Suriye bağlamında baktığımızda en fazla göçmenin yaşadığı ülke Türkiye olduğunu belirten Humanıtarıan Global Başkanı ve Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Ayhan, 6 milyon Suriyelinin zorunlu göç kapsamında ülke dışına çıktığını söyledi.
Göçmenler açısından Türkiye'nin bir çıkış kapısı olarak görüldüğünü dile getiren Ayhan, şu an sınır boylarında 700 bine yakın bir kitlesel göçün geldiğini ifade etti.
2015-2016 krizinde bir milyona yakın bir kitle doğrudan Avrupa'ya göç ettiğini dikkat çeken Ayhan, Avrupa'nın Türkiye ile eşgüdüm içinde olma noktasında sınıfta kaldığını söyledi.
Ayhan, Suriye'nin İdlip şehrinde yaşanan göçleri İLKHA'ya değerlendirdi.
"6 milyon Suriyelinin zorunlu göç kapsamında ülke dışına çıktığını görmekteyiz"
2011'de Suriye'nin nüfusunun 23 milyon olduğuna vurgu yapan Ayhan, "Bugün itibari ile 6 milyon Suriyelinin zorunlu göç kapsamında ülke dışına çıktığını görmekteyiz. Bunun 3 milyon 600 bini Türkiye'ye gelmiş durumda. Bunun dışında Lübnan'a, Ürdün'e ve Avrupa'ya gidenler var. Dolayısıyla nüfusun yaklaşık yüzde 40'ı ülke dışına çıkmış durumda. Türkiye, göçmenlere yönelik 2013 yılında çıkartmış olduğu bir yönetmelik kapsamında onlara hizmet sunmaktadır. Tabi Türkiye'nin göçmen politikası değişikliğe uğramıştır. Türkiye 2011 yılında Suriye'de patlak veren savaş neticesinde ortaya çıkan kitlesel göç hareketleri karşısında nasıl bir strateji izleyeceği tartışmalarını da beraberinde getirdi. Türkiye'nin daha önce var olan göç politikası kitlesel göç kapsamındaki bir yasal mevzuata uygun değildi. Kitlesel göçün gelmesiyle birlikte Suriyelilere yönelik yasal mevzuatlar kapsamında uygulamaların hayata geçtiğini ifade edebiliriz. Dolayısıyla şu an Türkiye'de yaşayan Suriyeliler, ikamet izni ile Türkiye'de barınmaktadır. Bunların ikametgahlarının getirmiş olduğu hak ve sorumluluklarını kendileri Türkiye'de yerine getirmektedirler." dedi.
"Şu an sınır boylarında 700 bine yakın bir kitlesel göçün geldiği ifade edilmektedir"
Türkiye'nin kitlesel bir göçü kaldıramayacağını ifade eden Ayhan, "Resmî açıklamaları dikkate aldığımızda Türkiye İdlib'den kaynaklı kitlesel bir göçü kaldıramayacağını en üst düzeyde ifade ediyor. Hem cumhurbaşkanlığı düzeyinde hem dışişleri bakanlığı düzeyinde hem de ilgili bakanlıklar düzeyinde yapılan açıklamaları dikkate aldığımızda, Türkiye'nin ekonomi kapasitesinin bu kitleyi kendi içerisine alma imkanına sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Şu an sınır boylarında 700 bine yakın bir kitlesel göçün geldiğini ve sınıra yakın bir bölgede bunların tutulduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla Türkiye 2011 yılından sonra uygulamış olduğu açık kapı politikasını İdlib krizinde uygulayamayacaktır. Şunun altını çizmek gerekir ki Türkiye'nin İdlib'den kaynaklı kitlesel bir göçü kaldırabilme strateji ve politikası yok. Ama çatışmaların mahiyeti değişir, çatışmalar sınır boylarına gelirse Türkiye'nin sivil katliamının önüne geçmek için bu göçmenleri alabileceğini ifade etmek gerekir." ifadelerini kullandı.
