HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı haftalık iç gündem değerlendirmesinde; 28 Şubat Postmodern Darbesi ve yansımaları, kanunlarla yıkılan Aile Kurumu ve Türkiye'de meydana gelen depremlerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Gündemdeki yerini koruyan ve yeni darbe söylentilerine ilişkin de konuşan Sağlam, ABD'nin düşünce kuruluşlarından Rand Corporation'un yayınladığı raporda siyaset kurumunun açıkça tehdit edildiğine dikkatleri çekti.
28 Şubat Postmodern Darbesi
28 Şubat postmodern askeri darbesinin üzerinden 23 yıl geçtiğini hatırlatan Sağlam, "Failleri hakkında bir yargı süreci başlatılmasına karşın kamu vicdanını rahatlatacak, adaleti tesis edecek ve mağduriyetleri giderecek şekilde bir neticeye varılmadan davalar kapatılıp yargılama süreci durduruldu. Hesabı sorulmayan her darbenin yeni darbelere sürekli alan açtığı, devam eden darbecilik geleneği ile ortaya çıkmıştır." dedi.
Yeni darbe söylentilerini de değerlendiren Sağlam, "FETÖ'nün 15 Temmuz darbe kalkışması toplumsal bir birliktelikle püskürtülmesine rağmen hesap sorma safhası bir kez daha manipüle edilerek asıl faillerin birçoğu ıskalandı. Son günlerde karanlık bazı mahfillerce yeniden darbe senaryoları dolaşıma sokulmaktadır. ABD'nin düşünce kuruluşlarından Rand Corporation'un yayınladığı raporda, Türkiye'de darbe ihtimalinin hala var olduğu belirtilerek siyaset kurumu açıkça tehdit edilmektedir. Eski Türkiye'nin darbe geleneği ve vesayetçilik kültürünün geride kalabilmesi için darbe süreçlerini tetikleyen unsurların ortadan kaldırılması ve yeni bir anayasa yapılması sivil siyasetin en önemli sorumluluğudur." ifadelerine yer verdi.
28 Şubat mağdurları için yeniden yargılama yolunun açılması gerektiğini belirten Sağlam, "Bununla birlikte 28 Şubat süreci ve FETÖ yargısı tarafından ağır cezalara mahkûm edilen tüm mağdurlar için yeniden yargılama yolunun açılması, atılması gereken zorunlu bir adım olarak halen beklemektedir." şeklinde konuştu.
Kanunlarla yıkılan Aile Kurumu
TÜİK'in "2019 Evlenme Boşanma İstatistikleri" raporunu değerlendiren Sağlam, "Rapora göre 2019 yılında gerçekleşen evlilik oranları bir önceki yıla göre yüzde 2,3 azalırken, boşanma oranları da bir önceki yıla göre yüzde 8 oranında artış göstermiştir. Bu rakamlar, aile yapımızın direnç noktalarının kırılmakta olduğunu ortaya koymaktadır. Bunda yıkıcı faaliyetlerin yanı sıra 6284 Sayılı Yasa ile İstanbul Sözleşmesi'nin lokomotif görevi görmesinin de etkisi büyüktür. Aile ortamında en küçük bir tartışma bile kanunlar nezdinde boşanma sebebi olarak kabul edilebilmekte ve erkek tarafına ağır ve süresiz sorumluluklar yüklemektedir." ifadelerini kullandı.
Sağlam, "Aralarında Polonya, Macaristan ve Rusya'nın bulunduğu kimi ülkeler, toplumsal maslahatlarını gözeterek sapkın akımlara karşı tedbirler geliştirirken, Müslüman bir toplum olarak bizde ahlaki çöküntüye yol açacak bu tür organizasyonlar maalesef olağanüstü bir şekilde destek görmeye devam etmektedir." dedi.
Küresel çapta fonlanan yıkıcı akımların tehlikeli bir boyuta ulaştığını sözlerine ekleyen Sağlam, "BM, AB ve birçok Avrupa ülkesinin fonladığı yıkıcı akımlar, ellerine geçen devasa maddi imkânlarla faaliyetlerinin çapını daha da genişletmektedirler. İçişleri Bakanının ifadesiyle bu tür yıkıcı faaliyetlerde bulunan bir derneğin Ankara şubesine Amerikan elçiliği tarafından 22 milyon dolar maddi destek sağlandığı basında yer aldı. Yine bir kadın derneğinin Türkiye'nin yarısını sapık olarak gösterdiği projesine Finlandiya'nın 1 Milyon TL destek sağladığı daha önce kamuoyuna yansımıştı. Bütün bu teşvikler, Suriyeli muhacirleri ülkelerine almayan ve maddi yükünü de paylaşmayan Batı'nın aile kurumumuzun ifsadına yönelik projelere kaynak aktarmada ne kadar cömert davrandığını göstermektedir." şeklinde konuştu.
"Aile kurumuna yönelik yıkıcı faaliyetler mutlaka durdurulmalı"
Sağlam, sözlerine şöyle devam etti:
Aile kurumunu hedef alan ve küresel sermayeye dayanan faaliyetlere karşı mutlaka harekete geçilmelidir. Küresel sermayenin sağladığı bu imkânlar ve hazırlanan yıkıcı ajandalar dikkatle incelenmelidir. Aile kurumuna yönelik yıkıcı faaliyetler mutlaka durdurulmalı, ilgili sözleşme ve kanunların yeniden gözden geçirilmesi bu anlamda aciliyet arz etmektedir.
Türkiye'de meydana gelen depremler
Türkiye'de son çeyrek asırda meydana gelen depremlerde binlerce vatandaşın hayatını kaybettiğini ve birçok binanın yıkıldığını söyleyen Sağlam, "Bundan sonra meydana gelebilecek muhtemel depremlerde çarpık kentleşme ve dayanıksız yapılardan kaynaklı yıkım ve tahribatın önüne geçmek için ciddi tedbirler alınmalıdır. Özellikle son yaşanan depremlerde kırsal kesimlerdeki topraktan evler tamamen yıkılmakta, can ve mal kaybı artmakta, köylülerin geçim kaynağı olan hayvanlar telef olmaktadır. Bu nedenle fay hattında olan bölgeler mercek altına alınarak vatandaşlarımızın depreme dayanıklı evlerde yaşayabilmeleri için gerekli destek sağlanmalıdır." ifadelerine yer verdi.
Van'ın Başkale ilçesinde meydana gelen deprem sonrası 3 köyün tamamen yıkıldığı bilgisini paylaşan Sağlam, "Yaşanan son depremle Van'ın Başkale ilçesine bağlı üç köyün yerle bir olması, depreme dayanaksız toprak ve kerpiç evlerin yerine depreme dayanıklı konutlar yapılması zaruretini bir kez ortaya koymuştur. Hiçbir şey vatandaşlarımızın can güvenliğinden daha değerli değildir. Deprem öldürmez, yapı öldürür düşüncesiyle vatandaştan toplanan deprem vergisi ile fon oluşturulmalıdır. Bu fon ile depreme dayanıksız yapılar güçlendirilmeli veya tekrar inşa edilmelidir. Her bölgenin kendisine has coğrafi konumu gözetilerek mimari tasarımlar yapılmalıdır." şeklinde konuştu. (İLKHA)