Konuya ilişkin açıklamada bulunan Hasan Ece, hazırladıkları çalışmada Libya ile ilgili genel bilgiler sunulduğunu ve Libya'da bulunan İslâmî Hareketleri incelendiğini belirtti.
Libya'nın; sahip olduğu petrol rezervi, Akdeniz'e olan 1800 km'lik kıyısı, liman kentleri, geniş yüz ölçümü, Avrupa ile Afrika arasında geçiş güzergahı olması ve bunların yanında Afrika'ya açılmak için stratejik bir konumda bulunması onun önemli bir ülke olduğunun göstergesi olduğuna dikkat çeken Ece, şunları söyledi:
"Libya, tarihinde Senusi Tarikatı'na merkezlik etmiş ve tarihin belli bir kesitinde halkın tamamı tarikat mensubu olmuştur"
Libya, tarihinde Senusi Tarikatı'na merkezlik etmiş ve tarihin belli bir kesitinde halkın tamamı tarikat mensubu olmuştur. Libya Müslümanları Senusilerin öncülüğünde Afrika'nın ihyasına katkıda bulunmuş ve Afrika'yı sömürgeleştirmek isteyen Batılı işgalcilere karşı destansı bir mücadele vermişlerdir. Senusiler sahip olduğu İttihad-ı İslam fikriyatı ile daima Müslümanların birliği için gayret göstermiş ve halifelik kurumuna sadık kalmışlardır. Müslümanların birliği için siyasi ve askeri açıdan katkı sunmuşlardır. Ahmet es Senusi'nin Libya'daki direnişi başsız bırakma pahasına İstanbul'a gitmesi ve kurtuluş savaşında gösterdiği çaba ancak bununla izah edilebilir.Kaddafi'nin kırk yıllık iktidarı boyunca Libya'da İslamî kimlik yerine Libya'ya özgü bir ulusal sosyalist kimlik üreterek milli birliği sağlama çalışması başarısız olmuştur. Ulusalcı sosyalizm, Libya'da kabileciliği bitirmediği gibi devlet destekli sekülerizm, klasik kabile yapısı ve İslamî gruplara sahip ülkeye yeni bir yapı eklemiş, ülkenin bütünlüğüne daha da zarar vermiştir.
"Libya, Yemen'de olduğu gibi kabile ayrımcılığından kurtulamamış, İhvan-ı Müslimin'e karşı sert önlemlerin alındığı Suriye'de olduğu gibi uç yapıların oluşup büyüdüğü bir ortama dönüşmüştür." ifadesini kullanan Ece, "Bu bölünmüşlük ve uçlaşma içinde Libya sorununa çözüm bulmanın seçenekleri azalmaktadır ya da azaltılmaktadır. Bu durum, Libya'yı dört parçaya bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır." dedi.
"Uluslararası sistem, Suudi, Mısır ve BAE bağlantılarını Libya'nın seküler kalması için kullanmakta"
Libya'da bölünmenin önüne geçebilecek tek yapının, toplumun ezici çoğunluğunu bir araya getirebilecek ve tarihsel süreç içinde Senusî tarikatının yerini almış İslamî yapılar olduğuna vurgu yapan Ece, şöyle devam etti:
Ancak uluslararası sistem, Libya'nın anti-emperyalist bir İslamî yaklaşım karşısında laik kalmasını çıkarına daha uygun bulmakta, Suudi, Mısır ve BAE bağlantılarını Libya'nın seküler kalması için kullanmaktadır. General Halife Hafter'in Libya denkleminde ortaya çıkması bu bağlamda olmuştur. Hafter, Libya petrollerinin neredeyse tamamını kontrol altına almış ve Batılı şirketlere bırakmıştır. Buna karşılık Batı, Hafter'e alanını genişletme imkânı vermiş; onu Libya'nın lideri gibi öne sürmüştür.Bununla birlikte Batı'nın Hafter liderliğindeki bir Libya'nın birliğini koruyacağına yardımcı olacağı da kuşkuludur. Zira Libya, dünyanın en büyük petrol üreticileri arasındadır. Güney Akdeniz'in en önemli limanlarının büyük bölümüne sahiptir ve eski dünyanın insansız en geniş toprakları üzerinde kuruludur. Öte yandan Batı, tarih boyunca Libya'ya ilgi duymuş; Güney Akdeniz'deki eski Bizans sahası olarak Libya'yı kendisine ait bilmiştir. Bu yönüyle Libya, Suriye ile benzer durumdadır.
"Bölünmüş bir Libya değil, aksine bütünleşmiş bir Kuzey Afrika, İslam dünyasının lehine olacaktır"
Ece, "Uluslararası sistemin Libya'nın laik kalmasını bir strateji olarak benimsediği açık olmasına rağmen Libya'nın bütünlüğünü korumak istediği açık değildir. Aksine Libya'daki taraflardan yararlanarak daha da bölünmüş bir Afrika oluşturma emellerinin bulunduğuna dair işaretler görülmektedir. Buna karşı, bölünmüş bir Libya değil, aksine bütünleşmiş bir Kuzey Afrika, İslam dünyasının lehine olacaktır. Zira Mısır'ın büyük nüfusuna karşı petrol yatakları sınırlıdır, Libya'nın ise büyük petrol yataklarına karşı nüfusu sınırlıdır. Sudan ise geniş tarım arazilerine rağmen bu toprakları işletme kültür ve varlığından yoksundur. Bu ülkelerin bütünleşmesi ve Tunus ile Cezayir'in de bu birliği katılması durumunda ortaya imkânları buluşmuş, güçlü, sorun çözebilen ve dünyanın geleceğinde söz sahibi bir İslam devleti çıkacaktır." şeklinde konuştu.
"Emperyalist güçler, geçmişte büyük devletlerin oluşmasını engellemek için etnik ve bölgesel ayrılıkları kullandıkları gibi İslam dünyasının içinde bulunduğu ağır durum karşısında oluşması kolaylaşan uç yapılardan da yararlanmak istemektedir." diyen Ece, şu ifadeleri kullandı:
Ne yazık ki bu yapıların faaliyetleri, Libya'da emperyalist güçlerin müdahalesi için kolaylaştırıcı bir rol oynamıştır. Söz konusu güçler, o yapıların faaliyetleri ile oluşan ortama müdahale etmek için İslam dünyasının diğer kesimlerinde olduğu gibi Libya'da ulusalcı sosyalist/seküler (eski) sivil ve askeri bürokrasiyi müttefik edinmişlerdir. Mısır-Suudi Arabistan ve BAE'nin imkânları ile oluşup süren bu ittifak, Libya'nın bütün ya da parçalı olarak sömürgeleşmesi için çalışmakta, İhvan-ı Müslimin önderliğindeki güçler bunun karşısında yer almaktadır.
"Müttefik olarak Libya Türkiye için büyük bir potansiyeldir"
Türkiye, son dönemdeki aktif dış politikasıyla kendisine müttefik arayışındadır. Arap dünyasındaki en önemli müttefikleri Katar ve Müslüman Kardeşler hareketidir. İslam ülkelerinin içinde bulunduğu sorunlar ve kukla yöneticilerden dolayı Türkiye müttefik bulmakta zorlanmaktadır. Esasında Batı kendi içine kapanık ve pasif bir dış politikası olan bir Türkiye istediği için dışa açılmak isteyen Türkiye'yi engelleme politikaları gütmektedir. Böyle bir ortamda Libya Türkiye için büyük bir potansiyeldir. Osmanlının son dönemine kadar bağlılığını muhafaza eden Libya tekrardan sonun başlangıcı olabilir. (İLKHA)
ÇALIŞMANIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