Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Cezayir, Gambiya ve Senegal’i kapsayan Afrika seyahatini hatırlatarak Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı döneminde kıtanın 28 farklı ülkesini ziyaret ettiğini dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gayretlerimiz sonucunda Afrika ülkeleri ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi yüzde 381 artışla 26 milyar dolara ulaştı. Göreve geldiğimizde 12 olan büyükelçilik sayımız 42'ye çıktı. Afrika ülkelerinin Türkiye'de sadece on büyükelçiliği varken bu sayı da bugün 36'ya ulaştı" ifadelerini kullandı.
"Dostlarımızın ve kardeşlerimizin toprağı olarak gördüğümüz Afrika ülkeleriyle ilişkilerimizi inşallah daha da yoğunlaştıracağız" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "21. yüzyılın aynı zamanda bir Afrika yüzyılı olacağı inancıyla iş birliğimizi artırarak sürdüreceğiz" dedi.
"Devletimiz tüm kurumları ve görevlileriyle insanlarımızın yardımına koştu"
24 Ocak Cuma akşamı Elazığ ve Malatya'da yaşanan depremde hayatını kaybeden 41 vatandaşa Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremin ardından hastanelere başvuran bin 607 vatandaşa geçmiş olsun dileklerini iletti. Hâlen hastanelerde yedisi yoğun bakımda olmak üzere 48 kişinin tedavisinin sürdüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, hayati tehlikesi bulunan depremzede olmadığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremde Elazığ ve Malatya yanında Diyarbakır, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Adıyaman ve Batman'da toplam 498 binanın yıkıldığını, 4 bin 912 binanın ağır hasarlı, 296 binanın orta hasarlı olduğunu, 5 bin 447 binanın hafif hasar aldığını bildirdi. Özellikle Elazığ merkez, Sivrice ve Maden ilçeleriyle Malatya'nın Battalgazi, Doğanyol, Kale, Pütürge ve Yeşilyurt ilçelerinde ciddi yıkımlar ortaya çıktığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Deprem haberinin alınmasıyla birlikte üç bakan arkadaşımı anında hemen Elazığ'a gönderdik. Sağ olsunlar gerek İçişleri Bakanım gerek Sağlık Bakanım gerekse Çevre Şehircilik Bakanım anında oraya ulaşarak ve o günden bugüne orada bu çalışmalara hep birlikte müzaheret ettiler ve terk etmediler" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Devletimiz tüm kurumları ve görevlileriyle insanlarımızın yardımına koşmuştur. AFAD, Jandarma, Sağlık Bakanlığı, İtfaiye teşkilatları, Kızılay ve diğer kurumlarımızdan 7 bin 171 personel ve 661 araç, deprem bölgesinde görevlendirilmiştir. Şu ana kadar deprem bölgesine AFAD tarafından 25 bine yakın çadır, 31 bine yakın yatak ve 50 bin battaniye ulaştırılarak ihtiyaç sahiplerinin hizmetine sunulmuştur. Kızılay tarafından da deprem bölgesine 2 bin 500 çadır, 15 bine yakın yatak, 42 binin üzerinde battaniye, 220 bin paket gıda maddesi, her biri 5 bin kişi kapasiteli altı mobil ve sahra mutfağı gönderilmiştir."
Bakanlıkların her birinin kendi görev alanlarıyla ilgili olarak depremden etkilenen vatandaşlara destek olduklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genel Başkanvekili ve Genel Başkan yardımcılarının da deprem bölgesinde bulunarak bütün çalışmalara destek verdiklerini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinin de hemen ertesi gün olay yerine giderek çalışmaları bizzat yerinde gördüğünü aktardı.
