Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi'nde gerçekleştirilen ortak yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Al Sarraj'ı kabulüne ilişkin soru üzerine Erdoğan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın da yer aldığı görüşmede Libya'daki son durumu değerlendirdiklerini söyledi.
Sarraj'ın Libya'nın meşru başbakanı olduğunu, karşısındaki Halife Hafter'in meşru bir başkan veya başbakan değil, illegal yapısı olan bir kişi olduğunu, Hafter üzerinde uluslararası bir mutabakatın da bulunmadığını anlatan Erdoğan, uluslararası karşılığı olan kişinin Sarraj'ın kendisi olduğunu ifade etti.
Yaptıkları çalışmalarda özellikle Libya'ya yönelik uluslararası hukuktan kaynaklanan hakların kullanılması noktasında kısa bir süre önce bir mutabakat muhtırası imzalandığını hatırlatan Erdoğan, "Bunlardan biri deniz yetki alanlarının sınırlandırılması diğeri de güvenlik ve askeri iş birliğiyle ilgiliydi. Deniz yetki alanlarıyla ilgili imzaladığımız mutabakat muhtırası, TBMM tarafından onaylandı. BM'ye de tescil edilmesi için bildirimde bulunduk, süreç hızla ilerliyor. Şimdi de güvenlik ve askeri iş birliği anlaşması ayrıca Meclisimize sunuldu. O da Meclisimiz onayladıktan sonra yürürlüğe girecektir." diye konuştu.
Bu anlaşmalarla Akdeniz'de hem Libya'nın hem de Türkiye'nin hakkının korunmuş olacağını vurgulayan Erdoğan, "Türkiye aleyhine tek taraflı adımlar atılmasına izin vermeyeceğimizi açıkça ortaya koyduk. Bunu son NATO Zirvesi'nde de Miçotakis ve heyetiyle, şahsım ve heyetim olmak üzere yaptığımız görüşmede kendilerine söyledik. Onlar hala belli beklentiler içinde. Dedik ki biz her şeyi uluslararası hukuka dayalı olarak yapıyoruz. Bundan sonra da uluslararası hukuka göre attığımız adımları atmaya devam edeceğiz. Doğu Akdeniz'i, uluslararası hukuku ve Türkiye'nin haklarını hiçe sayarak paylaşıma girenler, attığımız adımdan tabii ki rahatsızlık duyuyorlar. Dayatılmaya çalışılan planlar var burada. Haklı bir adımla biz bunu boşa çıkardık. Daha da ileri gideceğim. Burada Sevr'in aslında ters yüz edilmesi var. Böyle bir adım atılmış durumda." ifadelerini kullandı.
"Uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli adımları atarız"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya'ya asker gönderilmesi konusuna ilişkin, şu değerlendirmede bulundu:
"Böyle bir davet, böyle bir talep Libya tarafından Türkiye'ye gelecek olursa nasıl bir inisiyatif üstleneceğimize dair, ülkemiz bunun kararını verecektir. Libya'ya her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu daha önce de söyledim. Uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli adımları atarız.
Şu anda Libya'da, orayla hiçbir ilgisi, alakası olmayan, resmi bir davetin olmadığı ülkeler, buralara kendilerindeki bazı özel güvenlik güçlerini göndermişlerdir. Şu anda onlar Libya'da bu tür illegal faaliyetler gösteriyorlar. Bunların aşılması lazım."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, harita üzerinde yaptığı anlatımla, konuşmasına şöyle devam etti:
"Şu gördüğünüz yer, Libya ile Türkiye arasındaki bağlantı. Girit'in doğusundan, bu gördüğünüz bant geçiyor. Bu bant birilerini ciddi manada rahatsız ediyor. Bu bandın içindeki şu kısım yani G, F ve E noktaları, özellikle birleşme ve Libya ile Türkiye arasında bir sınır. Bu sınırın kuzeyi Türkiye, güneyi Libya. Nedir bunlar? Kıta sahanlığı. Bizler burada diyelim ki sismik araştırmamız rahatlıkla yaparız. Sismik araştırmalarımızı yaptıktan sonra sondaj çalışmalarımızı da yaparız.
