Zalim Çin rejiminin Doğu Türkistan’da gerçekleştirdiği zulüm ve vahşete dikkat çekmek ve tepki göstermek amacıyla Elazığ Hak, Adalet ve Kardeşlik Platformu (ELHAK) tarafından yürüyüş gösterisi düzenlendi.
İzzet Paşa Camiinden Ahmet Aytar Meydanı'nda kadar yapılan yürüyüşün ardından basın açıklaması düzenlendi. Açıklamayı ELHAK Platformu dönem sözcüsü Mehmet Zülfü Öztürk, okudu. Öztürk, İslam ülkelerinin ve vicdan sahibi her insanı bu zulme karşı bir araya gelmeleri gerektiğini belirtti.
Öztürk, insanlık onurunun çiğnendiği ve vicdanların sızladığı Doğu Türkistan vahşetinin son bulması için yetkilileri ve İslam İşbirliği Teşkilatını (İİT) göreve davet etti.
Asimilasyon ve yıldırma politikalarının utanç noktasına ulaştığını belirten Öztürk, Çin’in yapmış olduğu vahşeti dünya gündeminden sakladığını vurguladı.
"Müslüman Uygurlar her türlü hak ihlaline maruz bırakılmaktadır"
Öztürk, "Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki baskı ve asimilasyon uygulamaları bütün insanlık için silinmez bir utanç olma noktasına ulaşmış bulunmaktadır. Uzun yıllardır asimilasyon ve yıldırma politikaları yürütülen Doğu Türkistan tüm dünya gündeminden saklanmakta, Müslüman Uygurlar her türlü hak ihlaline maruz bırakılmaktadır. 2017 Nisan’ından itibaren Doğu Türkistan’daki Uygurlar, hapishanelere veya zorunlu Politik Eğitim Kamplarına gönderilmekte ve beyin yıkama uygulamalarına tabi tutulmaktadırlar. Çin’in ‘eğitim kampı’ olarak adlandırdığı -Nazi kamplarını aratmayan- toplama kamplarında yaklaşık 3 milyon insanın bulunduğu tahmin edilmektedir. Evlerinden, yurtlarından, eş ve çocuklarından zorla koparılan insanların sayıları her geçen gün artarken aynı zamanda uygulanan işkence ve zulümler neticesinde binlerce insan hayatını kaybetmektedir." ifadelerini kullandı.
Kamplarda yapılan işkencelere dikkat çeken Öztürk, kamplardan çıkmayı başaranların ifadeleri dile getirdi.
Öztürk, "Toplama kamplarında mahkûmları su tanklarına daldırma, kadın tutukluların yüzlerinde ve vücutlarında sigara söndürme. Esir alınan bayanlara tecavüz etme, bileklerinden asılan tutukluları copla dövme, elektrik verme, soğukta bekletme, parlak ışıkla körleştirme, uykusuz, aç-susuz bırakma, günlerce "kaplan koltuğu" denen hareketsiz koltuklarda oturtma, elleri kelepçeli-ayakları prangalı olarak dolaştırılma gibi işkenceler yapılmakta, çoğu zaman da bu işkenceler ölümle sonuçlanmaktadır." dedi.
"Doğu Türkistan’daki baskı ve mezalim sadece esir kamplarına mahsus değildir"
Öztürk, "Batılı kaynaklara göre Doğu Türkistan‘da Çin yönetimi tarafından kurulan 16 toplama kampı bulunmaktadır. Bu kamplardaki Uygurlar kendi inançlarını değiştirmeye ve Komünist Parti ideolojisine boyun eğmeye zorlanmaktadır. Doğu Türkistan’daki baskı ve mezalim sadece esir kamplarına mahsus değildir. Baskılar 1970’li yıllardaki ‘Kültür Devrimi’nden sonra yaşamın her alanında uygulanmaktadır. Camiler ve mescitlerin birçoğu yıkılmış, bazıları eğlence mekânlarına dönüştürülmüş, mevcutlara ise Çin bayrağı ve devlet başkanının fotoğrafları asılmıştır. İslami kıyafetler ve sakal dini aşırılık olarak kabul edilerek yasaklanmıştır. Memurların, işçilerin, 18 yaşından küçüklerin ibadet yerlerine girmeleri ve ibadet etmeleri yasaktır. Öğrencilerin dini kurs ve okullarda okumaları yasaktır. Ramazan ayında oruç tutmak ağır suçtur, alkol kullanmamak dini aşırılık olarak görülmektedir. Uygur kızlar Doğu Türkistan'dan Çin'in iç kesimlerine ucuz iş gücü olarak götürülmekte, Çinli yerleşimciler ise Doğu Türkistan’a taşınarak bölgenin demografik yapısı değiştirilmektedir. Uygurlar ağır vergi yükleri ile ezilmektedir." ifadelerini kullandı.
"Çin yönetimi Uygurlara yönelik asimilasyon adımlarına hız vererek 'ikiz akraba' politikasını uygulamaya koymuştur"
Öztürk, "Çin yönetimi Uygurlara yönelik asimilasyon adımlarına hız vererek 'ikiz akraba' politikasını uygulamaya koymuştur. Buna göre erkekleri ‘eğitim kamplarına!’ gönderilen ailelere Çinli bireyler zorla yerleştirilerek mahremiyet çiğnenmekte ve Uygurlar sıkı takibe alınmaktadır. Uygur memurlar öldükten sonra cesetlerinin yakılmasına ait sözleşmeye imza atmaya zorlanmakta, İslami geleneğe göre defin yasa kabul edilmektedir. Uygurlara verilen ana dilde eğitim hakkı Çin anayasasından kaldırmıştır. Yasaklanan kitapları okuyan ya da bulunduran kişiler 5 seneden 20 seneye kadar hapis cezasına çarptırılmaktadır. 1949‘dan bugüne Uygurların kullandığı alfabe üç defa değiştirilerek Uygurların okuma yazma oranını iyice düşürülmüştür.