"Suriye bağlamında da baktığımızda en fazla göçmenin yaşadığı ülke Türkiye'dir"
Dünya'da en çok Türkiye zorunlu göçe tabi tutulan kesimleri barındırdığını belirten Ayhan, şunları kaydetti:
Bugün dünyada zorunlu göç kapsamında bakıldığında en fazla Türkiye'nin zorunlu göçe tabi tutulan kesimleri barındırdığını ifade etmemiz gerekir. Suriye bağlamında da baktığımızda en fazla göçmenin yaşadığı ülke Türkiye'dir. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında en iyi yaşam koşullarının olduğu ülkenin Türkiye olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, Türkiye'de sağlık ve eğitim haklarına erişim sağlanabilmiş durumda. Ancak Ürdün ve Lübnan'a baktığımızda insanların hala kamplarda yaşadığını görmekteyiz. Temel gıda maddelerine erişim sorunları ve barınma sorunlarını yaşadıklarını görmekteyiz.
"Göçmenler açısından bir çıkış kapısı olarak Türkiye'yi görmekte"
Türkiye'nin zorunlu göçe tabi tutulan göçmenleri almasının birçok nedeni olduğuna dikkat çeken Ayhan, "Öncelikle çatışmaların Suriye'nin kuzeyinde çok yoğunlaşmasından ve bu bölgede yoğun bir nüfusun olmasından dolayı insanlar sınırın öbür tarafına yani Türkiye'ye akın ettiler. Bu kitlesel göç kapsamında önemli bir kısmı Türkiye'ye geldi. Türkiye, gelen insanların hizmet alabilmesi için hem ekonomik hem de fiziki kapasitesi itibari ile çok iyi koşulardaydı. Aynı zamanda siyasi iradenin insani yaklaşımı benimsemiş olması ve hayata geçirmesi de çok önemlidir. Lübnan'da parçalı bir siyasi yapı vardı. Bu parçalı siyasi yapıda aynı zamanda Suriye savaşını etkilemiş bulunmaktadır. Toplumun bir kısmı Suriye'de muhalefeti desteklerken bir kısmı rejimi desteklemektedir. Dolayısıyla bu da güvensiz bir ortam yaratmaktadır. Ayrıca devletin imkanları ve yaşam koşulları sınırlı düzeydeydi. Ürdün'e baktığımızda burada zaten çok ciddi ekonomik sıkıntıların olduğunu görüyoruz. Irak ise zaten kendisi bir iç savaş yaşamaktadır. Dolayısıyla göçmenler açısından bir çıkış kapısı olarak Türkiye'yi görmekteydiler. Burada birkaç şeyi sıralamak gerekmektedir. Birincisi, siyasi iradenin buna bakışı çok önemliydi. Siyasi irade insani bir yaklaşım sergiledi. İkinci olarak kapasite çok önemliydi. Türkiye'nin ekonomik kapasitesi ve eğitimden sağlığa birçok konuda altyapı kapasitesi göçmenlere belli imkanları sağlayabilecek düzeydeydi. Nitekim kamplar oluşturuldu. Bu kamplarda insanların barınma, güvenlik ve diğer ihtiyaçları büyük ölçüde giderildi. Diğer ülkelerin bu imanlarının olmadığını görmekteyiz." şeklinde konuştu.
"Türkiye tüm bu bölge ülkelerinden çok daha fazla sayıda göçmene ev sahipliği yapmaktadır"
Suriye'de yapılan göçlerin istatistiklerine değinen Ayhan, "Avrupa'ya göç eden Suriyeli sayısının bir milyon civarında olduğu varsayılmaktadır. Bunların önemli bir kısmı 2015-2016 yılları arasında göç ettiği ifade edilmektedir. Irak'ta bu rakamın 200 bin civarında olduğu ifade edilmektedir. Bunların birçoğu Kürt bölgesinde ikamet etmektedir. Lübnan'da ise 750 bin civarında bir göçmenin olduğu varsayılmaktadır. Bir o kadarının da Ürdün'de olduğu varsayılmaktadır. Dolayısıyla bakıldığında Türkiye tüm bu bölge ülkelerinden çok daha fazla sayıda göçmene ev sahipliği yapmaktadır. Çatışmaların yoğunlaşmasıyla birlikte sivil vatandaşlar, ülke içinde daha güvenli olarak gördükleri bölgelere doğru yer değiştirdiler. Ciddi rakamlardan bahsedilmektedir. Örneğin, savaştan önce İdlib merkezinin 120 bin olarak ifade dilen nüfusu bugün merkez ve çevre yerleşim bölgelerinde bir milyon 400 bin olarak ifade edilmektedir. Bu bölgede muazzam bir şekilde nüfus yoğunluğu yaşanmakta. Çatışmalara bağlı olarak ülke içinde ciddi bir nüfus hareketliliği yaşandı. Çünkü ülkeyi terk etmek istemeyenler veya terk etmeye gücü olmayanlar oldu. Bu şekilde ülke içinde yer değiştiren çok ciddi bir nüfus oldu." dedi.
