28 Şubat Post Modern Darbesi, üzerinden geçen 23 seneye rağmen Müslümanlar üzerinde derin izler bırakmaya devam ediyor.

Türkiye siyasi tarihine kara bir leke olarak geçen, ülkede siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda değişimlere neden olan bu süreçte yaşananlar, post-modern darbe olarak adlandırıldı.

28 Şubat süreci, dönemin başbakanı Necmettin Erbakan döneminde Millî Güvenlik Kurulu'nun olağanüstü toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve inançlı insanlara karşı cadı avına dönüşen süreci ifade ediyor.

Müslümanlar; sırf namaz kıldıkları, sakal bıraktıkları, örtündükleri hatta ve hatta gümüş yüzük taktıkları için Batı Çalışma Grubu (BÇG) denen karanlık yapı tarafından fişlenmiş, çeşitli kumpaslarla yıllarca sürecek büyük mağduriyetler yaşamışlardı.

28 Şubat sürecinde yaşananlarla ilgili Saadet Partisi Şanlıurfa İl Başkanı Mustafa Niyazi Yanmaz İLKHA mikrofonlarına konuştu.

Refah-Yol hükümeti zamanında her alanda atılan başarılı adımların dış güçleri tedirgin ettiğini belirten Yanmaz, bir kısım medya ve çevrelerin toplumu germeye çalıştığını ifade etti.

28 Şubat 1997 tarihinde olağanüstü toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nda, Erbakan Hoca'ya kimsenin kabul etmeyeceği maddelerin dayatılmaya çalıştığını belirten Yanmaz, Erbakan Hoca'nın bu dayatmaları kabul etmemekte direndiğini ifade etti.

Erbakan Hoca'nın 28 Şubat sürecinde toplumun gerilmesine sebep vermediğini ifade ederek, Erbakan Hoca'nın çok dikkatli davrandığını savundu.

28 Şubat sürecinde ekonomik olarak yıpratılmaya çalışıldığını belirten Yanmaz, Urfa'da birçok Müslümanın çeşitli badireler yaşadığını vurguladı.

 

"Bir kısım medya ve çevreler, Türkiye'de şeriatın geldiğini yaydı"

28 Şubat öncesinde ülke genelinde yaşanan gelişmelere değinen Yanmaz, "Refah-Yol Hükümeti Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 54'üncü hükümetidir. Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi'nin koalisyonla oluşturulmuştur. Başbakan, Prof. Dr. Necmettin Erbakan'dı. Çok mükemmel bir çalışma başlatıldı. Özellikle hemen hemen bütün konularda olduğu gibi ekonomik konuda da güzel başarılara imza atıldı. Fakat Türkiye'de bir kısım medya ve çevreler, Türkiye'de şeriatın geldiğini, gericiliğin geldiğini yaydılar. Gerginlik pompalayarak Türkiye'de huzursuzluk meydana getirmeye çalıştılar." şeklinde konuştu.

"Refah-Yol Hükümeti, israil başta olmak üzere, ABD ve Batı ülkeleri rahatsız etmeye başladı"

28 Şubat post modern darbesinin ABD'de tezgahlandığına dikkat çeken Yanmaz, "28 Şubat süreci, her ne kadar Türkiye'de birtakım güçlerin organizasyonu gibi görünse de senaryo; ABD ve Pentagon'da yapıldı. Erbakan Hocamızın da ifadesine göre; ABD'nin dış işlerinden sorumlu yetkilisi, Refah-Yol Hükümeti'ni çok başarılı bulduğunu söylemişti. Dış güçler, özellikle ekonomide Refah-Yol Hükümeti'nin başarılı olacağını tahmin edemiyorlardı. Refah-Yol Hükümeti, israil başta olmak üzere ABD ve Batı ülkelerini çok rahatsız etmeye başlamıştı.  Bu güçler, Türkiye'nin Refah Partisi kanalıyla dışarıya İslami bir hareket ihraç edeceğini düşünmüşlerdi. O yüzden bir manipülasyon oldu. O manipülasyonla da olayı 28 Şubat'a kadar getirdiler." ifadelerini kullandı.

