Berlin (AA) 
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, Birleşmiş Milletlerin çabalarına destek vermek amacıyla ev sahipliği yapacağı Berlin Konferansı, çatışmaları durdurmayı, taraflar arasında karşılıklı güven ortamının oluşmasını, Libya’nın toprak bütünlüğünü esas alan kalıcı bir barış anlaşması için görüşmeleri başlatmayı hedefliyor.

Merkel Türkiye, ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, Kongo Cumhuriyeti, İtalya, Mısır, Cezayir'in yanı sıra BM, AB, Afrika Birliği ve Arap Ligi temsilcilerinin katılacağı, BM nezdindeki meşru Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Fayiz es-Sarrac ve Libya'nın doğusundaki gayrimeşru güçlerin lideri Halife Hafter'i pazar günü yapılacak konferansa daveti ile Libya konusunun tüm yönleriyle masaya yatırılmasını ve siyasi bir sürecin başlatılmasını amaçlıyor.

Berlin'deki konferansa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Çin Başbakanı Li Kıçiang, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed El Nahyan, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İtalya Başbakanı Giuseppe Conte, Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi, Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, BM’nin Libya Temsilcisi Ghassan Salame ile AB, Afrika Birliği ve Arap Ligi temsilcilerinin katılmaları bekleniyor.

İstişare toplantılarında ortak metin kabul gördü ancak henüz imzalanmadı

Eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin 2011'de Libya'da Kaddafi yönetiminin devrilmesine giden süreçte aceleci ve tek yanlı adımları sonrası oluşan kaos ortamından Alman yetkililer kamuoyunda çok belirtilmese de Fransa'yı sorumlu tutuyor.

Muammer Kaddafi yönetiminin düşürülmesinin ardından ülkede halen süren iç savaş başladı. Libya iç savaşının giderek şiddetlenmesi, BAE ve Mısır gibi ülkelerin Libya’yı yerel unsurlar kullanarak vekalet savaşı alanına dönüştürme çabaları Almanya’nın harekete geçmesine neden oldu.

Alman hükümeti BM’nin Libya Temsilcisi Ghassan Salame ile Eylül 2019’da bir araya gelerek Berlin’de uluslararası bir konferansın yapılması hususunda mutabakata vardı.

Libya Konferansı için ilki 17 Eylül'de olmak üzere toplam 5 istişare toplantısı gerçekleştirildi.

Bu istişare toplantılarında herkes tarafından kabul gören 5 ana başlıkta toplanan bir metin de hazırlandı.

Söz konusu metin pazar günkü konferansta da ele alınarak şayet taraflarca imzalanırsa Libya için bir yol haritası belirlenme imkanı doğacak

Hazırlanan metindeki ana başlıklar kalıcı ateşkesin sağlanması, silah ambargosu, siyasi sürecin başlaması, uluslararası hukuk ve insan haklarına riayet edilmesi ve ekonomik finansal reform olarak belirlendi.

Metinde özellikle Libya'da askeri ve şiddete dayalı bir çözümün olamayacağı ancak siyasi bir sürecin başlamasıyla ülkedeki durumun düzeleceği vurgulanıyor.

Ülkelerin beklentileri
Libya krizinde her ülkenin farklı beklentileri mevcut. BM tarafından tanınan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne başta Türkiye olmak üzere, İtalya ve Cezayir destek veriyor. Libya'da Hafter'i destekleyen ülkeler ise Fransa, BAE, Mısır.

Rusya'nın da Hafter üzerinde çok ciddi etkisi olduğu biliniyor.

Libya konusunda bugüne kadar tam net bir tutum sergilemeyen ABD ise yaşananları genelde izlemekle yetiniyor. Bunun tam olarak sebebinin ABD'nin Libya Büyükelçisi Chris Stevens'ın 2012 yılında öldürülmesi ile ilgili olup olmadığı tam olarak bilinmiyor.

ABD, Orta Doğu'daki askeri varlığını azaltma politikası nedeniyle Libya'da Avrupa ve Rusya'nın tutumunu sadece uzaktan gözlemliyor.

Türkiye Libya'nın toprak bütünlüğünden yana olduğunu her platformda dile getirmekte ve ülkenin kaynaklarının Libya dışında başka birileri tarafından peşkeş çekilmemesini istiyor.

Mısır ve BAE ise Müslüman Kardeşler ile bağlantılı olduğunu iddia ettiği Libya hükümetini, iç iktidarlarının devamı açısından tehdit olarak görüyor. Konuyla ilgilenen uzmanlar Mısır ve BAE'nin Libya'daki asıl amaçlarının, ülkeye Hafter yönetiminde dikta rejimi getirmek istediğini ifade ediyorlar.

Rusya'nın, Libya krizinde Mısır ile olan ilişkilerine binaen amacı ise Suriye gibi Libya'da da varlık göstererek Akdeniz'de kontrol sağlama ve sıcak sularda hakimiyetini perçinleştirmek.

Fransa da Hafter'e destek verirken ülkede gayrimeşru güçlerin lideri üzerinden etki göstermeyi amaçlıyor. Fransa son yıllarda Macron liderliğinde hem Almanya ile hem de ülke içinde birçok sıkıntı yaşıyor. Fransa ayrıca Libya konusunda İtalya ile de çekişiyor.