"2015-2016 krizinde bir milyona yakın bir kitle doğrudan Avrupa'ya göç etti"
Avrupa'nın Suriye krizinde ayrı değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Ayhan, "Çünkü 2015-2016 krizinde bir milyona yakın bir kitle doğrudan Avrupa'ya göç etti. Bu kitlesel göçler kapsamında Avrupa kendi mevzuatını uygulayabilme şansına da sahip değildi. Bu süreçte hepimiz Avrupa ülkelerine göç eden insanların yaşadığı dramı gördük. Ondan sonra ki süreçte Türkiye ile AB arasında varılan bir mutabakat var. Bu mutabakat anlaşmasına göre, Türkiye ile AB arasında geri kabul anlaşması yapılmıştır. Bu süreçte göçmenlerin ABD özellikle Kanada'ya yerleştirilmesi gündeme geldi. Burada göç idaresinin etkin bir politika izlediğini söyleyebiliriz. Esasında şartlar itibari ile dezavantajlı olarak ifade edebileceğimiz kitlelerin Avrupa ve Amerika'ya yerleştirilmesinde etkin bir rol oynamaktadır. Şunu da görmek lazım tabi Avrupa açısından kalifiyeli olan kitleyi almak istemektedir." ifadelerini kullandı.
"Avrupa'nın Türkiye ile eşgüdüm içinde olma noktasında sınıfta kaldığını söyleyebiliriz"
Konuşmasının devamında Ayhan, şunları kaydetti:
Avrupa açısından baktığımız vakit kitlesel bir göçü kabul etmediğini görmekteyiz. Şu tartışmayı yapabiliriz; Türkiye'deki 3 milyon 600 bin Suriyelinin en azından 2 milyonunu Avrupa'ya yerleştirelim. Yani Avrupa'da bu insanlara ev sahipliği yapsın. Avrupa buna yaklaşmıyor. İşte bizim tartışmamız gereken nokta Avrupa bir açıdan sorumluluğun paylaşılması noktasında üzerine düşen ödevleri yerine getirmediği gibi, göçmenlerin Türkiye'deki koşullarının iyileştirilmesi için söz verdiği ekonomik yardımları da yapmamaktadır. Söz vermiş olduğu 3+3 milyar avroluk yardımı halen yapmış değil. Bir diğer mesele daha büyük bir kitleyi kendi ülkelerine alma noktasında bir irade ortaya koymuyor. Bu da ciddi bir tartışma konusu. Bir diğer meselede Avrupa'nın Türkiye ile eşgüdüm içinde olma noktasında sınıfta kaldığını söyleyebiliriz. Tüm bunlara bakarak Avrupa'nın insan hakları noktasında sınıfta kaldığını söyleyebiliriz.
"Türkiye bu nüfusun tamamının kısa sürede alma kapasitesine sahip değil"
Ayhan, "Bu bölgede yaşayan üç buçuk milyon insandan bahsedilmektedir. Türkiye bu nüfusun tamamının kısa sürede ülkeye girişini kaldırabilecek kapasiteye sahip değil. Bu imkânsız değil ama çok güç bir durum ve ayrıca birçok ülke içinde çok güç bir durum. Örneğin, 2015-2016 yılları arasında bir milyon insan Avrupa'ya gitti ve Avrupa sistemi çok ciddi sıkıntılar yaşadı. Dolayısıyla Türkiye'nin tüm kapasitesi göz önüne alındığında bu kitleyi kaldırabilmesi çok güç görünmektedir. Bu bölgedeki çatışmalar, şu an İdlib şehir merkezine 8 kilometre uzaklıkta ancak bu çatışmalar şehir merkezine gelirse bir milyon insanın hızlı bir şekilde göç etmeye meyilli olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla çatışmaların şehir merkezine sıçraması, bu kitlenin Türkiye'ye doğru göç etmesine sebep olacaktır. Türkiye'nin bu kitleyi, ülke içine alamayacak olmasından dolayı bir insanlık dramı yaşanabilir. Bu durum için uluslararası kurumlarında bir hazırlığının olmadığını görmekteyiz." ifadelerine yer verdi.
