Geçtiğimiz haftalarda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yönetimine el konulan Bilim ve Sanat Vakfı kayyum yönetimine devredildi.
Vakfa kayyum olarak görevlendirilmek istenen Felsefe profesörü İhsan Fazlıoğlu, kendisine tebliğ edilen evraktan sonra bir dilekçe yazarak bu görevi yapmayacağını bildirdi.
Konuyla ilgili kişisel Twitter hesabından açıklamalar yapan Fazlıoğlu, 20 yıldan fazla bir süredir ders verdiği BİSAV için ne yapabileceğini sorduğunu aktararak “Hem insani ve ilmi sorumluluk gereği, hem de uzun yıllar öğrenci yetiştirdiğim bir kuruma vefa sadedinde hiç yapmadığım bir şeye kalkışarak belirli bir hukukumun olduğu insanları aradım ve derdimi ifade ettim” ifadelerini kullandı.
“Sorunu çözmek için istişare heyeti kurulması fikri oluştu“
Süre içinde sorunu çözmek için istişare heyeti kurulması fikrinin oluştuğunu vurgulayan Fazlıoğlu, “İlim camiasının ileri gelen isimlerden teşkil edileceği söylenen ve adları da zikredilen bu heyete, BİSAV'ın ilmi ve kurumsal birikimini muhafaza etme adına katılmayı kabul ettim” dedi.
Bu süreçte BİSAV yetkilileriyle de müzakerelerde bulunduğunu dile getiren Fazlıoğlu sonrasında yaşananları şöyle anlattı:
“Heyet fikri kayyuma dönüştü“
Süreç içinde heyet fikri, iyi niyetli olduğuna inanmak istediğim, açık-seçik bilgimin olmadığı ve ancak tebliğ edildiği esnada muttali olduğum 'kayyum' fikrine dönüştü.
Bu fikirden 10.02.2020, içeriğinden ise 11.02 2020'de haberdar oldum. O gün vakit geçirmeksizin ilgili mercileri arayarak söz konusu görevi yapamayacağımı (yapmayacağımı değil); çünkü aklımın, bilgimin, tecrübemin, sağlığımın ve en önemlisi ilkelerimin bu iş için uygun olmadığını bildirdim. Çünkü hayat boyu bilgiyi ve adaleti daima her türlü politik tutum alışın üstünde mütalaa ettim ve elimden geldiğince bu ilkeye göre davranmaya çalıştım. 13. 02 2020'de resmi evrakı tebellüğ ettim ve 14.02.2020'de de ilgili mahkemeye söz konusu görevi kabul edemeyeceğimi bildiren dilekçemi verdim ve işleme kondu.
Bu süreçte 'kayyum' kavramı etrafında belirli bir edep içinde dile getirilen deyişleri anlayışla karşıladığımı söyleyebilirim. Ancak hadsiz deyişlerin insanımızın tînetini, camiamızın da hulkiyetinin seviyesini ifşa ettiği açıktır. Söz sahibinindir.
Öncülleri bilmeden, süreci idrak etmeden yargıda bulunmak övmek ya da sövmek ile sonuçlanır; önemli olan anlamaktır. Bunun için de önce iyi niyet ve ahlak gerekir.
Adalet hissiyatının yarattığı derin endişeyi ancak Allah'a tapanlar ve -inanmıyorlarsa- vicdanı olanlar anlayabilir; insana tapanlar ve çöplüklerinin kavgasını yapanlar değil.
Son söz: Bu açıklama insanlar içindir, çakallar için değil. Sırtlana gelince...
Ne demişti şair:
"Yalnız kalbi vardır; hüznü olanın..."
Saygılarımla...