Fransa Hafter’i uluslararası kamuoyu nezdinde DAEŞ ile mücadele eden sadık bir müttefik olarak görüyor.

İtalya ile Fransa arasında Libya konusunda açıktan ilan edilmiş bir anlaşmazlık bulunmasa da İtalyan kamuoyunun Fransa’nın Libya'ya yönelik yaklaşımından memnun olmadığı zaman zaman basına yansıyor.

İtalya’da Libya konusunda yapılan eleştirilerin temelinde, Fransa’nın bu ülkeyi 2011’de bombalaması sonrası bölgenin istikrarsızlığa girerek özellikle düzensiz göç rotasında Akdeniz’e açılan kapı haline gelmesi ve bu göçün de en çok İtalya’yı etkilemesi yer alıyor. Buna, İtalya’nın Libya’daki istikrarsızlıktan etkilenen ekonomik çıkarlarını da eklemek gerekiyor.

Son dönemde de Libya için İtalya AB’nin devreye girmesi için diplomatik temaslarını yoğunlaştırırken, darbeci Hafter’i destekleyen Fransa’nın bu konuda öne çıkmaması dikkati çekiyor.

Bununla birlikte İtalya, BM’nin de tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni ve başbakanı Fayiz es-Serrac’ı tanırken, bir yandan da Hafter ile de temaslarını sürdürerek, tarafları askeri çözüm olmadığına, bunun siyasi diyalogla mümkün göründüğüne ikna etmeye çalışıyor. İtalya, Berlin Konferansı'nı güçlü şekilde destekleyen ülkeler arasında yer alıyor.

Libya’nın petrol ve gaz kaynakları AB ülkelerinin Rus gazına bağımlılığını azaltması açısından stratejik önem teşkil ediyor. Fransa’nın tarafsızlık görüntüsü vererek hem Hafter’i desteklemesi hem de Rusya ile aynı safta yer alması, AB’nın dış ve güvenlik politikalarında beraber hareket etme ilkesine tezat oluşturuyor.

Afrika’dan Avrupa kıtasına yönelen mülteci akımının, Libya güzergahından geçmesi nedeniyle Rusya’nın kontrolünde bir Libya'nın Avrupa’yı istikrarsızlaştırma potansiyeline sahip bulunduğu düşüncesi, Almanya ve İtalya'daki tedirginlikleri sürdürüyor.

Konferansa Cezayir’in davet edilmesi, komşu ülke konumundaki Libya’da tırmanan krizin buraya da sıçraması endişesinden kaynaklanıyor.

Ülkelerini terk eden 500 bin dolayındaki Orta Afrikalı mültecinin toplanma noktası durumundaki Kongo'nun konferansa, bu mültecilerin Libya güzergahını kullanarak Avrupa'ya ulaşmayı hedeflemesi dolayısıyla davet edildiği belirtiliyor. Kongo bu çerçevede Afrika Birliğinin Libya konusunda oluşturulan yüksek düzeyli komitesine de başkanlık ediyor.

Tarafların talepleri
UMH cephesi Hafter’i destekleyen ülkelere hitaben silah desteğinin durdurulmasını, Libya’nın meşru hükümetinin tanınmasını, Libya’nın enerji kaynaklarının tek sahibi Libya halkının olduğu ve yabancı ülkelere verilmemesini ve Hafter milislerinin meşru hükümete karşı illegal bir savaşın neticesinde ele geçirilen topraklardan çekilmesini istiyor.

Hafter tarafının talepleri ise UMH kontrolünde olan Libya Merkez Bankasının yönetimine Hafter güçlerinin dahil edilmesi ateşkes anlaşması durumunda UMH’ye bağlı milislerin silahsızlandırılması, Hafter’e bağlı silahlı milislerin Trablus’da konuşlandırılması ve muhtemel bir siyasi çözümün sonucunda Hafter’in silah gücüyle sağladığı toprak kazanımları ile direkt orantılı olarak siyasi güç elde etmesi olarak öne çıkıyor.

Türkiye ve Rusya sayesinde
Fransa ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinin aksine Libya'daki gelişmelerle ilgili Almanya'nın "doğrudan müdahil olmayan" tutumu Berlin'in çözüm çabalarında öne çıkmasını sağladı.

Ancak Merkel, Almanya'nın BM Güvenlik Konseyi üyesi olmaması ve uluslararası siyasette ağırlığının bulunmaması nedeniyle sürecin başarısı için başta Türkiye ve Rusya olmak üzere ABD, Fransa'nın da aralarında bulunduğu küresel ve bölgesel güçlerle yoğun temas trafiği yürütmek zorunda kaldı.

Kamuoyunda gerçekleşme ihtimali zor görünen Libya Konferansı ancak Türkiye ve Rusya'nın devreye girmesi, bunun ardından Libya'da ateşkesin sağlanmasıyla mümkün hale geldi.

Alman medyasında çıkan bazı yorumlarda Libya Konferansı'nın gerçekleştirilebilecek duruma gelmesinde asıl başarının Merkel'in yanında Erdoğan ve Putin'e ait olduğu ifade ediliyor.