"Bu büyük afetin yaralarını süratli bir şekilde saracağız"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şunu çok açık, net söylemem lazım, Türkiye, tarihinin en hızlı ve etkili afete müdahale faaliyetini, elhamdülillah göğsümü gere gere söylüyorum, bu depremde yürütmüştür" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Bizim tarihimizde Erzincan depremi vardır, meşhurdur. Sakarya, Düzce, Bolu, Kocaeli, bu depremler var malum. O zaman ülkeyi yönetenler de bellidir. Bunun bedeli, faturası ne olmuştur, bunlar da bellidir. Şu anda çıkıp bu CHP'nin başkanı, bunun çünkü yakın siyasi tarihten zerre haberi yoktur, bilmez bu işleri, bu tarih cahilidir, acaba bir Düzce depreminde, bir Kocaeli, Sakarya depreminde, Bolu'da neler olmuş, bitmiş bilmez. Ben daha cezaevinden yeni çıkmıştım, bu deprem olunca ilk işim oralara gitmek oldu ve yaklaşık kokuz, on gün deprem bölgelerinde halkla bir araya geldim. Çünkü biz dertliydik, bunlardan uzak kalamazdık. Gayret ettik, çalıştık, iktidar olduk, yarım kalmış olan o deprem bölgelerindeki çalışmaları biz tamamladık biz. İnanın bundan da haberleri yoktur. Ve biz bunları yaparken, bunu insani, vicdani olarak ve üstlendiğimiz görev sebebiyle yaptık."
Van depreminde 20 milyar liraya yakın harcama yapıldığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Utanmadan soruyor, 'Deprem için topladığınız paraları nereye harcadınız?' Deprem için toplanan paralar yerine gittiği gibi biz millî bütçeden buralara çok ciddi harcamalar yaparak oraları ayağa kaldırdık" ifadelerini kullandı.
Deprem gecesinden beri bölgede bulunan bakanlar ve diğer ekipler başta olmak üzere bu süreçte emeği geçen herkese şahsı ve Türk milleti adına teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmede bulundu: "Elazığ ve Malatya'daki arama kurtarma çalışmaları, depremden sonraki 67'nci saatte tamamlandı. Bu hakikaten çok seri, çok yoğun bir çalışmanın sonucunda elde edilmiş neticedir. Yıkılan ve tehlike arz eden binaların enkazları da şu anda süratle kaldırılıyor. Kullanılamayacak durumda olan binalar da en kısa sürede yıkılacak. Hiçbir vatandaşımızı mağdur etmeden, bu büyük afetin yaralarını inşallah süratli bir şekilde saracağız. Kamunun acil durum ödenekleri yanında vatandaşlarımız tarafından toplanan yardımlar da depremin yaralarının sarılması için kullanılmaktadır. Depremde en çok can kaybının yaşandığı Elazığ'ın Mustafapaşa ve Sürsürü mahallelerinden başlayarak bölgede kapsamlı bir kentsel dönüşüm çalışmasını başlatıyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kentsel dönüşüm çalışmasının ilk etabında Elazığ'da 3 bin 850, Malatya'da 2 bin 550 olmak üzere toplam 6 bin 400 yeni konutun süratle yapılarak vatandaşlara teslim edileceğini söyledi.
"Deprem kapımızı çalmadan hazırlıklarımızı yapmamız şarttır"
Depreme dayanıksız binaların dönüşümü için sadece kira yardımı, kamulaştırma, harç muafiyeti, bina inşaatı gibi işler için 61 milyar liraya yakın bir kaynak kullandıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti: "Riskli alan olarak belirlenen yerlerde de hâlihazırda 60 milyar liralık bir kaynakla yatırımlarımız devam ediyor. Görüldüğü gibi ülkemizi, depreme hazırlamak için tüm imkânlarımızı seferber ediyoruz. Hani sürekli, 'Deprem vergileri ne oldu?' hep bunu söylüyor, işte o sordukları deprem vergilerinin 2003-2019 yılları arasındaki toplamı, cari fiyatlarla 66 milyar lira, 2019 fiyatlarıyla 147 milyar liradır. Bugüne kadar depremlerin ardından yapılan ve depreme hazırlık için yürütülen çalışmalarda harcanan kaynak ise bu rakamların yaklaşık beş katıdır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Vatandaşlarımızın da artık deprem konusunda çok daha bilinçli bir şekilde hareket ettiklerini memnuniyetle görüyoruz. Bu ülkede artık hiç kimse vatandaşlarımızı depreme dayanıksız bina yapmaya veya oralarda yaşamaya yönlendiremez. Yatay yapılaşmanın ne kadar önemli olduğunu, maruz kaldığımız her deprem bize bir kez daha ispatlıyor. 81 vilayetimizin tamamında bundan sonra hiçbir yeni yerleşim yerine çürük zeminde ne de yüksek katlı olarak inşa edilemeyecektir. Depreme hazırlık kapsamında ülke çapında tespit ettiğimiz 1,5 milyon binanın dönüştürülmesi çalışmalarına hız veriyoruz. Görüldüğü gibi deprem bizi beklemiyor, öyleyse deprem kapımızı çalmadan hazırlıklarımızı tamamen bir defa yapmamız şarttır."
