İstanbul / AA / Abdullah Uçar / Analiz

Analizi sesli dinlemek için tıklayın:

İlk koronavirüs vakalarının Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) 31 Aralık 2019 tarihinde bildirilmesinden itibaren 74 gün geride kaldı. Toplam vaka sayısı 125 bini, ölüm sayısı ise 4 bin 700’ü geçti. Yüz on yedi ülkede vakalar görüldü.

Çin dışındaki vaka sayısı iki hafta içinde 13 kat, vaka görülen ülke sayısı ise bu sürede üç kat arttı. Virüsün Çin dışındaki ülkelere yayılmasını engellemek için DSÖ 30 Ocak’ta küresel acil durum ilan etmişti. Fakat ülkelerin aldıkları önlemlerin yetersiz kalması sonucunda, virüsün farklı kıtalara hızla yayılmasını takiben, DSÖ 11 Mart’ta mevcut durumu “pandemi” [küresel salgın] olarak tanımladı. Ülkemizdeki ilk koronavirüs vakası da 12 Mart’ta teşhis edildi.

Tarihe yeni bir not: Kovid-19 pandemisi

“Pandemi” kısa süre içinde ülke sınırlarını aşarak farklı kıtalara yayılan, insandan insana geçiş gösteren ve büyük toplum kesimlerini etkileyen salgınlar için kullanılan bir kavram. DSÖ’nün bu ilânı, ülkeler arasında virüsün yayılmasını önlemek için yapılan çalışmaların başarılı olamadığına, salgının geniş toplum kesimlerine yayılabileceğine işaret ediyor. Şu an itibariyle 77 ülkede virüs tespit edilebilmiş değil. 57 ülkede ise vaka sayısı 10 kişinin altında. DSÖ pandemi ilânının bir “pes etme” anlamı taşımadığını, bilakis konuya yeterli önem vermeyen ülkelerin ortak çalışmaya daha fazla katılması için bir işaret olduğunu ifade ediyor.

Pandemiler insanlık tarihini şekillendirecek kadar önemli. Örneğin 6. yüzyılda yaşanan veba salgını da bir pandemiydi ve 50 milyon insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştu. On dördüncü yüzyılda yaşanan ve “kara ölüm” diye anılan veba pandemisinde ve günümüze oldukça yakın bir tarihte, 1918 yılında gerçekleşen influenza pandemisinde (İspanyol gribi) ise dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri hastalığa yakalandı ve milyonlarca kişi yaşamını yitirdi. Bugüne geldiğimizde ise tarihte ilk kez koronavirüsün bir pandemiye sebep olduğuna şahitlik ediyoruz. Geçmiş pandemiler arasında kontrol altına alınabilmiş bir pandemi olmamakla birlikte, DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus tarihte ilk kez bir pandemiyi kontrol altına alma fırsatımız olduğunu ifade ediyor. Bu sebeple tarihe not düşülecek günlerden geçtiğimizi bilmek gerek.

Koronavirüs pandemisi için hâlâ etkili bir aşı ve tedavi yöntemi yok. Ancak salgının bize vereceği zararları en aza indirmek için basit önlemleri hep birlikte uygulamak yeterli.

Pandeminin seyri ve bir bakışta son gelişmeler

Bu can sıkıcı bilgilerden sonra bazı güzel haberleri de sıralamanın zamanı: Koronavirüsler, tarihte görülen diğer pandemilerdeki etkenler kadar güçlü değiller. Vaka ölümlülük oranları daha düşük ve dış ortamda yaşama süreleri çok daha kısa. Ayrıca çok basit tedbirlerle salgını sınırlamak mümkün. Çin dışındaki vakalarda, koronavirüs bulaşarak hasta olan her 100 kişiden 84’ü hastalığı hafif şikayetlerle atlatıyor. Çin’de alınan sıkı önlemler de nihayet meyvesini verdi ve günlük vaka artış hızı tek haneli rakamlara geriledi. Çin salgının artık gerilemeye başladığını duyurdu. Çin Ulusal Sağlık Komisyonu (NHC) basın sözcüsü Mi Fıng, tüm ülkelerin birlikte hareket ederek DSÖ tavsiyelerini uygulaması durumunda, salgının Haziran ayında kontrol altına alınabileceğini ifade etti. DSÖ’nün virüsle mücadelesi için, uluslararası toplumdan 675 milyon dolar destek toplandı. An itibariyle 20 farklı aşı çalışması sürdürülüyor. DSÖ güdümündeki AR-GE çalışmaları şu alanlarda devam ediyor: Virüsün tarihsel gelişimi, epidemiyolojik özellikleri, teşhis, klinik vaka yönetimi, etik boyutlar ve sosyal bilimler, uzun vadede aşı ve ilaç çalışmaları.