"28 Şubat'ta Erbakan Hocaya birtakım dayatmalar yapıldı"

28 Şubat günü yaşananları hatırlatan Yanmaz, "Milli Güvenlik Kurulu toplantısı, 28 Şubat'ta olduğu için '28 Şubat' diye söylenir. Post modern darbe de dediler. O zaman basın, üst düzey bürokratlar, yargı, 28 Şubat'ı yapan kurum ve kuruluşlar şahıslar tarafından galeyana getirildi ve toplantılar yapıldı. 28 Şubat'ta Milli Güvenlik Kurulu'nda, Erbakan Hocaya, o zaman bir Mü'minin, bir Müslümanın yapamayacağı şeyler dayatıldı. Büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede, anayasaya baktığımız zaman insan haklarının, giyim-kuşam haklarının olduğu, ebeveynlerin çocuklarını rahatlıkla eğitimini yaptırabileceği, hak ve özgürlüklerinin olduğu bir anayasamız vardı. Anayasaya aykırı hareket edildi. Gözü dönmüş bir çete tarafından Türkiye'deki insanlar manipüle edildi. 28 Şubat'ta Erbakan Hoca'ya birtakım dayatmalar yapıldı. Özellikle inanç, giyim, kuşam, örf ve âdet noktasında.  Erbakan Hoca bunu kabul etmedi ve imzalamadı. Bunun bakanlar kuruluna getirilmesi söz konusu oldu.  28 Şubat o şekilde neticelendi." diye konuştu.

"28 Şubat'ın arkasında ırkçı emperyalizm ve siyonizm var"

Milli Güvenlik Kurulu'nda Erbakan Hocaya dayatılan maddelerin hiçbirinin uygulanabilir olmadığını vurgulayan Yanmaz, "28 Şubat toplantısında, hükümetten 14 maddenin yerine getirilmesi istendi. Erbakan Hoca, Anayasa çerçevesinde bu maddelerin görüşüleceğini söyledi. Tabi maddelerin hiç birisi uygulanabilir değildi. Toplumun kabul etmeyeceği hususlardı. Fakat birtakım kurum ve kuruluşlar, özellikle TSK, bu hususta çok fazla kullanıldı. Erbakan Hoca ve biz de biliyorduk ki bu işin arkasında ve uluslararası planda ırkçı emperyalizm ve siyonizm vardı. Çünkü o süreçte Türkiye, D8 ile 8 İslam ülkesini bir araya getirerek NATO'nun dışında bir blok oluşturmaya çalışmıştı. İslam ülkelerinin hiçbir zaman oyun kurucu olması istenmiyor, hep figüran olmasını istiyorlardı. Erbakan Hoca, figüran değil oyun kurucuydu. Bundan dolayı bu tür badireler atlatıldı ama çok şükür Erbakan Hoca çok dikkatli davrandı. 'Kimsenin burnu kanamasın, kimse incinmesin' diye olabildiğince engin, alçakgönüllü ve mütevazı davrandı. Zaman zaman insanlar: 'çocuğumuzun başına bir şey gelecek, ülkeye zarar gelecek' dediler. Erbakan Hoca hiçbir zaman buna mahal vermedi, toplumun gerilmesi için hiçbir ortama müsaade etmedi" dedi.