"Filistin topraklarında korsan bir şekilde kurdurulan israil"
Konuşmasının devamında ecdadın, asırlarca barış içinde yönettiği ve Birinci Dünya Savaşı'nın ardından geride bıraktığı pek çok bölgenin hâlen huzura kavuşmadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, işgal, yıkım ve gözyaşının sürdüğü yerlerin başında Filistin'in geldiğine dikkati çekerek İkinci Dünya Savaşı'nın akabinde Filistin topraklarında korsan bir şekilde kurdurulan Siyonist terör çetesinin kan döke döke, haksız ve hukuksuz bir şekilde bugünkü sınırlarına ulaştığını vurguladı.
"Zalimin gözü kana da doymaz, mala da doymaz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "israilin de gözü doymuyor. Son olarak Amerikan yönetiminin desteğiyle hem Kudüs'ü hem de israilin özellikle ısrar ettiği işgal altındaki diğer Filistin topraklarını ilhak anlamına gelen bir planı devreye almaya çalışıyor. 1947'de bir Filistin vardı, bugün ise maalesef israil, 1947'deki Filistin'in topraklarının aynıyla şu anda işgalci ve tamamıyla Filistin'e de böyle damla damla gösterebileceğimiz ne yazık ki bir Filistin var. Şimdi utanmadan, sıkılmadan bunlardan da Filistin'i mahrum etmenin, Batı Şeria da dâhil olmak üzere, bunun gayreti içindeler. Tekrar altını çizerek ifade ediyorum, bu planla işgal edilen Filistin topraklarının ilhakı amaçlanıyor. Türkiye olarak, görünürde iki devletli çözümü kabul eden ama esasta Filistin'i tümüyle yok eden ve Kudüs'ü tamamen gasbeden bu planı asla tanımıyor ve kabul etmiyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şayet bugün Mescid-i Aksa'nın mahremiyeti koruyamazsak yarın kem gözlerin Kâbe’ye çevrilmesini engelleyemeyiz. Hele hele şu andaki zihniyetle hiç mi hiç engelleyemeyiz. İşte bunun için, Kudüs kırmızı çizgimizdir, diyoruz" şeklinde konuştu.
İslam dünyasının söz konusu plana ilişkin tavırlarına da değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "İslam dünyasındaki ülkelerin şu atılan adım ve açıklanan metinle ilgili tavırlarına baktığımız zaman ben hâlimize acıyorum. Başta Suudi Arabistan, sesin çıkmıyor, sesin. Ne zaman çıkacak? Bakıyorsunuz Umman, Bahreyn aynı şekilde Abu Dabi Yönetimi. Bir de oraya katılıp alkış tutuyorlar, yazıklar olsun. Acaba o alkış tutan eller, bu haince atılan adımın hesabını nasıl verecekler? Başlarında kipalarla orada olanlar da onlar da alkış tutuyor. Söyle bana arkadaşını, söyleyeyim sana kim olduğunu. Bunların yaptığı bu."
"Filistinli kardeşlerimizi böyle rezil bir planı kabule zorlamanın izahı yoktur"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, binlerce yıldır olduğu gibi bugün de dünya barışının anahtarının Kudüs olduğunu vurgulayarak, "Barış çınarı Kudüs de yıkılırsa bunun altında tüm dünya kalır. Kudüs'ü tümüyle israilin kanlı pençelerine terk etmek, sadece orada yaşayan Müslümanlara ve Hristiyanlara değil tüm insanlığa yapılmış en büyük kötülük olacaktır. Aynı şekilde zaten kendi kadim vatanlarında parya durumuna düşürülmüş olan Filistinli kardeşlerimizi böyle rezil bir planı kabule zorlamanın da izahı yoktur" diye konuştu.
