HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam tarafından yapılan haftalık iç ve dış gündem değerlendirmesinde; halkın belini büken bütçe açıkları, TOKİ'nin sosyal konut projesi, Trump’ın petrol açıklaması, ABD yönetiminin Irak’a yönelik tehdidi ve BDS hareketine yönelik kısıtlamalar gibi gündemin öne çıkan başlıkları ele alındı.

BÜTÇE AÇIKLARI HALKIN BELİNİ BÜKMÜŞTÜR

Bütçe, Aralık'ta 30,8 milyar, 2019'un tamamında ise 123,7 milyar açık verdi. 2018'de 72,8 milyar TL olarak gerçekleşen bütçe açığı, 2019'da %70 artarak 123,7 milyara ulaşmıştır. 2019 için ön görülen açık 80,6 milyar TL iken, %53’ten fazla bir sapma normal bir durum değildir. Bütçe disiplininin bu derece göz ardı edilmesi memlekete ağır bir yük olarak geri dönmektedir. Normal olan; denk bütçeyi oluşturabilmek ve daha fazlasını harcamamaktır. Ancak daha oluşturma aşamasında açık finansman adeta bir zorunlulukmuş gibi bütçe, her yıl açık verecek şekilde yapılmaktadır. Kaynakların verimsiz ve müsrifçe harcanarak halkın alım gücünün ve refahının zayıflatılmasından vaz geçilmelidir. Bütçe açığı yüksek faizlerle borçlanmak suretiyle bu açığın kapatılması demektir. Yani yükün halka bindirilmesi, hayat pahalılığı, zamlar ve alım gücünün düşmesi demektir. Şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin azaldığı; yolsuzluğun, kayırmacılığın ve israfın alabildiğine yaygınlaştığı bu günkü iktisadi yönetim anlayışında bütçe disiplini de doğal olarak bozulmuştur. 2019 yılı için 2,5 milyon kişilik istihdam vaadi gerçekleşmediği gibi iş sahibi olanlar da işlerini kaybettiler. Geçtiğimiz günlerde 10 kişilik bir kadro için dört binin üzerinde müracaat yapılması, ekonominin geldiği noktanın trajikomik bir resmi olmuştur. İdari ve toplumsal yapının daha fazla zarar görmemesi için hükümet, bozulan dengeleri tekrar düzeltecek program ve projeleri hayata geçirmeli ve bütçe disiplinine riayet ederek halkın daha ağır faiz yükünün altına girmesinin önünü almalıdır.

TOKİ'NİN SOSYAL KONUT PROJESİ

TOKİ’nin düşük gelirli kesim için yapmayı düşündüğü 100 bin konuta 1 milyon 100 bin civarında bir talep oldu. Bu durum, güven veya güvensizlik meselesinden ziyade aslında halkın alım gücünün ne kadar düştüğünün, imkansızlığının ve başını sokabileceği bir eve sahip olma ihtiyacının göstergesi olmuştur. Halkın normal şartlarda bir ev sahibi olabilmesinin başka bir yolunun kalmadığının açık delilidir. Sosyal devlet anlayışının bir gereği olarak devlet, vatandaşlarına asgari düzeyde bir konut sahibi olması için şartları oluşturmalıdır. Bu şartlar vatandaşların gelir düzeyleri, inanç ve kültürleri ile ihtiyaçlarına göre belirlenmelidir. Bu hassasiyetler muvacehesinde TOKİ uygulamasının daha kullanışlı hale getirilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.

TRUMP’IN PETROL AÇIKLAMASI

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada Suriye’de kalan ABD askerlerinin görevinin petrolü almak olduğunu söyledi. Yenilik, demokrasi, özgürlük vaadiyle Afganistan’dan bu yana işgal ve yağma faaliyetlerini hızlandıran ABD’nin son olarak Suriye’ye müdahalesi var olan kaosu daha da derinleştirmiş ve petrol sahaları ABD’nin kontrolüne geçmiştir. ABD’nin petrol politikası ile ilgili “kötü niyetli grupların eline geçmesini önleme” tezi Donald Trump’ın ‘petrol varsa alırım’ açıklamasıyla çökmüştür. Demokrasi vaadiyle gerçekleştirilen askeri müdahale, doğal kaynakların yağmalanmasıyla devam etmekte, ABD’li petrol şirketlerinin bölgede yağma faaliyeti yürütmesi amaçlanmaktadır. Irak ve Libya’da da doğal kaynaklar üzerinden benzer politika izleyen ABD, yağmacılığı devlet politikası haline getirmiştir. İnsani kayıp ve istikrarsızlığın yanı sıra ülkelerin doğal kaynaklarını da yağmalayan ABD’nin tüm ülkelerdeki askeri üsleri kapatılmalı, müdahaleyi dayandırdığı gerekçeler barışçıl müzakere yöntemiyle ortadan kaldırılmalıdır. Aksi takdirde Afganistan ve Irak ile başlayan ve kalıcı istikrarsızlığı doğuran işgal ve talan Suriye ile de sonlanmayacak tüm bölge ülkeleri bu tehdit ile karşı karşıya kalacaktır.