"İşten atılan ve psikolojisi bozulan ve intihar eden oldu"

28 Şubat sürecinde birçok Müslümanın mağdur edildiğini vurgulayan Yanmaz, "28 Şubat sürecinde, giyimiyle kuşamıyla, yaşantısıyla İslami kesimden olan memur, işçi, üst düzey görevli, tüccar, iş adamı, sanayici bunların üzerlerine haksız bir şekilde gidildi. Mesela ben eczacıydım, eczanem vardı. Tugay'ın ilaçlarını ben veriyordum. Refah Partisi Şanlıurfa İl Başkanı'ydım o dönemde. 28 Şubat'ın ertesi günü bize bir tebliğ geldi ve dediler ki 'Bundan sonra Tugay'ın ilaçlarını vermeyeceksiniz.'  Bu, tabi üzücü bir şey. Biz yaptığımız her şeyi legal yapıyorduk. Ben, iktidar partisinin Şanlıurfa İl Başkanıydım. Her şeyimiz açık ve şeffaf. Bizim bir gizli ajandamız falan da yoktu. Ama biz, 'bu süreci ne kadar makul, mutedil, rahatlık ve esenlik içerisinde geçirelim' dedikçe birtakım güçler, provokasyon meydana getirdiler.  Bundan dolayı birçok kişi mağdur oldu. İşten atılan ve psikolojisi bozulan ve intihar eden oldu." şeklinde konuştu.

"Erbakan Hoca, Batı'ya karşı çatışma değil, uzlaşma taraftarıydı"

Darbe ve ihtilallerin asla kabul edilemeyeceğini belirten Yanmaz, "28 Şubat, Türkiye için çok büyük bir travmaydı. Hangi açıdan düşünülürse düşünülsün, darbeler post modern de olsa asla kabul edilemez. Gönül arzu eder ki bu ülkede hiçbir insana, ırka, dile, dine, inanca, giyime ve kuşama ayrımcılık yapılmasın. Teröre ve şiddete başvurmadıkça her insan için bunların olması lazım. Fakat dediğim gibi İslam ülkelerine bu yönden baktığımız zaman görüyoruz ki tepede bulunan bazı yöneticiler, Batı'nın ve birtakım mihrakların figüranları ve piyonları konumdadırlar. Erbakan Hoca öyle değildi. Erbakan Hoca oyun kurucuydu. Batı'ya karşı özellikle çatışma değil, uzlaşma taraftarıydı. Erbakan Hoca, kendi konumumuzu iyi seçmemizi, katma değeri yüksek ürünlerin satmamızı, teknolojik, tarımsal ve sosyal işbirliği ile İslam âleminin kalkınacağını söylerdi.  Bugünde geldiğimiz noktada Erbakan Hocanın ne kadar haklı olduğunu görüyoruz." diye konuştu.

"Müslümanların kendi aralarında tevhide, birliğe ve beraberliğe ihtiyacı var"

Müslümanların kendi aralarında birliğe ihtiyacı olduğuna değinen Yanmaz, " Batı bir 'Arap Baharı' projesi başlattı. Demokrasi ve özgürlük söylemleri adı altında İslam ülkelerini tarumar etti.  Müslümanların kendi aralarında tevhide, birliğe ve beraberliğe ihtiyacı var. Birlik ve beraberlik sadece çatışma yaşanmaması için değil, her zaman, düşmanlık, kin ve husumet besleyen emellere karşı olmalıdır.  Bugün İslam coğrafyasının, Suriye ile Irak'ın geldiği duruma bir bakın! O zaman D8, D40 ve D60'lar hayata geçirilmiş olsaydı, bütün İslam ülkeleri hatta Müslüman olmayan ezilen ülkelerde devreye alınmış olsaydı, bugün emperyalizmin karşısında bu kadar perişan duruma düşülmeyecekti." ifadelerini kullandı.