Geçmişte bizim sismik araştırma gemilerimiz, sondaj gemilerimiz yoktu. Şimdi ileri teknolojiye sahip gemilerimiz var. Şimdi de sondajda 3. geminin pazarlığını yapıyoruz. Bizim için çalışma alanı sadece buralar değil. Bizim Karadeniz'de yapmamız gereken çalışmalar var. Uluslararası farklı ülkelerde de bu çalışmaları yapmamız söz konusu. Çünkü artık dünyada petrolün konumu çok çok farklı. Bu çalışmayı yaparken hem Türkiye kazanacak hem de Libya kazanacak. Kazan kazan esasına göre bu adımı atacağız."
"Çalışmalarımızı, milletimizin ve ülkelerimizin menfaatleri için sürdüreceğiz"
Türkiye ile Libya arasındaki sınırın özellikle Yunanistan'ı rahatsız ettiğini, onlar rahatsız olsun diye bu çalışmaların yapılmadığını dile getiren Erdoğan, bu sularda Libya ve Türkiye'nin haklarının olduğunu, bu hakkın korunması gerektiğini söyledi.
Türkiye'nin içinden ve dışından birilerinin bu konuda çok rahatsız olduğunu, bu rahatsızlık sebebiyle de "Bu, ileride çok farklı bazı sıkıntılara neden olabilir." gibi lafların edildiğini belirten Erdoğan, "Siz kimden yanasınız? Siz, Türkiye'den ve Türk milletinden yana mısınız yoksa değil misiniz? Bunu çıkın, açıkça söyleyin. Öyle de olsa böyle de olsa biz bu çalışmalarımızı, milletimizin ve ülkelerimizin menfaatleri için sürdüreceğiz." dedi.
Şu anda çok kısa bir zaman içinde hem sismik araştırma hem sondaj çalışmalarına gireceklerini anlatan Erdoğan, "Buralardan beklentilerimiz çok çok yüksek. Bugün Sarraj ile bunları önemine binaen farklı ele aldık. Doğu Akdeniz Havzası önemli hidrokarbon rezervlerine sahip. Özellikle son dönemde bazı şirketlerin keşif haberlerini duyuyoruz. Belki yanımıza uluslararası camiada güçlü olan bazı şirketleri de alma söz konusu olabilir. Bu da Sarraj ile yapacağımız görüşmelerle ortaya çıkacaktır. Ne kadar güçlü olursa bu yatırım, işimizi de rahatlatacaktır. Doğal gaz ticaretinin, petrol veya diğer MTA'lardan farklı olarak öncelikle ihraç güzergahı ve satış anlaşmaları yapıldıktan sonra üretim safhasına geçebilen projeler olduğu da unutulmamalıdır. Onun için işi geniş tutmak gerekiyor. Bu açıdan işin dayandığı tabanı sıkı tutmakta önem var. Türkiye bunun için bölgeye olan yakınlığı, büyük bir pazar olma özelliği ve mevcut boru hatları kapasiteleri itibarıyla gazın ticarileşmesi noktasında kilit role ve öneme sahiptir. Son yaptığımız Libya Anlaşması, bu konuda hukuken de ülkemizin elini güçlendirmiş. Bu bölgede Türkiyesiz bir çözümün olmadığını tüm dünyaya göstermiştir."
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, ABD'nin İncirlik ve Kürecik'teki üslerine ilişkin söylediği sözler hatırlatılarak, bu konuda ne düşündüğünün sorulması üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
"ABD iç siyasetindeki kamplaşmanın aleyhimize sonuçlar doğurduğunu, bazı çevrelerin Trump'ı zayıflatmak amacıyla ülkemizle ilgili gelişmeleri kendi çıkarları için suistimal ettiklerini üzüntüyle görmekteyiz. Benim şahsen Trump ile olan özel hukukum birçok şeyi değiştiremiyor. Çünkü karar verici tek başına Trump değil. Bu eylemler, müttefiklik ilişkilerimizin ruhuyla bağdaşmadığı gibi ABD yönetimi ile 17 Ekim tarihinde Suriye konusunda varılan mutabakata da aykırıdır.
