Bu hali gören kapıdaki kimse boynunu bükerek: “Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik de müminlerin emîri iken Ömer'in hâli böyle olursa, benim hâlim nice olur?” diyerek kalkıp giderken, Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından:
— Hayrola, derdin neydi? diye seslenir. Adam da der ki:
— Ey müminlerin emîri! Karımın kötü huylarını ve bana karşı haddini aşıp ileri gittiğini sana şikâyet etmek üzere gelmiştim. Senin karının da sana karşı olmadık sözler söylediğim duyunca, vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime dedim ki: ‘Müminlerin emiri karısıyla böyle olunca, benim derdime nasıl deva bulacak?’
Bu sözleri dinleyen Hz. Ömer, adama şunları söyledi:
— Kardeşim, karımın benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona tahammül etmeye çalışıyorum. Zira o benim hem aşçım, hem fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın sütannesidir. Hâlbuki o bütün bunları yapmak zorunda da değildir. Üstelik gönlümün harama meyil etmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum, deyince Adam:
— Ya Emîre'l Müminîn! Benim karım da aynen öyle, dedi. Hz. Ömer şunları söyledi:
— Haydi kardeşim, karına katlanmaya bak! Belki o da sana katlanıyordur. Hayat dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor.
Kaynak; (Zehebî, el-Kebâir, 179)