Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde, 1923 yılında kurulan İrfan Gazetesi’nin imtiyaz sahipliğini yapan Gazeteci Mehmet Güyüç (82), İLKHA’ya yaptığı açıklamada, çalışan gazetecilerin takdir edilmediğini belirtti.
Gazeteciliğe 10 yaşında iken dağıtıcılık yaparak başlayan 5 çocuk babası Göyüç, yaklaşık 72 yıldır yerel gazete sektöründe çalışıyor.
Mesleğe, abisi Mehmet Güyüç’ün aracılığı ile başlayan Güyüç, amacının İrfan Gazetesi’ni, 100’üncü yılı olan 2023’e ulaştırmak olduğunu söyledi.
Aslen Diyarbakırlı olmasına rağmen çocukluğundan beri Siverek’te yaşayan Güyüç, basın ilkelerinden taviz vermeyerek günümüze kadar geldiğini ifade etti.
Gazeteciliğin zor bir meslek olduğuna değinen Güyüç, halkın eleştirilere açık olmamasından dert yandı.
Gazeteciliğe 1948 yılında gazete dağıtıcılığı yaparak başladığını belirten Güyüç, "İrfan Gazetesi'nin imtiyaz sahibiyim. Gazeteci olma fikrini rahmetli abimden aldım. O da Diyarbakır Gazetesi’nde çalışıyordu. Ben çocuktum, yanına gider, gelirdim. Bir gün bana ‘Gazeteyi sen dağıtır mısın?’ diye sordu. Gazetecilik hayatım bu şekilde, gazete dağıtımıyla, 1948 yılında başladı. O gün bugündür gazetecilik yapıyorum." diye konuştu.
Eskiden gazetecilikten iyi para kazandığını belirten Güyüç, "Eskiden insanlarda okuma hevesi vardı. Ben gazete dağıtımı dışında gazete satışına da çıkıyordum. O zamanlar ‘Son haber’, ‘Diyarbakır yazıyor’, ‘cinayet yazıyor’, ‘kız kaçırma yazıyor’ diye bağırıp gazete satardım. O zaman çok kazanıyorduk. Gazetenin tanesi 10 kuruştu; 5 kuruş bana, 5 kuruş da patrona kalıyordu. Günde 2-3 lira kazanıyordum. O zamana göre 2-3 lira büyük bir paraydı. Haftada 10 lira kazanıyordum. Diyarbakır’da kollu baskı makinesi vardı. Kolunda büyük orantı vardı. Yaşlı bir amca vardı matbaada. Şimdi ben ondan da yaşlıyım. Yaşlı amca o zaman orantıyı çeviriyordu. Orantılı dönmeliydi. Ustamız da gazeteyi tek tek veriyordu. Bir taraftan alırken, diğer taraftan da diziyordu. Buna ‘kazanlı tipo’ diyorduk. Bir zaman sonra o makineyi biz de aldık ama çalıştıramadık, Sivaslı birine sattık. Biz Siverek’te ayak pedalı ile gazete çıkarıyorduk. Dizgiydi, tipoydu. Harfleri tek tek elimizle diziyorduk. İşte el emeği ve göz nuru buydu. Hatta bazen arkadaşlarıma takılırdım ‘Elim kara, yüzüm kara’ diye. El de karaydı, yüz de karaydı. Çünkü mürekkeple yapıyorduk. Ekmeğimizi yerken çoğu zaman elimizi yıkamadan ayakta yerdik. Çünkü gazeteyi yetiştirmemiz lazımdı." şeklinde konuştu.
"Halkımız eleştirilere açık değil"
Gazetecilik yaparken karşılaştıkları zorluklara değinen Güyüç, "Haber yaparken en büyük zorluğumuz, halkımızın eleştiriye açık olmamasıydı. İyi hatırlıyorum. Bir gün bir darp haberi yapacaktık. İki kişi kavga etmişlerdi. Bir kişi darp edilmişti. Darp edilen kişi yanımızdaki elemanın komşusuymuş. Elemanımız komşusuna darp olayının gazetede haber yapılacağını söylemiş. Darp edilen kişi geldi, matbaanın kapısında durdu. Dedi ki 'Abi sizin haberlerinize karışmayız ama bu haber yapılırsa biz bu adamlardan gerek bir tanesini vuralım. Biz şu anda barışmışız. Haber yaptığınız gibi bizim onları vurmamız lazım.’ Biz de dedik ‘Bize ne o haber lazım ne de siz birbirinizi vurun.’ Haberi yapmadık. Bazen aynı işi resmî kurumlar da yapıyordu. ‘Aleyhimize yazmışsınız, bu yazarın yazısını yazmayın, bu adamın haberini yapmayın’ diyorlardı. Bazıları da ‘Abi çok güzel haber yapmışsınız, tebrikler, üzerlerine gidin.’ diyordu." ifadelerini kullandı.
