Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Dış Politika Araştırmaları Direktörü Muhittin Ataman, Libya ile ilgili gündemdeki konulara dair İlke Haber Ajansı'na (İLKHA) önemli değerlendirmelerde bulundu.

General Hafter ve arkasındaki güç koalisyonunun Libya sorununu sadece askeri yöntemlerle, şiddet kullanarak, meşru hükümeti devirerek çözmeye çalıştığını belirten Ataman, "buna karşın meşru hükümetin yanında çok fazla aktör olmadığını" söyledi.

 

"Türkiye’nin siyasi ve askeri olarak gücünü hissettirmesinin karşı tarafın beklentilerini boşa çıkardığını ve Trablus’un ele geçirilmesini engellediğini" ifade eden Ataman, "Türkiye’nin siyasi ve diplomatik manevraları sonrasında özellikle bölge dışı aktörlerin tavrında bir esneme ortaya çıktığını" belirtti.

"Küresel aktörler Hafter’i destekliyor"

"Libya’da şu an bölünmüş bir siyaset var. Libya’da fiili olarak oluşturulmuş iki siyasal entite (varoluş) var." diyen Ataman, "Bunlardan bir tanesi Tobruk merkezli gayrı meşru ve darbeci General Hafter’in kontrol ettiği bir siyasal entite ve bu entite içinde Temsilciler Meclisi veya Libya Ulusal Ordusu olarak ifade ettikleri iki askeri ve siyasi kurum var. Öbür tarafta da Trablus merkezli daha çok ülkenin batı tarafında hakimiyet sağlayan ve aynı zamanda Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum nezdinde kabul gören meşru bir hükümet var. İronik bir biçimde her ne kadar uluslararası toplum genel manada Birleşmiş Milletler üzerinden Fayiz es-Serrac’ın başında bulunduğu hükümeti resmi ve meşru tek aktör olarak kabul ediyor olsa da pek çok bölgesel ve küresel aktör paradoksal bir biçimde gayrı meşru olan Hafter’i destekliyor." dedi.

General Hafter kimdir?

General Hafter'in kim olduğu ve kimlere hizmet ettiği konusunda ise Ataman şunları söyledi:

Bu adam Kaddafi’nin bir generaliydi. Eğitiminin tamamını Sovyet Rusya’da komünist bir eğitim sistemiyle almış. Daha sonra Kaddafi’ye hizmet ederken Çad’da bir çatışmada esir alınmış. Bu defa da devreye ABD giriyor ve Hafter’i alıp ABD’ye götürüyor. 22 yıl boyunca ABD’de kalıyor. Orda hem ABD vatandaşı oluyor hem de CIA ile yakın ilişkiler geliştiriyor. Doğal olarak onların sahip çıktığı bir aktöre dönüşüyor. Kaddafi devrildikten sonra yani Şubat Devrimi gerçekleştikten sonra Libya’ya dönüp tabiri caizse gerçekleşen devrime el koymak istedi. Fakat bu gerçekleşmedi.  Neden? Libya’daki güçlü kabile yapısı ve direnişçi zihin buna müsaade etmedi. Daha sonra Libya’nın kendi dinamikleri içinde bu gerçekleşmeyince özellikle 2013 yılından sonra Mısır’da gerçekleşen darbe sonrası yani Arap baharının Arap kışına dönmesinden sonra farklı şartlar gelişti. Bu defa BAE, Mısır ve Suudi Arabistan’ın desteğiyle ülkenin doğu tarafından Libya topraklarına girip önemli bir aktöre dönüştü.

"Türkiye’nin sınırlı askeri müdahalesi bütün oyunları bozdu"

Hafter ve arkasındaki güç koalisyonunun Libya sorununu sadece askeri yöntemlerle, şiddet kullanarak, meşru hükümeti devirerek çözmeye çalıştığını belirten Ataman, "Buna karşı meşru hükümetin yanında çok fazla aktör yok. Türkiye ve onun sınırlı askeri desteği söz konusu bir de Katar’ın desteği var. Son bir iki aydır bir de İtalya gerçek manada bir siyasi destek vermeye başladı. Türkiye’nin oraya sınırlı bir askeri müdahalesi aslında bütün oyunları bozdu. Özellikle kasım ayının son haftasında Libya hükümeti ile imzalanan deniz yetki alanlarının paylaşımı konusunda mutabakat muhtırası ve güvenlik ve savunma konularına odaklanan bir anlaşma ile Türkiye’nin orada doğrudan ve etkili bir aktöre dönüşmesini sağladı. Özellikle ikinci anlaşma bağlamında sahadaki şartları değiştiren bir etkiye sahip oldu. Yani Türkiye’nin oraya daha çok eğitimci, danışman sıfatıyla asker göndermesi söz konusu ve ilaveten silah göndermesi de söz konusu olmuştu. Bütün bunlar Libya’da ikili siyasetin devamını sağladı. Dolayısıyla bugün hala meşru aktör ayaktaysa bu Türkiye’nin oraya askeri desteğinin bir sonucu olarak okunabilir." şeklinde konuştu.