Mazlum Filistin halkına ve Kudüs'e yönelik tacizlere seyirci kalarak israili cesaretlendiren herkesin ortaya çıkacak vahim sonuçların sorumluluğuna ortak olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Filistin halkının ve devletinin özellikle güvenliğini işgalci İsrail'e bırakmak, kuzuyu kurda teslim etmekle aynıdır" değerlendirmesinde bulundu.
ABD Başkanı Donald Trump'ın bu konuda açıklama yaparken yanında seçim kaybetmiş Binyamin Netanyahu'nun bulunduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sırada Türk medyasının içeriye alınmadığını belirterek, "Hani sizde basın özgürlüğü vardı, hani siz basın özgürlüğünden yanaydınız? Acaba aynı şeyi Türkiye'de biz Amerikan medyasına yapacak olsak ne yaparsınız? Kıyameti koparırsınız. Peki, Türk medyasını niye almadınız bu toplantıya? Neden, hadi bunu da açıklayın. İşte bunların özgürlük, basın özgürlüğü anlayışı bu. Üstad'ın 'Kurt yapmaz bu taksimi, kuzulara şah olsa' dediği, böyle bir planı destekleyen kimi Arap ülkeleri, Kudüs ile beraber kendi halklarına, daha önemlisi tüm insanlığa ihanet etmektedir. 'Kul kurar, kader gülermiş' derler. İstedikleri kadar plan yapsınlar, istedikleri kadar zulüm işlesinler, Allah'ın yardımı ve vicdanlı, ahlaklı, hakkaniyetli insanların desteğiyle Kudüs davası hep ayakta kalacaktır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ve daha sonra Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye ile görüşeceğini, bu konuları değerlendireceğini söyledi.
"Tarihte hiçbir zaman zalimlerin uzun zaman ayakta kaldığı görülmemiştir"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hristiyan dünyasının buraya sahip çıkması lazım. Dikkat edin bu işin başını çeken Sayın Trump Hristiyan değil mi? Bu olaylar karşısında Hristiyan dünyası herhalde eli bağlı kalmayacaktır. Çünkü aynı zamanda Kudüs'te Hristiyanların da malum hakkı var. Onların da burada dik, diri durması lazım. Dün beni ziyarete gelen hahambaşı ve heyetine onu söyledim, 'Sizin de burada atmanız gereken adımlar, yapmanız gerekenler var. Sizden de ben bunu bekliyorum.' dedim" diye ekledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin hem inanç hem kültür gereği Musevilere karşı en küçük bir düşmanlığının olmadığına, olamayacağına dikkati çekerek, 1967 sınırları temelinde egemen, bağımsız ve bitişik bir Filistin'in komşusu olan İsrail Devleti ile de sorununun bulunmadığını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: "Bizim karşı olduğumuz, İsrail yönetiminin sergilediği haksızlık, adaletsizlik, zulüm ve kıyımdır. Sokaklarda çocuğundan yaşlısına masumların resmen infaz edildiği, insanların evlerinin başlarına yıkılarak gasbedildiği böyle bir haydut devlet, böyle bir terör devleti bizim gözümüzde hiçbir zaman muteber olamaz. Tarihte hiçbir zaman zalimlerin abat olduğu, uzun zaman ayakta kaldığı görülmemiştir. Binlerce yıl boyunca, omuz üstünde baş bırakmayarak kıtalar dolaşanlar hani nerede? Bir dönem Afrika'yı ve Güney Amerika'yı kan denizine boğanlar, çalıp çırpanlar hani nerede?"
Cezayir ziyareti sırasında, Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun'un kendisine, "Fransa 5 milyon insanımızı katletti" dediğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunların arşiv bilgilerini Tebbun'dan istediğini anlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çünkü 'Bu Macron bu işleri bilmiyor, ona da bunları anlatmamız lazım.' dedim. Siz bunları yaptınız" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin inancın ve medeniyetin gereğini yerine getirerek hem Kudüs davasına hem Filistin halkının onur mücadelesine sonuna kadar destek vereceğini vurguladı.