Çin, 2017 yılından itibaren Doğu Türkistan’da satılan çeşitli gıda ürünleri üzerinde bulunan 'Helal' simgesini yasaklamış, helal olan et ürünleriyle domuz etini yan yana satma zorunluluğu getirmiştir. Uygurların İslami geleneğe uygun şekilde evlenmesi yasaklanmıştır. Uygur kızlarına Çinlilerle zorunlu evlilikler yaptırılarak milli ve dini kimlikleri asimile edilmeye çalışılmaktadır. Çin hükümeti 2016 yılından itibaren yeni doğan Uygur çocuklarına dini ve milli kimliği andıran 29 ismin verilmesini yasaklamıştır. Çin rejimi Uygurların tarihi eserlerini yok ederek kültürel bir kıyım gerçekleştirmiştir. Yurtdışındaki Uygurların Doğu Türkistan’daki aileleriyle alakası kesilmiştir. Çin hükümeti yurt dışında eğitim gören çok sayıda Uygur öğrencinin ailesini rehin almak suretiyle onlara baskı yaparak Doğu Türkistan’a dönmeye mecbur etmiştir." ifadelerini kullandı.
"Dün Endülüs’te yapılanlar bugün Doğu Türkistan’da uygulanıyor"
"Evet, üzerinde yaşadığımız dünyada şu an- bütün dünyaya karartma uygulanarak- tarihin en acımasız asimilasyonlarından biri gerçekleştiriliyor! Doğu Türkistan’da Müslüman bir halk yok ediliyor! Dün Endülüs’te yapılanlar bugün Doğu Türkistan’da uygulanıyor! Ve maalesef dünyayla irtibatı kesilmiş olan Doğu Türkistanlıların yürek parçalayıcı 'sessiz çığlığı' kulaklara ve yüreklere erişememektedir." diyen Öztürk, daha sonra şunları kaydetti:
"Bugün yaptığımız bu 'sessiz yürüyüş' bu 'sessiz çığlığı' dünyaya duyurabilmek için atılmış küçücük bir adımdır. Zira çok iyi biliyoruz ki; bu vahşete karşı duyarsız kalmak zulme ortak olmaktır. İslam dünyası ve Uluslararası toplumu harekete geçmeyi bekliyoruz. "Kardeşlerimizin sessiz çığlığına tercüman olarak; İslam dünyasını harekete geçmeye çağırıyoruz! İslam İşbirliği Teşkilatı, uluslararası toplumu –Gambiya/Myanmar örnekliğinde olduğu gibi- acil göreve çağırmalı, Çin’in uluslararası hukuka aykırı olarak Doğu Türkistan’da yapmış olduğu tüm hak ihlali uygulamalarının hesabını uluslararası mahkemelerde vermesi sağlanmalıdır."
"Biz emperyalizmin Doğusuna da Batısına da Hayır! diyoruz"
"İnsanlığı harekete geçmeye çalışıyoruz." diyen Öztürk, "Çin’in dünyadan gizlediği insanlık dışı hukuksuz uygulamaları tüm dünyada yüksek sesle dillendirilmeli, insanlık vicdanı harekete geçirilmelidir. Tüm vicdan sahipleri, Çin’in yukarıda sayılan zulümlerine son verinceye kadar, en azından Çin mallarına boykot uygulamalıdır. Özellik şunu da belirtelim ki, emrindeki DAEŞ militanlarını Çin sınırına taşıdığı haber yapılan ABD’nin bu girişimi, Doğu Türkistan’ın masumiyetini militarize ederek kendi ekonomik rekabeti için kullanmaktan başka bir niyet taşımamaktadır. Eli kanlı ABD’nin elini uzattığı her yerde, mazlumlara tek hediyesi yeni katliamlar olmuştur. Ne Irak’ta kanımıza doyamayan ABD’den, ne Suriye’de –daha dün İdlip’te sivillerin üzerine bomba yağdıran- eli kanımızla boyalı Rusya’dan mazlumlar lehine bir beklentimiz olamaz. Biz emperyalizmin Doğusuna da Batısına da 'Hayır!' diyoruz!" şeklinde konuştu.
Öztürk son olarak, "Bilelim ki, masumiyetimiz insanlık düşmanlarının gücünden değil, bizim zayıflık ve dağınıklığımızdan kaynaklanmaktadır. İslam ümmeti olarak, bizi biz kılan değerlerimize ve kardeşler olarak birbirimize sımsıkı sarılmadıkça her gün bir parçamız acılar içerisinde koparılıp çiğnenmeye devam edecektir. İslam ümmeti olarak tevhid ve adalet sancağı altında omuz omuza vermedikçe zulüm payidar olmayı sürdürecektir. Yüce Allah, İslam ümmetine, zulmün karanlığını dağıtacak bir uyanış ve vahdet nasip eylesin." diye konuştu. (Mustafa Daştan-İLKHA)