2-6 Mart tarihleri arasında Avusturya’nın başkenti Viyana’daki Birleşmiş Milletler Merkezi’nde düzenlenen toplantıya, Türkiye Yeşilay'ı liderliğinde 18 ülkenin Yeşilay yöneticileri katıldı. Yeşilay temsilcileri, 11 farklı oturumda deneyimlerini ve çalışmalarını paylaştı.
“Yeşilay olarak 100 yıldır bilimsel verilere ve kanıta dayalı çalışmalar yürütüyoruz”
Toplantıda, “100 Yıllık Tecrübe: Kadınlar, Göçmenler ve Diğer Hassas Gruplar Özelinde Kanıta Dayalı Çalışmalar” başlıklı oturumda göç, bağımlılık ve Türkiye’de tedaviye başvuranlarda bağımlılık profiline ilişkin bir sunum gerçekleştiren Yeşilay Genel Müdürü Sultan Işık, “Alkol ve madde kullanımı ile bağımlılıklarla mücadele söz konusu olduğunda farklı grupları ayrı ayrı incelemek hem nedenleri anlamak hem de çözüm üretmek açısından büyük önem taşıyor. Yeşilay olarak 100 yıldır bilimsel verilere ve kanıta dayalı çalışmalar yürütüyoruz.” dedi.
Edindikleri deneyimi de dünyada bu alanda çalışan kurumlarla paylaşarak bağımlılıklarla mücadelenin küresel çapta güçlenmesini sağladıklarını söyleyen Işık, “Bugün ülkemize baktığımızda kadınlar ve göçmen nüfus özellikle yakından incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken gruplar olarak karşımıza çıkıyor. Kadınlarda bağımlılık tedavisini etkileyen kişisel ve çevresel faktörler ile Türkiye'deki Suriyeli göçmenlerin alkol ve madde kullanımı ve bağımlılığı açısından bireysel ve çevresel risk faktörlerini inceleyen çeşitli araştırmalar var. Bu araştırma sonuçlarının önleme politikalarının hayata geçirilmesine ışık tutacağına inanıyoruz.” diye konuştu.
“Madde ile ilk temas genellikle 10-12 yaşları arasında gerçekleşiyor”
Türkiye'deki Suriyeli göçmenlerin alkol ve madde kullanımına ilişkin güncel verileri paylaşan Işık, “Araştırmalar bize göçün ilk aşamalarında alkol ve madde kullanımının yaygın olmadığını, ancak artan sosyal zorluklarla birlikte artışa geçtiğini gösteriyor. Özellikle kadınlarda anti-anksiyete ve anti-depresan kullanımı önemli ölçüde yüksekken; göçmen nüfus içinde alkol kullanımı çok yaygın. Bekar erkek nüfusu, madde ve alkol bağımlılığı açısından en yüksek risk grubu olarak karşımıza çıkıyor. Madde ile ilk temas genellikle 10-12 yaşları arasında gerçekleşiyor. Sosyo-ekonomik koşullar nedeniyle okula gidemeyen çocuklar, bağımlılığa açık hale geliyor. Bu durum, erken önleme politikalarını bir zorunluluk haline getiriyor.” şeklinde konuştu.
Göçmenlerin büyük bir kısmının yakın gelecekte Suriye'ye dönme planları olmadığını belirten Işık, “Göçmenlerin bağımlılık da dahil olmak üzere tüm sosyo-ekonomik sorunları Türkiye'nin sorunlarıdır. Bu doğrultuda kurumsallaşmış önleme, müdahale, tedavi ve rehabilitasyon programları sosyal uyum programları ile eş zamanlı yürütülmelidir.” ifadelerini kullandı.
Bağımlı kadınların yüzde 40’ı 25-34 yaş aralığında
Madde kullanımı ve bağımlılığı konusunda bir diğer önemli grubun da kadınlar olduğunu vurgulayan Işık, kadınlarda bağımlılık tedavisini etkileyen kişisel ve çevresel faktörlere ilişkin bilgileri de aktardı.
Araştırmaya göre madde kullanımına bağlı psikososyal problemler kadınlarda daha hızlı ortaya çıkıyor ve daha şiddetli görülüyor. Tedaviye başlama ve tedavi süresi, eşzamanlı psikiyatrik bozukluklar, altta yatan tıbbi ve biyolojik faktörler, cinsiyet farklılıkları tedavi sürecinde rol oynayan sosyal faktörler olarak belirtiliyor.
“Uzman isimlerden destek almaları tedavi sürecinin başarıyla tamamlanması açısından büyük önem taşıyor”
Kadınların madde kullanımına başlama ve devam etmenin nedenleri incelendiğinde, ana faktörlerin aile ve yakın çevre, travmatik deneyimler ve eşlik eden zihinsel bozukluklar olduğunu belirten Işık, şu ifadelere yer verdi:
“Bağımlı kadınların yüzde 40’ının 25-34 yaş aralığında olduğunu; yüzde 61’inin arkadaşı, yüzde 20’sinin eşi/sevgilisi vesilesiyle madde ya da alkolle tanıştığını görüyoruz. Araştırma sonuçları, bağımlılığı bulunan kadınların yüzde 63’ünün intihar girişiminde bulunduğunu, yüzde 32’sinin de hukuki sorunlar yaşadığını gösteriyor. Sosyal etiketlere maruz kalma, finansal zorluklar, önceki tedaviyle ilgili olumsuz deneyim ve tedavi hakkında bilgi eksikliği kişilerin bağımlılıkla mücadele etmesini engelliyor. Ancak yine de fiziksel yoksunluk belirtileri, aile ilişkilerindeki bozulma ve riskli davranışların gelişimi gibi sebeplerle tedavi arayışına giriyorlar. Bu noktada doğru bilgilendirilmeleri, bu alanda uzman isimlerden destek almaları tedavi sürecinin başarıyla tamamlanması açısından büyük önem taşıyor.”
63’üncü CND’ye Türkiye’nin yanı sıra, Afganistan, Arnavutluk, Bosna, Brezilya, Fas, Güney Afrika, Gürcistan, Karadağ, Kenya, Kıbrıs, Kuzey Makedonya, Malezya, Nijerya, Sırbistan, Sudan, Uganda ve Ürdün olmak üzere 18 Ülke Yeşilayı katıldı. (İLKHA)