin çoğu Türkiye`dekilerin akrabası. Suriye`deki Kürtlerin de yüzü Türkiye`ye dönük ve Araplar ile sorunlu. Araplar için de Kürtlerden ayrılmak en doğru tercih olabilir. Türkiye böyle bir sürecin sonucunda bölgesel ve küresel güç olur. Hem ekonomik hem de siyasal anlamda.
-Siz Suriye`de özerk bir Kürt Bölgesi değil Türkiye`ye dahil olmuş bir Kürt coğrafyası tanımlıyorsunuz. Yanlış anlamadın sanırım?
Suriye`de bir özerk yapı ve bu yapının yaşama şansını gerçekçi bulmuyorum. Aralarındaki problemleri çok iyi biliyorum. Suriye`de yaşayan Kürtler ancak bizimle mutlu olabilirler. Uluslararası camianın Türkiye tarafından ikna edilmesi gerekiyor. O ince çizgi çok fazlasıyla bize ait. Türkiye`yi büyütmek gerekiyor.
Nasıl ki 1926`da iktidarda olan İttihatçılar bilerek Kerkük ve Musul`da referandum dahi yaptırmadan "oradaki Kürtler başımıza bela olur" diye Irak`a verdilerse yeni Suriye yönetiminin de öyle davranacağını düşünüyorum. Araplar ulus devlet istiyor. Bırakın kursunlar. Biz yüz yıldır tatmin olduk.
Birgün