FARUK KUZU – HABER YORUM

Türkiye’nin Suriye’ye yönelik ardı sıra gerçekleştirdiği üç operasyonun Körfez ülkeleri başta olmak üzere birçok Batı’lı ülkede “New Ottoman/ Yeni Osmanlıcılık” olarak algılandığı biliniyor.

Bu endişenin verdiği telaşla bu ülkelerin alelacele bazı girişimlerde bulundukları görülüyor.

ABD ilk adım olarak Mazlum Kobani’yi Washington’a davet etti, Fransa PYD’li yetkilileri Elysee Sarayında kabul ederken bazı Avrupa ülkeleri de ya temsilci gönderdiler ya da tüm dünyaya mesaj olsun diye PYD’lileri başkentlerine davet ettiler. Bütün bunlar aslında oradaki yapıya “MEŞRUİYYET” kazandırma çalışmalarıydı.

Son günlerde bu çalışmalara İslam Dünyasındaki fitne fesatların müsebbibi sayılan Suudi Arabistan ve BAE’de katıldı. Bu iki körfez ülkesi yanlarına Sisi’yi de alarak Suriye’nin Kuzeyinde PYD üzerinden etki sahibi olmaya çalışıyorlar. Tabii asıl mesele Türkiye’nin daha güneye inmesini engellemek ve tesir alanını sınırlandırmaktır. Normal şartlarda Arap Birliğinin PYD gibi bir yapıya Arap toprağını çiğnetmeleri düşünülemez.

Bu mücadele gelişen ülkeler arasında (ne yazık ki) devamlı görülen bir olgudur. Burada dikkat çekici noktalardan biri PYD’ye atfedilen önemdir.

“Bu kapsamda PYD’den bir heyet 21 Aralık'ta Mısır Dışişleri Bakanlığı'nın resmi daveti üzerine Kahire'ye gitti. PYD'li isimler Kahire'de Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri ile görüştü.

PYD'li heyet yalnızca Kahire'ye gitmediği biliniyor. Heyetin, Suudi Arabistan ve Ürdün'de de gizli görüşmelerde bulunduğu bir sır değil. Yine başta (BAE) olmak üzere Körfez'den Kuzey Suriye'ye giden temsilcilerin PYD'lilerle, Arap ve Kürt aşiret liderleriyle görüştükleri biliniyor.”

Bu diplomasi trafiği meyvesini vermiş ve PYD, öncelikle ENKS ile bir araya gelerek sözde “Birlik” yollarını aramaya başlamış, daha sonra ANF’in verdiği habere göre, 'PYD'li temsilcileri Kamışlı'nın Derbesiye ilçesinde Arap aydınları ve kanaat önderleriyle bir araya gelmiştir.'

PYD gün geçtikçe diplomasi dilini daha fazla kullanıp dünyada silahlı bir unsur olmanın yanı sıra siyasi bir figür olduğunu da kanıtlamaya teşvik ediliyor.

PYD, Baas Rejimiyle hâlihazırda herhangi bir anlaşmaya imza atmasa da yakın gelecekte Rusya’nın da ikna edilmesiyle Kuzey Suriye’de belli bir alanın hâkim gücü olarak tanınması sağlanacaktır.

Tüm bu uğraşların sebebi Kürdlere bir kazanım sunmak değil tam aksine PYD eliyle Kürdlerin Türk-Arap ve Farısiler arasında “Kontrol edilen otonom yapılarıyla” bir TAMPON görevi görmelerinin sağlanmasıdır. PYD bu Uluslar ortasında emperyal hedefleri olan bazı güçler adına “Kullanışlı Maşa” olarak hazır tutulacak.

Bu nedenle PYD/Pkk bu  kez sahaya siyasi bir aktör olarak sürülecek ve dünya basınında ona yer verilerek "Diplomasi trafiği"gerçekleştiren bir aktör ünvanı verilecektir.

Ne yazık ki PYD tüm bunları kendi başarısı ve zaferi olarak pazarlamaya devam edecek ve Kürd halkının bu söylemlere inanması için her türlü çaba gösterilecektir…