Sayın Trump'a Washington ziyaretimizde de aktardığım gibi Türkiye-ABD ilişkilerinin ABD'nin kendi iç siyasi dinamikleri için harcanamayacak ölçüde değerli olduğunu düşündüğümü söyledim. Bu çerçevede ABD Kongresini, ilişkilerimizin özüyle ilgili olmayan meseleleri iç siyaset malzemesi yapmaya son vermeye, müttefiklik ve ortaklık ilişkilerimize yakışır şekilde hareket etmeye davet ediyoruz. Yönetimden beklentimiz ise ilişkilerimize daha fazla zarar verebilecek adımların önlenmesi için gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasıdır. Türkiye meşru güvenlik kaygılarıyla bu harekatı gerçekleştirdi. Ulusal güvenliğimize doğrudan tehdit oluşturan terör örgütleriyle mücadele kararlılığımız tamdır. Yaptırım tehditlerinin ve baskı araçlarının bu kararlılığı değiştirmeyeceği ABD'li muhataplarımıza her fırsatta aktarılıyor."
Ermeni meselesiyle ilgili, ABD'deki yetkililerin konuyu tam olarak bilmediğini aktaran Erdoğan, "Sözde Ermeni soykırımı konusunda bunları bütün oradaki yetkililere anlattığımız zaman bazıları bakıyorum konuya hakim değiller. Biz, 1 milyonun üzerindeki belgeyi, şu anda Silahlı Kuvvetlerimizin elindeki belgeyi, orada arşivlerimizdeki belgeyi açıyoruz, 'Buyurun' diyoruz. Gelsin tarihçiler, hukukçular bunları incelesin. Peki Amerika'da var mı? Amerika'da sadece Harvard'da bir miktar bu tür belgeler olduğu söyleniyor, onlar da açsın. Bir miktar Fransa'da olduğu söyleniyor, onlar da açsın. Ermenistan'da var mı, yok. Bütün herkes bu tür arşivlerini açsınlar ve bu arşivler, kurulacak olan tarihçilerden oluşan heyetler tarafından incelensin. Hukukçular tarafından, arkeologlar tarafından incelensin. Ondan sonra gerekirse biz siyasetçiler devreye girelim. Çünkü bu karar siyasetçilerin vereceği bir karar değildir." ifadelerini kullandı.
"Hiçbir belge ortaya koyamayanların söyleyecek bir sözü yoktur"
Sözde Ermeni soykırımı ile ilgili belgelerin ve tarihçilerin araştırmalarının önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Öncelikle bu karar, tarihçilerin yapacağı inceleme, araştırma neticesinde, hukukçuların yapacağı inceleme, araştırma, arkeologların işte az önce orada (izletilen videoda) kemikleri gördük, kafataslarını gördük. İşte bütün bunlar belgeler, bunlar bizde var. Biz bunları gösteriyoruz, onlar da göstersin. Bütün bunlarla beraber yapılacak çalışmalar neticesinde siyasiler bunun kararını ondan sonra versinler. Ama burada hiçbir belge ortaya koyamayanların söyleyecek bir sözü yoktur. Ama biz belgelerle konuşuyoruz. Çıkıp karar almışlar, alsanız ne yazar? Bu aldığınız kararların bir kıymetiharbiyesi yok. Çünkü bu kararlarınız sizin tamamen siyasidir, hukuka uygun hiçbir yanı yok. Hukuka uygun yanı olmadığına göre, bunları bizim zaten kabul etmemiz de mümkün değil." diye konuştu.
