Bingöl Solhan Kültür Merkezinde düzenlenen program, Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başladı.

"Şubat Ayı Şehadet Ayı" münasebetiyle Solhan Peygamber Sevdalıları tarafından düzenlenen programda İlahiyatçı Salih Çelik, şehadetin önemine değinen bir konuşma yaptı.

"Şehadet Peygamberlerin dahi gıpta ettiği, özlemiyle yanıp tutuştuğu bir sevdadır"

Hamd, salat ve selamla konuşmasına başlayan Çelik, "Şehadet, büyük bir sevda, büyük bir aşk, büyük bir muhabbet öyle bir sevda ki Peygamberlerin dahi gıpta ettiği, özendiği, hasretini çektiği, özlemiyle yanıp tutuştuğu bir sevdadan ve bir aşktan bahsediyoruz. Ve yine bu şehadet öyle bir sevda ki onun bir de aşıkları var, 'onun uğrunda gece gündüz' demeden mücadele eden insanlar var. Nihayetinde o şerbeti içip öylece Allah'ın huzuruna şehit olarak giden kardeşlerimiz var."

"Evvela şehitlik nedir, nasıl olunur, şehit olabilmek için ne yapmak lazım? Böyle her isteyene geliyor mu? Her isteyenin kapısını çalıyor mu?" diyen Çelik, "Allah'u Teala Kur'an-ı Kerimde, 'Allah yolunda öldürülen insanlara sizler ölüler demeyiniz. Bilakis onlar diridirler fakat siz bilmesiniz.' diyor. Kardeşlerim bir insan öldüğü zaman Müslümanlar olarak bizlerin onlara karşı yapması gereken vazifeler var. Nedir bunlar? Birincisi o cenazeyi yıkayacaksın, ikincisi kefenleyeceksin, cenaze namazını kılacaksın ve defnedeceksin. Ama bizler şehitlerin hayatına baktığımız zaman şehitler yıkanmıyor. Çünkü ölü olan insan yıkanır. Şehit, ölü olmadığı için Allah'ın katında diri olduğu için şehitler yıkanmıyor ve şehitler kefenlenmiyor. Elbiseleriyle beraber defnediyoruz, yani bu onların ölmediğine, diri olduğuna delalettir, işarettir." diye ifade etti.

Şehadetin verdiği lezzete değinen Çelik, "Hiçbir insan cennete girdikten sonra bütün dünya ve içindeki nimetler kendisine verilse dahi tekrardan dünyaya dönmeyi istemez. Ama şehit öylemi, değil. Resulullah diyor ki; "Şehit der ki ya Rabbim! Beni dünyaya gönder gideyim, senin davan uğrunda tekrardan savaşayım. Şehit olayım, tekrardan savaşayım, tekrardan şehit olup geleyim.' der. Çünkü o şehadet şerbetini tattığı zaman öyle bir lezzet almış ki, öyle bir zevk almış ki tekrar o lezzeti, zevki tatmak ister. Yine şehitlerle alakalı Allah'u Teala, cenneti onların hizmetine sunuyor. 'Buyurun yiyin için gezin tadını çıkarın' diyor. Onlar cennet nimetlerinden istifade ediyorlar. Allah'u Teala soruyor onlara bir sıkıntınız var mı, bir isteğiniz var mı? diye, şehitler diyor ki 'Ya Rabbim! Artık ne isteğimiz olabilir ki her şeyi bize vermişsin. Bunun dışında bizler ne isteyebiliriz ki. Yalnız tek bir isteğimiz var ya Rabbim! İstiyoruz ki bizi tekrardan dünyaya gönderesin tekrardan senin uğrunda savaşıp şehit olup senin huzuruna gelelim." ifadelerini kullandı.

"Bu dava öyle büyük bir davadır ki en iyilerimizi feda etmek gerek"

Şehitlerin Müslümanların içinden en iyilerden, en değerlilerden seçildiğini ifade eden Çelik, "Kurban Bayramı geldiği zaman kurban kesiyoruz. Ama bizler biliyoruz ki sakat olan hayvandan kurban olmaz. Özürlü olan, aşırı şekilde zayıf olan, cılız olan hayvandan kurban olmaz. Gidip hayvanın en güzelini alıp getirip Allah'ın yolunda kurban ediyoruz. İşte Allah'u Teala kendisi için şehitlerden de öyle bir hayat istiyor. Şehitleri de en iyilerimiz içinden, en değerlilerimizden, en kıymetlilerimizden seçiyor. Büyük İslam şehidi, Şehit Rehber, 'Bu dava öyle büyük bir davadır ki en iyilerimizi feda etmek gerek.' Bu dava Hamzaları, Hüseyinleri, Musabları arıyor. Öyle sıradan herkesin kapısına uğramıyor. İşte bunu hak edebilmek için hayatını kendine şahit kılacaksın, şehit gibi yaşayacaksın. Geceleri zahit, gündüzleri mücahit olacaksın. Geceleri kaim, gündüzleri saim olacaksın. Geceleri secdelerde göz yaşı, gündüzleri ise meydanlarda alın teri dökeceksin. Bu davanın girmediği hiçbir ev bırakmayacaksın. Allah rızası için sonuna kadar sen mücadele sarf edeceksin, bütün gayretini ortaya koyacaksın ki bunun akabinde Allah'u Teala sana şehadeti nasip etsin."

"Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek Müslüman yeter"

Çelik, sözlerine şöyle devam etti:

"Şubat ayında şehit olan Üstatlarımızdan Malcolm X ne diyor kendisi; 'Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek Müslüman yeter' diyor. Bizler değil bir kişi, bakın burada yüzlerce kişiyiz. Eğer bizler bu şehadet sevdasının bizim kapımızı da çalmasını istiyorsak, onların yaptığı gibi gece gündüz demeden çalmadık kapı bırakmayacağız. Gideceğiz herkese Allah'ın davasını anlatacağız, herkese Kuran'dan ve sünnetten bahsedeceğiz. Bıkmadan, usanmadan bütün mücadelemizi ortaya koyacağız ki Allahu Teala da bizlere şehadeti nasip etsin. Yine bu ayda şehit olan üstadlarımızdan Hasan El Benna,'Yapacak işlerimiz çok, ama zamanımız az' diyor. Günün yirmi dört saati varsa 'onun yirmi dört saati bize yetmiyor' diyor. Bazen kendisi, Kahire İskenderiye arasında gidip gelirken bir hafta boyunca gözüne uyku girmiyor. Kendisine sordukları zaman "Ey Üstat sen hiç uyumaz mısın, sen yatmaz mısın' diye sorulduğu zaman kendisinin verdiği cevap manidardır. 'Kabirde yatmaya bol vaktimiz olacak' diyor. Burası yatma yeri değil, bura keyif yeri değil, bura sevki sefa sürme yeri değil."

"Niye Irak, Suriye, Afganistan, Yemen, Arakan, Myanmar nerede İslam toprağı varsa kan ağlıyor?"

Müslümanların dünyevileştiklerine dile getiren Çelik, "İslam toplumuna baktığımız zaman bizler dünyevileştik. Musablar dünyayı elinin tersi ile itiyorken, bizler kucak açarak dünyanın üzerine gitmeye başladık. Bizler masanın, kasanın ve nisanın esiri olduk. İzzeti, şerefi malda, makamda, patentte aramaya başladık. Oysa ki onlar izzeti ve şerefi Kur'an ve Sünnette aradılar. İslam coğrafyası kan ağlıyor. Irak, Suriye, Afganistan, Yemen, Arakan, Myanmar nerede İslam toprağı varsa kan ağlıyor. Niye? Çünkü bizde samimiyet kalmamış, bizler dünyevileşmişiz bundan dolayı. Bizler çok çabuk kendimizi emekliye ayırıyoruz. En ufak bir şeyde kalkıp davaya küsüyoruz, hizmete küsüyoruz. Bir kardeşimiz 50 yaşına geldiği zaman, 'benimki tamam, ben emekliye ayrıldım' diyor. Peki, benim kıymetli amcam senin yaptıkların tamamsa 93 yaşında Ebu Eyyub El-Ensari'nin İstanbul'da ne işi vardı. Medine nere İstanbul nere? 93 yaşına gelmişsin, Peygamber akrabasısın, 6 ay boyunca peygamberi evinde misafir etme şerefine nail olmuşsun, Peygamber ile beraber bir ömür hayat sürmüşsün yetmez mi? Ama yaş olmuş 93 kalkmış cihad aşkıyla, şehadet aşkıyla İstanbul'a gelmiş ve bugün orada kendisi yatıyor. Benim kıymetli analarım 50 yaşına geldiğiniz zaman sizlerde kendinize 'artık yeter' diye emekliye ayırıyorsunuz. Peki, Allah rızası için sizlere de soruyorum. O zaman 86 yaşındaki Ümmü Harâm bint Milhân annemizin Kıbrıs'ta ne işi vardı. Soruyorum 86 yaşına gelmiş Medine nere, Kıbrıs nere? Bir ada ama 86 yaşında kendi eşi olan Ubâde bin Sâmit ile Kıbrıs'a geliyor ve cihada giderken at üzerinden düşüyor ve şehit oluyor. Bu inanların ne işi vardı. Ondan dolayı bu davada emeklilik yok. Emeklilik kabirde, övünmek sıratta, zevkini sefasını sürmek cennette. Allah rızası için kendimize geleceğiz bu uğurda mücadele sarf edeceğiz. Eğer bunları yapmazsak daha çok ağlarız. İslam beldelerinde Ruslar nara atar, Amerikalılar nara atar, Avrupalılar nara atar. İstedikleri gibi at koştururlar ama buralar da ölen kardeşlerimiz üzerine Kürtçe, Türkçe, Arapça, Farsça ağıtlar yakılır. Çoluk çocuğumuzu davaya feda edelim ki Irak'a, Suriye'ye huzur gelsin, bütün Müslüman beldelere de huzur gelsin. Rabbim bizlere hayırlı, bereketli ömürler nasip etsin. Ömrümüzün akabinde de o şehadet şerbetini cümlemize nasip ederek huzuruna göçmeyi bizlere nasip etsin. Allahu Teala sizlerden de razı olsun." dedi.

Program, İslam davası adına şehit olmuş bazı şahsiyetleri anlatan sinevizyon gösterimi sonrasında yapılan dua ile sona erdi. (İLKHA)