Koronavirüs pandemisi için hâlâ etkili bir aşı ve tedavi yöntemi yok. Ancak salgının bize vereceği zararları en aza indirmek için basit önlemleri hep birlikte uygulamak yeterli. Bu sebeple, bu yazının konusunu, toplumsal düzeyde alınabilecek önlemler oluşturuyor. Basit önlemler hayat kurtarabilir, salgını sınırlayabilir.

Tedbir alınmadığı takdirde tarihteki diğer pandemiler gibi büyük can kayıplarına yol açabilecek bu pandemiyi basit tedbirlerle kontrol altına almak, kendimizi ve çevremizi korumak için yapabileceklerimizi şöyle sıralayabiliriz:

1. Ellerinizi sık sık yıkayın. Çünkü ellerimiz gün içinde en çok kullandığımız ve dolayısıyla en fazla mikrop barındıran, koronavirüsün büyük olasılıkla ilk bulaşacağı organdır.

2. Gözünüze, ağzınıza ve burnunuza dokunmayın. Çünkü elimizdeki mikropların vücudumuza en kolay ve en hızlı girebildiği giriş kapıları göz, ağız ve burundur. Ayrıca bu organlar, bilinçsiz şekilde ellerimizle en sık dokunduğumuz organlardır.

3. El sıkışmayın ve öpüşmeyin; uzaktan selamlaşın. Çünkü koronavirüs ya elimizle ağzımıza, burnumuza ve gözümüze dokunduğumuzda ya da hasta bir kişinin öksürmek ve hapşırmakla havaya saçtığı damlacıkları solumakla bize bulaşır.

4. Mümkün olduğu kadar az kişiyle temas kurun. Çünkü her ne kadar önlem almış olsanız da virüs insanlar arası temas olduğunda hızla yayılıyor. Yüz yüze görüşme yerine telefon veya internet yoluyla görüşmeyi tercih edin.

5. Hastane, AVM, sinema gibi kalabalık ortamlardan kaçının. Çünkü kalabalık ortamlarda hasta veya taşıyıcı kişiler virüsü hızla ve kolaylıkla diğer kişilere yayabiliyor. Örneğin acil servise hafif öksürük ve burun akıntısıyla başvuran bir kişi, kalabalıkta bulunan bir kişinin taşıdığı koronavirüs veya diğer ağır seyirli virüsler açısından kendisini riske atmış oluyor.

6. Yaşınız 60’ın üzerinde ise kronik hastalıklarınız varsa evinizde kalın. Çünkü koronavirüs salgını için riskin en yüksek olduğu grup 60 yaş üstü, diyabet, kalp ve astım/KOAH gibi solunum yolu hastalıkları olan yaşlı kişiler.

7. Öksüren, hapşıran insanlardan en az 1 metre uzak durun. Çünkü öksürmek ve hapşırmakla virüs taşıyan damlacıklar 1 metrelik bir alana saçılıyor. Aynı havayı soluyan diğer kişilere de virüs bulaşmış oluyor.

8. Ellerinize değil, dirseğinizin iç kısmına hapşırın/öksürün. Çünkü ellerimize hapşırmak virüsün yayılmasını kolaylaştırıyor. Dirsek iç kısmına hapşırmak virüsün diğer insanlara temasını en aza indiriyor.

9. Tek kullanımlık mendil bulundurun, kullandığınız mendili ikinci kez kullanmayın. Çünkü kullandığınız mendil virüsü yayan bir kaynağa dönüşüyor.

