1. Vaktin zayi edilmesiyle beraber dostluk için toplanmak. Bunun zararı yararından çoktur. En azından kalbi bozar ve vakti zayi eder.
  2. Kurtulmaya dair vesilelerle yardımlaşarak ve birbirlerine hak ile sabrı tavsiye ederek kardeşlerin toplanması. İşte bu ganimetin en büyüğü ve en yararlı olanıdır. Ancak bunda da üç afet söz konusu olabilir:

1 - Kimisinin kimisine karşı (gösteriş yaparak) süslenmesi,

2 - Gereğinden çok konuşma,

3 - Bunun maksadı aşıp, zevk ve âdetlere geçiş yapması.

Özetle;

Toplanmaları ve konuşmaları ya kişinin nefsi emmaresi için ya da hem kalbi ve hem de mutmain olmuş nefsi için tohumlar eker. Böylece tohumlanmış ve fayda vermiş demektir. Dolayısıyla her kimin tohumu güzel ekilmişse meyvesi de güzel olur.

Allahu Teâlâ kuşkusuz hikmeti gereği temiz olan kadınlar için temiz erkekler ve temiz erkekler için temiz kadınlar yaratmıştır.

La Havle ve La Kuvvete İlla Billah

Varlık âleminde tek başına müstakil bir şeye tesir eden bir sebep bulunmaz. Başka bir sebebe bağlı olarak ancak bir şeye tesir edebilir. Dolayısıyla mutlaka kendisine tesir eden başka bir sebebin varlığına ya da yok olmasına bağlı olmuş olur. Bunlar bizzat gözle müşahede edilen sebepler, gaip olan sebepler ve manevi sebepler hakkındadır.

Mesela; güneşin canlılara ve bitkilere tesir etmesi gibi. İşte bu sebepler, yine başka sebeplerin harekete geçmesine bağlıdır.

Mesela; erkekliği alınmış bir hayvan bile yine bir sebebe bağlı olarak buna maruz kalmıştır.

Dolayısıyla her sebebin bir müsebbibi bulunmaktadır. Mahlukat hakkında korkulan ya da ümit edilen hiçbir şeyin tek başına ve sebepsiz tesiri söz konusu olamaz.

Kuşkusuz tek başına ve hiçbir şeye bağlı olmadan ve hiçbir sebep olmadan tek başına tesir eden sadece Kahhar olan Allahu Teâlâ'dır. Öyleyse O'ndan başkasından ümit etmeye ya da korkmaya gerek yoktur. Bu da apaçık ve kesin gösteriyor ki; O'ndan başkasından ümit etmek ve korkmak bâtıldır.

Şayet farz-ı muhal:

"Bu tek başına tesir eden bir sebeptir." denilecek olsa, o zaman bunun sebebiyeti O'ndan (c.c.) başkasından bilinmiş olacaktır.

Halbuki Allah'tan başkasının bir şeyi ortaya koyacak kuvveti yoktur. Çünkü güç ve kuvvet ancak Allah'ındır. Bütün güç, O'nun (c.c.) elindedir. Mahluklardan umdukları ümit ve korkunun gerçekte sadece Allahu Teâlâ'dan olması gerekir. Buna göre gücü ve kuvveti olmayanlardan niçin ümit edilsin ve niçin korkulsun ki?

Hatta yaratılmışlardan korkmak ve onlardan ümit etmek, mahrum kalma sebeplerinden birisidir. Aynı zamanda ümit edip korktuğu kimseye de istenilmeyen şeylerin ilk inişi demektir. Çünkü o, Allah'tan başka olarak başkasından korktuğu kadar tasallut altına girmiş ve O'ndan başkasından ümit ettiği kadar da mahrumiyette kalmış olur. İşte bu husus mahlukatın hepsi için geçerlidir hatta mahlukattan birçoğu için bu konu gerek ilim ve gerekse vaziyet bakımından gitmiş de olsa...

Dolayısıyla Allahu Teâlâ neyi dilerse, o olur ve onun olması gerekir. Neyi de dilememiş ise, o olmaz, mahlukat kendi arasında toplanmış olsa bile..!

Sevgi Marifete Tâbidir

Haz almak sevgiyi izler. Sevgi arttıkça haz da artar, zayıfladıkça o da zayıflar. Sevilene rağbet edilmesi ve ona şevk duyulması daha güçlü oldukça ona ulaşmak için haz da daha tamamlayıcı olur.

Sevgi de, şevk de onu bilmeye ve tanımaya bağlıdır. Buna göre o her bilindikçe onu sevmek de daha eksiksiz ve daha tamamlayıcı olur.