"İdlib'deki duruma seyirci kalmayacağız"
Son dönemde önemli gelişmelerin yaşandığı yerlerden ikisinin Suriye ve Libya olduğunu anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Esed rejiminin İdlib'deki saldırılarını artırdığını belirtti. İdlib'deki vahşeti engellemek, Suriye'nin istikrarına ve siyasi çözüme destek vermek amacıyla Rusya ile bir mutabakat imzalandığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu mutabakatın, Esed rejimi ve onu destekleyen Rusya tarafından kanla ve acıyla adım adım delinmekte, bozulmakta, ihlal edilmekte olduğunu dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'deki her gelişmenin Türkiye için en az kendi sınırları içindekiler kadar önemli, hayati ve kritik olduğunun altını çizerek şöyle devam etti: "Hâlen 3,6 milyon Suriyeliyi topraklarında barındıran ülkemizin, yeni bir göç dalgasına tahammülü yoktur. Rejimin terör örgütleriyle olan kötü sicilini de göz önüne aldığımızda, aynı zamanda yeni tehditlerin sınırlarımıza dayanmasına da seyirci kalamayız. Hiçbir ülkenin siyasi ve ekonomik çıkarı, Türkiye'nin güvenlik ve istikbal önceliklerinden daha önemli olamaz. Bu bakımdan Suriye'nin ne diğer bölgelerindeki ne de İdlib'deki duruma seyirci kalmayacağız ve kalamayız."
"Topraklarımıza tehdit oluşturan kim varsa gereğini yapacağız"
2016'dan beri gerçekleştirilen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarının hassasiyetlere riayet edilmemesi hâlinde sahadaki durumu fiilen kontrol altına alma iradesinin en somut örnekleri olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bize diyorlar ki, sizin orada ne işiniz var. Adana Mutabakatı'nı git öğren, oku, niye oradayız o zaman bunu en iyi şekilde anlarsın. Biz bu mutabakatın gereği olarak oradayız. Teröristlerle mücadelede Adana Mutabakatı'nın gereği, biz teröristleri sonuna kadar kovalarız. Bu bazen YPG olur, PYD olur, bazen DEAŞ olur. Hatta hatta bazen de FETÖ olur. Bunları sonuna kadar kovalayacağız. Nereye kaçtı? Suriye'ye... Kovalayacağız. Nereye kaçtı? Irak'a... Kovalayacağız. Sonuna kadar... Bizim topraklarımıza tehdit oluşturan kim varsa, gereğini yapacağız" şeklinde konuştu.
İdlib'deki durumun süratle normale döndürülmemesi hâlinde yeniden aynı yola başvurmaktan başka çarelerinin kalmayacağına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bize verilen sözlerin yerine getirilmediği Barış Pınarı Harekâtı bölgesinde de aynı yol ayrımına doğru gidiyoruz. Hiç kimsenin Türkiye'yi bölücü örgütün kıskacına sokmaya ya da rejimin zulmüne rıza göstermeye zorlamaya hakkı yoktur. Buradan bir kez daha ilan ediyorum; adı ne olursa olsun, bölücü terör örgütünün Suriye'nin herhangi bir yerinde bölgemiz için bitip tükenmeyecek bir fitne ve ihanet çukuru açmasına izin vermeyeceğiz. Gerekirse teröristlerin bulunduğu her yere bilfiil giderek bu oyunu bozacağız. Rejimin, kendi halkını zulmederek, saldırarak, kanını dökerek, tehdit ederek ülkemizi sürekli bir şekilde göçmen tehdidi altında tutulmasına da izin vermeyeceğiz."