10. Hafif düzeyde öksürük ve burun akıntısı şikayetleriniz olduğunda, bir süre evde kalın. Çünkü kendi kendinizi izole etmek hem sevdiklerinize hem diğer insanlara hastalığı bulaştırmamak için etkili bir yol.

11. Evde ve işyerinde en sık temas edilen noktaları günlük olarak dezenfekte edin. Çünkü yapılan bir çalışma, virüsün cansız ortamda (özellikle plastik ve çelik yüzeylerde) 3 güne kadar kalabildiğini gösterdi. Bu nedenle evde ve iş yerinde sık temas edilen noktaların dezenfeksiyonu önem taşıyor. Bu kapsamda, sık temas edilen noktalara dikkat etmekte fayda var: Kapı kolları, elektrik anahtarları, televizyon kumandası, çalışma/yemek masalarının üst yüzeyleri, mutfak tezgâhları, çekmece kulpları, tuvaletler, musluk başlıkları, lavabolar, apartmanlar için asansör düğmeleri, apartman kapı kolları, ortak kullanım alanlarında sık temas edilen yüzeyler.

12. Yurtdışından yeni döndüyseniz ve yüksek ateş, solunum güçlüğü, öksürük şikayetleriniz varsa mutlaka sağlık kuruluşuna başvurun. Çünkü solunum güçlüğü ve yüksek ateş, enfeksiyonun hafif seyirli virüslerden kaynaklanmadığına işaret eder.

13. Yurtdışından geldiyseniz, ülke fark etmeksizin 14 gün evinizde kalın. Çünkü virüsün bulaştığı kişilerde en geç 14 gün içinde hastalık belirtileri ortaya çıkıyor. 14 gün boyunca bir semptom gelişmediyse daha fazla izolasyonda kalmanız gerekmez.

14. Zorunlu olmadıkça yurtdışı ve yurtiçi seyahat etmeyin. Çünkü gittiğiniz ülkelerde, şehirlerde virüsü kapabilir, kendi ülkenize ve şehrinize taşıyabilirsiniz. Ayrıca seyahat kısıtlamaları her geçen gün arttığından, gittiğiniz ülkede veya şehirde mahsur kalabilirsiniz.

15. Kaynağı belli olmayan asılsız haberlere itibar etmeyin ve bunları yaymayın. Çünkü asılsız haberleri üretmek, yaymak, yayılmasını kolaylaştırmak toplumu yanlış davranışlara, korkuya ve paniğe sevk eder. Bu panik ise salgının daha hızlı yayılmasına sebep olur.

16. Hasta değilseniz ve hasta bir kişiye yakın temas içinde değilseniz maske kullanmayın. Çünkü bu durumlar dışında maskenin koruyuculuğu olmadığı gibi, maskelerin gereksiz tüketimi sağlık çalışanlarının maske teminini kısıtlıyor ve tüm sağlık hizmetlerini yavaşlatabiliyor.

17. Toplu taşıma kullanmaktan kaçının. Çünkü toplu taşıma araçları kalabalık ortamlar olduğundan virüs yayılımı için risk oluşturuyor. Ancak büyük metropollerde toplu taşıma kullanmamak neredeyse imkânsız. Toplu taşıma kullanmak zorundaysanız, öksüren, hapşıran kişilerden uzak durmak, ellerinizi sık sık kolonya ile dezenfekte etmek, ellerinizle ağzınıza, burnunuza, gözünüze dokunmamak, toplu taşıma aracının camlarını açarak havalandırmak güvenli bir yolculuk için yeterli. Eğer hastaysanız ve toplu taşımada öksürecek/hapşıracak olursanız da mutlaka mendille veya dirseğinizin içiyle ağzınızı ve burnunuzu kapatarak öksürmek/hapşırmak gerekiyor.

18. Hasta veya hastalık şüphesi bulunan kişileri damgalamaktan kaçının. Çünkü damgalanma, insanların hastalıklarını ve semptomlarını gizlemelerine, sağlık kuruluşuna başvurmamalarına, sağlıksız davranışlar sergilemelerine sebep olabilir. Böyle bir durumda erken tanı ve tedavi imkânı ortadan kalkabilir ve teşhis edilmemiş hastalar topluma hastalığı daha fazla yayabilir.