Nimetlerin tamamı eksiksiz olarak ahirete ve hazzın tamamı da ilme ve sevgiye dönüş yapınca ve Allah'a iman edince ve O'nu en iyi bilmeye çalışınca, işte bu kimseye Yüce Yaradan daha sevimli olur ve O'na (ahirette) ulaşmanın hazzını duyması, O'na yakın olması, yüzüne bakması ve kelamını işitmesi, daha tamamlayıcı olur.

İşte her haz ve nimet ve her neşe ve sevinç O'na izafidir. Tıpkı denizdeki damla gibi. Öyleyse alacağı lezzet ve hazzı kendisine oldukça bayağı ve zayıf gelen ve birçok acılar içeren bir kimse, hiç ebedi, haz ve lezzetleri tükenmeyen ile eşit olacağını savunur mu?!

Kuşkusuz kulun kemâlâtında şu iki kuvvet söz konusudur:

  1. İlim
  2. Sevgi

Yani en iyi ilmin Allah'ı bilmek ve sevginin en yücesinin de O'nu sevmek olduğu ve bu ikisine göre hazzın tamam olacağı gerçeği.

Allah kendisinden istekte bulunulan yegâne otoritedir.

Faydalı İki Hapis

Allah'ı ve ahiret gününü isteyen bir kimsenin dosdoğru ilerleyip gitmesinde ve talebinde ancak şu iki hapis söz konusudur:

  1. İsteğinde ve
  2. İstenilende kalbini hapsetmesi,

- O'ndan (c.c.) başkasına iltifat etmeme yolunda kalbini hapsetmesi,

- Dilini faydasız şeylerden muhafaza etmeye dair hapsetmesi,

- Allah'ı zikretme yoluna dair hapsetmesi,

- İmanını ve marifetini artırmaya yönelik hapsetmesi,

- Günah ve şehvetlerden kendisini sakındırmaya dair hapsetmesi ve

- Farzları ve mendupları yerine getirmeye hapsetmesi...

Rabbi ile karşılaşana dek bunlardan ayrılmamalıdır. Böylelikle hapishaneden kurtulur ve en geniş olan ve en hoş olan yere gider...

Ne zaman ki kul, bu iki hapse karşı sabır gösteremezse, o zaman dünyadan çıktığı anda en kötü hapishaneye düşer. Nitekim dünyadan çıkan herkes ya hapisten kurtulur ya da hapse girer.

Başarı Allah'tandır.

Takva

Bir defasında İbn Avn bir adamı yolcularken ona:

"Allah için takvalı ol! Çünkü takvalı kimse (Allah'tan başkasından) korkmaz." demiştir.

Zeyd b. Eslem ise der ki:

"Şöyle denir:  Kim Allahtan korkarsa, insanlar o kimseyi çirkin görseler dahi Allah onu insanlara sevdirir."

Sevrî ise İbn Ebi Zi'be şöyle demiştir:

"Allah' tan korkacak olursan, insanlara karşı bu sana yetecektir. Şayet insanlardan korkacak olursan, onlar Allah'a karşı senin için bir yardımda bulunamazlar."

Süleyman b. Davud der ki:

"İnsanlara verilenlerden bizlere de verildi. onlara verilmeyenlerden de...!

 Ve insanlara öğretilenlerden bizlere de öğretildi, onlara öğretilmeyenlerden de..!

Ancak şu var ki, gerek gizli ve gerekse açık durumlarda Allah için takvalı olmaktan; kızgın iken ve neşeliyken adaletli olmaktan ve fakirlikte ve zenginlik hâllerinde de iktisatlı olmaktan daha üstün bir şey bulamadık."

İmam Ahmed b. Hanbel'in "Zühd" adlı eserinde geçen kutsi bir hadis şöyledir:

"Hangi yaratılmış benden başkasına bağlılık gösterirse, o kimseden göklerin ve yerin sebeplerini koparırım. Artık benden istese bile ona bir şey vermem. Bana dua etse icabet etmem ve benden bağışlanma dilese onu bağışlamam. Hangi yaratılmış da benden başkasından istemezse gökleri ve yeri onun rızkı için amade ederim. Benden isterse ona veririm. Bana dua ederse icabet ederim ve benden bağışlanma dilerse onu bağışlarım."

GÜZEL AHLÂK TAKVADANDIR

Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem), Allah'a gösterilen takva ile güzel ahlakı bir çatı altında toplamıştır. Çünkü Allah için takvalı olmak kul ile Rabbi arasında olanlarda söz konusu iken, güzel ahlâklı olmak O'nunla mahlukatı arasında olanlarda söz konusudur.

Dolayısıyla Allah'tan korkup takvalı olmak, Allah'ı sevmeyi gerektirir. Güzel ahlâk ise, insanları, Allah'ı (c.c.) sevmeye çağırmaktadır.