Türkiye Trablus’un ele geçirilmesine engelledi

"Eğer Hafter’e ve arkasındaki güçlere kalırsa siyaset ve diplomasi masasına oturmaya niyetli değiller. Onlar tamamen askeri bir yöntem kullanarak sorunu kendi lehlerine olacak şekilde çözmeye çalışıyorlar." diyen Ataman, sözlerini şöyle sürdürdü:

Bu çok kararlı bir duruştur onlar açısından. Fakat onlar zor durumda bırakan başka gelişmeler oldu son dönemde. Onlardan bir tanesi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 8 Ocak’ta Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin ile İstanbul’da yaptığı toplantıdan sonra ilan ettikleri ateşkesten sonra durum biraz değişti. Özellikle Türkiye’nin siyasi ve askeri olarak gücünü hissettirmesi karşı tarafın beklentilerini boşa çıkardı ve Trablus’un ele geçirilmesine engel oldu. İkincisi Türkiye’nin siyasi ve diplomatik manevraları sonrasında özellikle bölge dışı aktörlerin tavrında bir esneme ortaya çıkardı. Mesela Türkiye’nin bu diplomasi atağına ilk cevap veren ülke Rusya oldu. Akabinde Rusya Hafter saflarındaki paralı askerlerinin önemli bir kısmını geri çekti. Bazılarını Suriye’deki karargâha bazılarını da Libya topraklarında kendi karargahlarına çektiler. Bir diğer ülke İtalya başlarda kerhen meşru hükümetin yanında duruyordu ama son iki aydır çok net ve istikrarlı bir şekilde destek vermeye başladı. Öbür tarafta Almanya gibi, İngiltere gibi, ABD gibi daha çok Hafter’le birlikte durmak isteyen aktörler de esnemeye başladı. Bu küresel aktörlerin esnemesi çok önemli bir gelişmedir.  Çünkü bu esnemelerin neticesinde küresel aktörler bölgesel aktörlerine yönelik caydırıcı bir siyasete tahvil edilebilirse o zaman Hafter’i zorla da olsa masaya oturtur ve bir siyasi çözüme ikna etmeye çalışırlar. Ama bugün öyle bir noktada değiliz maalesef.

BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’ın desteği

"Hafter’in bu pervasız saldırılarının nedeni arkasında BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’ın desteği olmasından kaynaklanmaktadır." diyen Ataman, "Ama burada özellikle BAE’nin ve Suudi Arabistan’ın altını çizmek gerekir. Onlar Arap Baharı ile beraber bütün Arap dünyasında etkili bir biçimde esmeye başlayan demokratikleşme sürecine karşı bir tavır geliştirdiler. Yani geleneksel, despotik, otokratik rejimlerin yeniden kurulması siyasetini izliyorlar. Bunu da hem ekonomik hem askeri hem de siyasi olarak verdikleri destek üzerinden yapmaya çalışıyorlar. Tarihte ilk defa bu iki devlet bu kadar müdahaleci bir siyaset izlemeye başladılar. Bütün sorun da onların bu müdahaleci siyaseti. Ama bölgede başka bir aktör var bunlara doğrudan ve dolaylı destek veren ve Batı’da meşru olarak kabul edilmelerini sağlayan israil faktörü var. Yani aslında israil faktörüne sırt dayayarak siyaset üretmeye çalışmaktadırlar. Dolayısıyla eğer bugün Hafter anlaşma imzalamıyorsa bunun müsebbibi son zamanlarda neredeyse bütün siyasetini anti İslami hareketler, anti Türkiye, anti Katar üzerine kurgulamış bir BAE ve Suudi Arabistan siyasetidir." dedi.

ABD’nin Libya’da bekle-gör politikası

ABD’nin Libya’daki bekle-gör politikası hakkında ise Ataman, "Amerika ve diğer Batılı güçler Hafter’in kısa bir süre içerisinde ülkenin tamamını ele geçirip otokrattık ama istikrarlı bir rejim kurmasını istiyorlardı. Burada onlar için iki beklenti söz konusu. Birincisi bütün Afrika kıtasından, Libya üzerinden İtalya başta olmak üzere Avrupalı devletlere yönelik bir göçmen dalgası var. Bunu kesmek istiyorlar. İkincisi bir petrol olgusu var. Avrupa’ya çok yakın ve çok kaliteli bir petrol var. O petrolü istikrarlı bir biçimde makul fiyatlarla Avrupa’ya göndermeye devam etmek istiyorlar." ifadelerini kullandı. (Mehmet Sait Çelik –İLKHA)