Maske kullanımı

Kişisel önlemler içinde en yanlış anlaşılan konulardan biri de maske kullanımı. DSÖ maske kullanımının sadece hasta olan veya hasta kişiye teması olan kişiler için bir gereklilik olduğunu vurguluyor. Bu durumlar dışında maskenin etkili bir koruma sağlamadığı ifade ediliyor. Toplumsal düzeyde aşırı ve gereksiz maske kullanımı sebebiyle, sağlık çalışanları da dünya genelinde maske temininde zorlanıyor ve sağlık hizmetinde yavaşlamalar meydana geliyor. Bu nedenle DSÖ üreticilere maske üretim kapasitesini yüzde 40 oranında artırmasını öneriyor.

Sağlık çalışanları için öneriler

Sağlık çalışanlarının alması gereken önlemler de DSÖ rehberlerinde yer alıyor. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın güncelleyerek yayınladığı Kovid-19 rehberi de gerekli teknik bilgileri kapsıyor. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) ve İngiltere Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) gibi kurumların rehberleri de sağlık çalışanları için yol gösterici. DSÖ bu süreçte sağlık çalışanlarından rehberlere uygun davranmalarını, koronavirüs ile enfekte hastalara saygılı davranmalarını, hasta mahremiyetini gözetmelerini, yeni vaka bildirimlerini eksiksiz yapmalarını, doğru bilgi üretmelerini, kendilerindeki hastalık semptomlarını dikkatli gözlemlemelerini, ruhsal olarak kendilerini iyi hissetmediklerinde yöneticilerine bu durumu bildirmelerini tavsiye ediyor.

Okullarda tatil ve olası yan etkiler

Salgınla birlikte dünyanın birçok yerinde okullar da tatil ediliyor. Şu ana kadar Türkiye dahil olmak üzere 27 ülkede tüm okullar tatil edildi. Yirmi ülkede ise bölgesel tatiller söz konusu. UNESCO salgından dolayı okulların tatil edilmesi sürecini yakından izliyor ve bazı önemli bilgiler sunuyor. UNESCO’ya göre okulların tatil edilmesi kararının şu yan etkiler göz önünde bulundurularak alınması gerekiyor:

· Eğitimin aksaması,

· Okullardaki sağlıklı beslenme imkanından yoksun kalma,

· Ailelerin çocuklarına uzaktan eğitim imkânı sağlamak zorunda kalması,

· Dijital öğrenme imkanlarına herkesin eşit şekilde erişememesi,

· Çalışan ebeveynlerin çözümsüz kalması ve işgücü kaybına bağlı ekonomik etkiler,

· Kadın sağlık çalışanların okulu tatil olan çocukları sebebiyle sağlık hizmetlerine odaklanamaması,

· Okulların tekrar açılması durumunda öğrencilerin adaptasyon sorunları,

· Çocukların okuldaki sosyal ve hareketli hayattan uzaklaşması.

Ülkemizde de okulların tatil edilmesi, salgının yayılım hızı göz önüne alındığında, önemli ve yerinde bir tedbir olmakla birlikte, yukarıda ifade edilen yan etkilerle de baş edilmesi için devlet kurumlarına, iş verenlere ve sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşüyor.

İşverenler

DSÖ’nün işverenlere de önerileri var. Çalışan nüfusun bazı riskli durumlarda evinde kalacak olması sebebiyle, işverenlerin bu duruma hazırlıklı olması ve kendi eylem planlarını oluşturmaları tavsiye ediliyor.

Pandemiyi çocuklara anlatmak için ebeveyn rehberi

Koronavirüs pandemisiyle ilgili haberler, yetişkinlerin ruh sağlığını dahi etkilerken çocuklar da bu durumdan olumsuz etkilenebiliyor. Örneğin Çin’de 5 yaşında bir kız çocuğu, anne babası ve diğer tüm akrabaları karantinaya alınınca evinde yalnız kaldı. Bunun üzerine, sağlık çalışanları onu müsait bir odada misafir ediyor, oyuncaklarıyla oynatıyor, her gün annesiyle telefonda konuşmasını sağlıyorlar. Bu yönüyle sosyal hizmetlerin mevcut karantinalardaki önemli rolü daha da öne çıkıyor. Ayrıca DSÖ ve UNICEF, mevcut duruma yönelik çocuklarımızı nasıl bilgilendireceğimize ve onlara temel hijyen davranışlarını nasıl kazandıracağımıza dair tavsiyelerde bulunuyor. Öne çıkan birkaç tavsiye ise şu şekilde:

1. Çocuğunuzu korkutmadan ona bu konuyu açın.