"Zorunlu eğitim kapsamında 670 bin civarında Suriyeli çocuğun okullaştırıldı"
Türkiye'ye göçler ilk başladığında sosyal uyum problemleri yaşandığına dikkat çeken Ayhan, "İlk olarak Türkiye'de sosyal uyum programları başlatıldı. Bu program kapsamında göçmenlerin Türkiye'ye adaptasyonlarının sağlanması için çalışılmıştır. Zorunlu eğitim kapsamında şu an 670 bin civarında Suriyeli çocuğun okullaştırıldığını ifade edebiliriz. Ancak buna karşın hala 500 bin çocuğun okullaştırılamadığını görmekteyiz. Dil öğrenme kısmında ciddi sıkıntılar olduğunu görmekteyiz. Yaşadıkları toplumun dilini öğrenme noktasında ciddi sıkıntıları var. Gerek sağlık hizmetlerinden faydalanma gerek çalışma noktasında yasal olarak bir engelleri bulunmamakta. Ancak uygulamada bazı sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu insanlara işveren olma ve iş kurma noktasında ciddi anlamda destekler verilmektedir. Bu insanlar tarafından açılan işyeri sayısına bakıldığında ciddi anlamda bir katkı saplandığı görülmektedir. Toplumsal uyum ve toplumsallaşma noktasında ise bunun zaman içinde gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz. Çünkü iş bulma imkânı ve akrabalık faktörü gibi birçok nedenden ötürü, bu insanlar birçok şehirde belli bölgelerde toplu halde yaşamakta ve bu da toplumsal uyumu zorlaştırmaktadır." dedi.
"110 bin Suriyeli Türkiye vatandaşı oldu"
Türkiye'de 110 bin Suriyelinin vatandaşlık aldığını söyleyen Ayhan, "Son açıklanan rakamlara baktığımız vakit yaklaşık 110 bin Suriyelinin vatandaşlık aldığını görmekteyiz. 110 bin vatandaşlık derken, bir ailede anne veya baba vatandaşlık aldığı vakit ailenin diğer üyeleri de vatandaşlık almaktadır. Bu sayı bu şekilde ortaya çıkmaktadır. Vatandaşlık sürecinin de devam ettiğini söyleyebiliriz. Bu süreçte belli kriterler işlemektedir. Her ne kadar bu kriterler yazılı olarak açıklanmamışsa bile yaptığımız görüşmelerde şunlar ifade ediliyor; eğitim düzeylerine Türkiye'deki ekonomik durumlarına ve güvenlik perspektifinden bakılıyor. Bu vatandaşlık sayısının ilerleyen dönemlerde artabileceğini söyleyebiliriz." diye konuştu.
"Türkiye'de milyon göçmen var"
Algıların bazen realitenin önüne geçmekte olduğuna işaret eden Ayhan, "Bu da sosyal ve toplumsal çatışmaya neden olabilmektedir. Şunu belirtmek gerekir, Türkiye'de artık göçmen karşıtlığının medyada, sosyal medyada ciddi şekilde işlendiğini ve belli bir kesimin bunu özellikle yaptığını görmekteyiz. Bazıları Türkiye'deki işsizlik ve diğer bazı bazı sorunları göçmenlerin varlığına bağlamaktadır. Bunun benzerlerini biz Avrupa'da da gördük. Avrupa'da göçmen karşıtı siyasal hareketler ortaya çıktı. Bunlar şu an da önemli oranda oy almaktadır. Türkiye'de çok ciddi sayıda göçmen bulunmaktadır ve bunların hepsi Suriyeli değil. Tüm göçmenler göz önüne alındığında yaklaşık 5 milyon göçmenin Türkiye'de bulunduğunu söyleyebiliriz. Türkiye'deki göçmen karşıtlığının halan bir Avrupa düzeyinde olmadığını söyleyebiliriz. Bunun tarihi, inanç ve kültürel birçok nedeni olabilir. Ama gidişata baktığımız vakit göçmen karşıtlığının algılar üzerinden inşa edilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Bunun sıkıntı oluşturacağını ifade etmemiz gerekir. Bu konuda hem resmi makamların hem de sivil toplum kuruluşlarının hassasiyetle çalışmaları gerekmektedir." ifadelerini kullandı. (İLKHA)