"Tüm samimiyetimizle, Suriye'nin istikrarını ve güvenliğini istiyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'deki krizin tek çözümünün, bu ülkenin, tüm vatandaşlarını kucaklayan siyasi sürecin, hızla ve adil bir şekilde hayata geçirilmesi olduğunu ifade etti. Suriye'de topraklarında yakarak, yıkarak, öldürerek, göç ettirerek elde edilmiş gibi gözüken kazanımların, siyasi sürecin önünü kesmekten başka işe yaramayacağını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, rejimi bu yönde cesaretlendirenlerin tek amacının da Suriye'deki krizin uzun süre devam etmesini sağlamak olduğunun açık olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz Türkiye olarak tüm samimiyetimizle, Suriye'nin tüm halkıyla birlikte istikrarını ve güvenliğini istiyoruz. Bunun için de askerî güç kullanmak dâhil ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmeyeceğiz. Bunu da ifade ediyorum" dedi.
"Türkiye, Libya'da ülkenin meşru hükûmetinin yanındadır"
Suriye konusundaki bu ilkeli duruşu Libya'da da sergilediklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı: "Türkiye, Suriye'de halkın, Libya'da da ülkenin meşru hükûmetinin yanındadır. Hafter gibi, afedersiniz, ücretli bir lejyonerle değil; biz oradaki ilişkimizi, BM Güvenlik Konseyi'nin tanıdığı Sarrac ile yürütüyoruz. Ama maalesef birçok ülke Hafter gibi ücretli, Abu Dabi yönetiminin âdeta memuru konumundaki bir lejyonerle yürütüyorlar. Wagner denilen, yine Rusya'nın oraya gönderdiği güvenlik güçleri, Hafter'in oradaki askerleri konumundadır. Sudan'dan gelen 5 bin asker aynı şekilde."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, BM Güvenlik Konseyi'nin tanıdığı Sarrac'ın davetiyle Libya'da olduğunu söyleyerek şunları kaydetti: "Libya halkının kahir ekseriyetinin desteğinin, duasının da bizimle olduğunu biliyoruz. Bu ülkenin Köroğlu Türkleri başta olmak üzere tüm halkıyla olan 500 yılık ortak geçmişimizin getirdiği sorumluluktan asla kaçmayacağız. Libya'nın meşru hükûmeti ve halkı yerine bir darbecinin yanında yer alanlar, en başta demokrasiye ihanet etmişlerdir. Ülkenin meşru hükûmeti, Moskova'da ve Berlin'de yapıcı bir tutum ortaya koymasına rağmen, yani Sarrac'ı kastediyorum, darbeci general her seferinde masayı devirerek âdeta gerçek yüzünü göstermiş, Moskova'dan kaçmıştır, Berlin'de de otel odasında saklanmıştır. Sadece bununla kalmamış saldırılarını sürdürerek niyetinin asla anlaşmak olmadığını ortaya koymuştur. Buna rağmen darbeci generali desteklemeyi sürdüren bazı Avrupa ve Arap ülkelerinin riyakârlığını tarih kaydetmiştir."
"Türkiye, Libya'da meşruiyet sınırları dışında hiçbir adım atmamıştır"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sudan'dan Rusya'ya kadar dünyanın dört bir yanından paralı askerleri, darbeci generalin safında savaşa sokanların, kendisine her türlü silah desteği verenlerin utanmadan Türkiye'yi eleştirdiklerini ifade ederek, "Libya konusunda hiç kimsenin, özellikle eli kanlı savaş baronlarına kol kanat gerenlerin Türkiye'ye söz söyleme hakkı yoktur. Çünkü Türkiye Libya'da meşruiyet sınırları dışında hiçbir adım atmamıştır" diye konuştu.
15 Temmuz'da darbecilere karşı şanlı bir direniş sergileyen Türkiye'nin, Libya'da da meydanı darbecilere bırakmayacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Halkın tamamının rıza göstereceği bir çözüm bulunana, istikrar ve güven iklimi tesis edilene kadar Libya'da kalmaya devam edeceğiz" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin önünü kesmek, istikrarını bozmak, gücünü kırmak, hedeflerine ulaşmasını engellemek isteyenler, gece gündüz bizi zayıflatmaya çalışıyor. Bu tablo karşısında bize düşen daha çok çalışmak, daha çok çalışmak, daha çok çalışmak, milletimizden aldığımız desteği daha çok artırmaktır" ifadesini kullandı. (İLKHA)