"Darbelerin yapılması ülke için bir züldür, ülkeyi katletmektir"

Darbelerin ülkeleri geri bıraktığına ve küçük düşürdüğüne işaret eden Yanmaz, " Türkiye'yi bu duruma getiren darbelerdir. Hayatı, normal seyrinde ve akışında bırakmak lazım. Eğer Demokrasi varsa parlamenter bir sistemin olması gerekir. İnsanların özgürlüklerinin ve hürriyetinin olması lazım. Sınırsız özgürlükten bahsetmiyorum, zaten öyle bir şey de yok. Disiplin altında halkın iradesinin Meclis'e yansıması lazım. Bugün geldiğimiz noktada habire darbeler oluyor. Bu darbelerin yapılması ülke için bir züldür, ülkeyi katletmektir.  Biz farklı bir partideyiz, muhalefet partisiyiz. Şu an mevcut iktidarı da beğenmiyoruz.  Olayın kendi seyri içerisinde seçmene gidilmesi lazım. Tabi ki seçim sistemi adil olacak, seçimde hile yapılmayacak, medya eşit şartlarda kullanılacak, bunların hepsinin yapılması lazım. Bunlar yapılmayınca bu tür manipülasyonlar olur. Bu da doğru değildir. Sivil bir Anayasa'nın tez elden oluşturulması gerekir ki Türkiye bu tür darbelerden kurtulmuş olsun." diye konuştu.

"Millî Görüş Partileri olarak FETÖ'ye hep mesafeli davrandık"

Millî Görüş olarak 15 Temmuz darbe girişimini yapan FETÖ'ye karşı hep mesafeli durduklarını belirten Yanmaz, "15 Temmuz darbe girişimi çok büyük badireydi. Darbe 'adeta geliyorum' diyordu. Millî Görüş Partileri olarak FETÖ'ye hep mesafeli davrandık.  Hiçbir zaman bir diyalog ve ilişkimiz olmadı. Bizi hiçbir zaman sevmediler.  Bize hiçbir zaman oy vermediler.  Bizi desteklemediler.  Ben de Urfa'da uzun yıllar siyaset yaptım, milletvekilliği yaptım hiçbir zaman onlardan oy istemedim. Çünkü adamların bizi sevmediklerini biliyorduk.  Türkiye'de birçok siyasi ise bunlara bulaştı. Bunların sayesinde belli bir yerlere geldiler, lobiler oluşturdular.  Cenab-ı Hakk'a şükürler olsun 15 Temmuz, kazasız belasız atlatıldı ama çok can ve mal kaybına neden oldu.  15 Temmuz'dan sonra adaletin yeniden tesis edilmesi lazım. Haklı ile haksızın, suçlu ile suçsuzun ayrılması lazım. İnsanlara KHK'larda olduğu gibi 'topyekûn suçlu' derseniz bunlar üzücü şeylerdir. Türkiye'de şu an da darbelerin konuşulmasını insani bulmuyorum ve ülkenin köküne kastetmek olarak görüyorum." ifadelerini kullandı.

"Öğretmenevinin 7'nci katından atlayan binbaşı intihar etti"

28 Şubat sürecinde unutamadığı bir anısını da paylaşan Yanmaz, "Eczaneden eleman beni aradı. Dedi ki 'Abi! Tugay'dan geldiler ve bundan sonra eczane ile yapılan anlaşmanın feshedildiğini söylediler.'  Benim aklıma önce bir şey gelmedi. Sonra elemanlarıma 'yanlış bir ilaç mı verdiniz?' dedim.  Elamanlar bana, 'Abi, sebepsiz bir şekilde anlaşmayı fesih ettiler.' dedi.  Bizim eczanede Tugay'a çok yakındı. Gelen müşterilere ne diyeceğimizi bilemedik.  Daha sonra 'yeşil sermaye'den dolayı anlaşmayı fesih etiklerini anladık.  Bu çok üzücü ve sıkıcı bir durumdu.  Daha sonra bir binbaşı görevden ihraç edilmişti.  Bu durumdan sonra psikolojisi bozuldu. Kendisine Belediye'de iş bulduk.  Daha sonra çıkan genelge ile Belediye'de de çalışmasına izin vermediler. Sonra Binbaşı Öğretmenevinin 7'nci katından atlayarak intihar etti. Bunun gibi birkaç olayda var fakat birebir bu olayı yaşadığım için hiç unutamam. Çok üzüldüğüm bir olaydı." dedi. (İLKHA)