2. Doğru bilgiler sunun, ancak çocuğunuzun dünyasına göre bir dil kullanın.

3. Kendilerini nasıl koruyacaklarını öğretin. Örneğin el yıkamayı bir şarkı eşliğinde eğlenceli hale getirerek öğretin.

4. Televizyon ve internette gördükleri olumsuz haberlerden etkilenmemeleri için onları rahatlatacak aktiviteler geliştirin.

5. Çocuklarınızın hasta kişileri damgalayıcı konuşup konuşmadığını veya bir damgalanmaya veya akran zorbalığına maruz kalıp kalmadıklarını kontrol edin. Örneğin sınıfta hapşırdığı için arkadaşları tarafından alaya maruz kalma veya dışlanma gibi durumları erkenden tanıyın.

6. Bu sorunla hep birlikte mücadele ettiğimizi, sağlık çalışanlarının, bilim adamlarının, tüm insanların gayret gösterdiğini anlatarak onu rahatlatın.

Asılsız haberler ve işin aslı

Son olarak, asılsız haberlerle mücadelenin bu süreçteki başarımızı etkileyeceğini ifade etmek gerekiyor. Salgınla ilgili yapılması ve yapılmaması gerekenlere dair öneriler yayılırken, bu konuda üretilen asılsız haberler virüsten daha hızlı yayılıyor. DSÖ asılsız haberler için de bir portal oluşturdu ve en sık yayılan asılsız haberleri afişe ediyor. Öne çıkan birkaç asılsız haber ve işin aslı şu şekilde:

· Antibiyotikler virüslerle değil sadece bakterilerle oluşan hastalıklara karşı etkili ilaçlardır; bu sebeple koronavirüsten korunmada antibiyotiklerin bir etkisi yoktur.

· Salgının sivrisineklerle yayılabileceğine yönelik bilgiler de gerçeği yansıtmıyor. Çünkü bu şekilde hasta olan bir kişi dahi tanımlanmadı.

· Vücudumuzu tamamen alkollü dezenfektan veya kolonya ile dezenfekte etmek de enfeksiyondan korumuyor. Çünkü virüs ağız, burun ve göz yoluyla vücudumuza bulaşıyor.

· Ultraviyole ışık da koronavirüsü durdurmak için etkili değil. Üstelik bu yanlış bilgi sebebiyle birçok insan UV ışınların zararlarına maruz kalabiliyor.

· Salgının sıcak havalar gelince gerileyeceğine yönelik de henüz bir kanıt bulunmuyor. Çünkü bu virüsün benzeri olan MERS CoV sıcak iklimde yaşayan ülkelerde ortaya çıkmış ve insanlara bulaşmıştı.

· Son olarak sarımsak yemek de koronavirüsten korumuyor.

Sonuç olarak, her ne kadar pandemi düzeyine erişmiş olsa da koronavirüs salgını hâlâ kontrol edilebilir durumda. Salgını kontrol etmek için gereken tek şey ise bu yazıda özetlenen basit önlemleri toplumsal düzeyde herkesin uygulaması. Birlikte hareket etmeyip panik içerisinde muhtelif sarf malzemeleri stoklamak, asılsız bilgilere itibar etmek, sağlık otoritelerine güvenmemek, komplo teorileri üretmek gibi yolları tercih etmek, bu mücadelede başarılı olmamızın önündeki en büyük engeller. Fakat başarılı olmak hâlâ elimizde.

***Kaynak: Bu analiz “AA”dan alıntıdır. Tüm “alıntı analizler” gibi yazıdaki ifadeler ve görüşler sahibine aittir.