"Yerel gazetelerin hepsi pamuk ipliğine bağlı"
Günümüzde gazetecilerin tam olarak görevini yerine getiremediğini savunan Göyüç, "Bugün bütün yerel gazeteler, Ulusal gazetelere bir şey diyemem, pamuk ipliğine bağlıdırlar. Bugün diyelim ki belediye aleyhine bir haber yaptınız mı, belediye size işini vermez. Geçmişte bir haber yüzünden Siverek Belediyesi bir yıllık gazete aboneliğini iptal etti. İnsanlara gazeteyi ücretsiz dağıtıyoruz ama resmiyette satmış gibi göstermek zorundayız. Adam diyor ki ‘Gazeteyi alıp ne yapayım? Ben zaten internetten okuyorum.’ Sitelere atma mecburiyeti de çıktı. Gazeteyi bastıktan hemen sonra haberleri siteye yüklüyoruz. Adam siteden açıyor, oradan okuyor. Ne diye para verip gazeteye abone olsun ki? Tabi abone olanlar da var. Onlar da destek olsun diye abone oluyorlar. Sanki biz burada dilenci oluyoruz, o duruma geldik." şeklinde konuştu.
"Umudum gazetemizi 100’üncü yılı olan 2023 yılına taşımaktır"
Amacının gazetesini 2023 yılına taşımak olduğunu belirten Güyüç, "Dijitale geçmemiz için ise büyük sermaye lazım. Bu sermayeyi ne devlet ne de herhangi bir kurum verir, yardımda bulunur. Ben bu işi, gittiği yere kadar götüreceğim. Hevesim ve umudum bu gazeteyi 100’üncü yılı olan 2023 yılına taşımaktır. Çünkü gazete, Cumhuriyet'le yaşıttır. Allah ömür verirse ve gücüm de yeterse oraya taşıyacağım. Zaten ne kaldı ki 2023’e? Ödüller alınır, verilir ama ödül sahibine verilmez. Ben gazete sahibiyim. Belki yaşımdan dolayı bana ödül verilir. Ama ben isterim ki emeği geçen her şahsa, teşvik etmek amacıyla bir toplu iğne bile olsa ödül olarak verilirse o adamı kamçılar, çalışır. Çünkü haber peşinde koşmak kolay değil." diye konuştu.
"Gazeteciler halkın içinde olsunlar"
Günümüzdeki gazetecilere çeşitli tavsiyelerde bulunan Güyüç, "Tavsiyem halkın içinde olmalarıdır. Halkı dinlemelidirler, yapabildikçe bunu yansıtmalarıdır. İster gazetede olsun ister sitelerinde olsun, halkın yanında bulunsunlar. Hiçbir şeyden çekinmesinler. Belki eleştirilirler ama bilsinler ki haklılarsa halkın çoğu arkalarındadır. Biz bunu hissettik, gördük. Ben Diyarbakırlıyım. Diyarbakır’ı tanımam ama Siverek’in yarısı beni sever, tanır. Neden? Kendi yağımızla kavruluyoruz, kimsenin uşağı olmadık. Gazetemi de kimseye alet etmedim. ‘Bu adam kodamandır, ben ondan 5-10 kuruş para kazanayım, gazeteyi onun emrine vereyim’ demedim. Bunu yapsaydım şimdi başka yerdeydim." dedi.
"Masa başındaki gazeteciler takdir ediliyor"
Yerel gazeteler olarak devletten beklentilerini anlatan Güyüç, "Bizim devletten beklentimiz sadece yatırımlardadır. İlanların normal olarak yayınlanmasıdır. İlanlar normal olarak yayınlanmıyor. Doğrudan alımlar var. Herhangi bir kurum, toplum ihaleyi Ankara’da yaptırıyor, hastane gibi. Milli Eğitimin taşıma ihale ilanları vardı bir ara alıyorduk. Zaten ben o zamanlar bu makineyi alabildim. Eğer şimdi olsa değil ofset makinesi, on top kâğıt bile alamazdım. Şu anda kâğıdım var ama çoğu onun bunun abone desteğiyle alınan kâğıttır. Ben ilandan tasarruf edip de almış değilim. Dolaylısıyla devlet bana destek vermedikçe bende elemana fazla veremiyorum. İsterim ki yanımdaki eleman 4-5 bin lira maaş alsın. Batı’da 7-8 bin lira maaş alanlar var. Ben burada asgari ücreti ödeyemiyorum." ifadelerini kullandı.
Yılların Gazetecisi Güyüç, sözlerini şu ifadelerle sonlandırdı:
"Çalışan gazeteciler takdir edilmiyor, masa başındaki gazeteciler takdir ediliyor. Benim isteğim çalışan gazetecilerin teşvik edilmesidir. Birçok gazeteciyi tanıyorum. Haber peşinde koşanlar değil de masa başındaki gazeteciler ödüle layık görülüyor." (Abdurahman Uğurlu-İLKHA)