ABD YÖNETİMİNİN IRAK’A YÖNELİK TEHDİDİ

İranlı Komutan Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı’nın Irak’ta ABD terörü ile öldürülmesinin ardından Irak’ta ABD güçlerinin ülkeden ayrılması için yasal bir adım atıldı. Ancak ABD, Irak yönetimini askerlerini ülkeden göndermesi halinde Irak Merkez Bankası rezervlerini elinde tutan New York Federal Bankasına erişimi engellemekle tehdit etti. Eylül ayından bu yana Irak’ta yaşanan “ekonomik istikrarsızlık” gerekçeli ve yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği eylemler göz önüne alındığında ABD’nin bu tehdit ile Irak’ta bir iç savaş hedeflediğini ortaya koymaktadır. Zira petrol gelirlerinin bulunduğu bu hesaptan maaşlar ve ihale ücretleri karşılanmaktadır. Erişimin engellenmesi ekonominin çöküşü anlamına gelmektedir. 2015 yılında da çeşitli gerekçelerle Irak’ın hesaba erişimini engelleyen ABD böylece ülkede askeri varlığını arttırmış, uluslararası hukuka aykırı birçok operasyon gerçekleştirmiştir. Ekonomiyi ve doları bir silah olarak kullanan ABD, dünya ülkelerinin siyasetini ekonomik hegemonyayla dizayn etmeye çalışmakta, bu amaçla birçok ülkeye yaptırım uygulamaktadır. New York Federal Bankası 250 merkez bankası ve yabancı resmi kuruluşların hesaplarını elinde bulundurmaktadır. Bu banka üzerinden Irak’a yaptığı tehdit, ABD’nin haydutluğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Küresel haydut çıkarlarını tehdit edenlerin meşru ve resmi gelirlerine dahi el koyacağı mesajı ile dünyaya gözdağı vermektedir. ABD’nin bu illegal adımlarına karşı, hegemonyasını kırıcı adımlar atılmalı Irak özelinde bağımsız askeri, ekonomik ve siyasi reform süreci başlatılmalıdır. Aksi takdirde ABD’nin ekonomik ve askeri hegemonyası özelde Irak’ın genelde bütün bölgenin hatta dünyanın istikrarını tehdit etmeye devam edecektir. Bu durum da bir kez daha ortaya koymuştur ki, en kısa zamanda ABD’nin hukuk tanımaz pervasızlığı durdurulmalıdır.

BDS HAREKETİNE YÖNELİK KISITLAMALAR

İşgal rejimi üzerinde ekonomik ve siyasi baskıyı arttırmak amacıyla kurulan ‘Filistin için İsrail’e Boykot Girişimi’ (BDS) hareketinin etkin boykot çağrıları ve bilgilendirme faaliyetleri neticesinde birçok uluslararası firma, işgal rejimi ile ilişkilerini sonlandırmış, işgal rejiminde gerçekleştirilen kültürel faaliyetler sınırlanmış ve boykot çağrısı uluslararası toplumda da önemli bir karşılık bulmuştur. Bazı ülkeler tarafından bu girişimin suç kapsamına alınması işgal rejimine ekonomik destek vermek suretiyle cürümlerine ortak olmak anlamına gelmektedir. İşgal rejimine ekonomik darbe vuran bu harekete karşı Amerika ve Avrupa ülkelerinde atılan adımlar işgal rejiminin ekonomisini kurtarmayı ve illegal faaliyetleri hakkında uluslararası toplumun bilinçlendirilmesini önlemeyi amaçlamaktadır. Her geçtiğimiz yıl işgal rejiminin isteğiyle BDS hareketine yönelik baskılar daha da artmakta ve faaliyetlerinin suç kapsamına alınması yönünde adımlar atılmaktadır. İşgal rejiminin illegal ve insanlık dışı faaliyetlerine karşı Filistin halkı ile dayanışma hedefiyle hareket eden oluşumun uluslararası toplum ve Filistin ile dayanışma içerisinde olan devletler tarafından sahiplenilerek faaliyetlerinin korunması gerekmektedir.