Her sene nisan ayında aynı konunun konuşulup Amerika gündemine getirildiğini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Kendileri de bize söylüyorlar aslında, diyorlar ki, 'Bu alınan kararın kıymetiharbiyesi yok' bizzat kendileri söylüyor, isimlerini vermeme gerek yok. Biz burada kararlı bir şekilde yürüyoruz. Onlar böyle bir hava oluşturmak suretiyle birilerini tatmin etmeye çalışıyorlar. 1915 olaylarının üzerinden 100 yıldan fazla bir süre geçmişken bugün neden Amerika Temsilciler Meclisinde ve Senatosunda bu tür kararlar alındığının cevabı açıktır. Bu sürekli her nisan ayında gündeme gelir, konuşulur, tartışılır. Ondan sonra da bir karar açıklanır, son anda bakarsınız, sözde soykırım değil ama kenarından köşesinden geçerek bir açıklama yaparlar. Bu defa işi daha sert bir tonda açıklayarak bunu kabul ettiklerini ifade ediyorlar. Sizin kabul etmeniz, bizim de sizin karşınızda çok daha farklı bazı parlamento kararlarıyla çıkmamızı getirir."
Erdoğan, "Farklı parlamento kararlarına yönelik bir hazırlık var mı?" sorusunu ise şöyle yanıtladı:
"Niye olmasın. Bunlar bu tür şeyleri yaparlar da, herhalde biz de elimiz boş duracak değiliz. Çok açık net, rahatlıkla söyleyeyim, Amerika'da Kızılderililerle ilgili olarak bunu söylememek, konuşmamak mümkün mü? Kızılderililerin tarihi, Amerikalıların yüz karasıdır. Buna benzer Afrika'da yaşanan birçok şeyler var. 60 kadar ülke buna benzer kararlar almışlar. Ruanda'da Fransızların yaptığı katliamları bir kenara koymak mümkün mü? Cezayir'de Fransızların yaptığı katliamları bir kenara koymak mümkün mü? Senegal'de adadan köle ticareti yaparak ta Amerika'ya kadar hücrelerde günlerce beklettikten sonra köle ticareti yaptı bunlar. Aynı insanlar. Biz de ne yapacağız bütün bunların hepsini dünya kamuoyuna açıklayacağız. Bunların elimizde belgeleri var, arşivlerde belgeleri var. Bunlarla beraber biz savunmada değil, taarruzda olacağız. Batı'nın o tarihi ırkçılık ve sömürgecilik tarihi olduğunu ortaya koyacağız. Bunca katliam ve soykırım ortada duruyorken, bizim gibi övünülesi bir tarihi olan millete bunlar ses çıkaramazlar."
"Bu tür yaklaşımları reva görmek karşılıksız kalacak bir şey değildir"
"Kürecik ve İncirlik kapatılabilir mi?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Şimdi bunların hepsi bizim tasarrufumuzda olan kararlardır. Böyle bir kararı vermemiz gerektiği anda bu kararı alma yetkisi bize aittir. Yeri geldiği zaman otururuz, bütün heyetlerimizle beraber kapatılması gerekiyorsa İncirlik'i de kapatırız, kapatılması gerekiyorsa Kürecik'i de kapatırız. Bütün mesele, eğer karşımıza bizim yaptırımlar gibi tedbirlerin hayata geçirilmesi durumunda, biz de bunlara mütekabiliyet çerçevesinde gereken cevabı veririz. ABD'nin ilişkilerimizde tamiri mümkün olmayan adımlar atmaması her iki taraf için de çok önemlidir.
Türkiye bir kabile devleti değildir. 780 bin kilometrekarelik ve 2 bin yılı aşkın bir tarihe sahip olan Türkiye'ye bu tür yaklaşımları reva görmek karşılıksız kalacak bir şey değildir. Bunun için de ne gerekiyorsa, mütekabiliyet esasına dayalı olarak biz bu adımları atarız. Kaldı ki biz sizinle stratejik ortağız. Biz senle NATO'da ortak değil miyiz? Beraberiz. NATO'da beraber olduğumuza göre, yok model ortak, yok stratejik ortak, yapılanlar ne? Bu stratejik ortaklığa yakışıyor mu? Nasıl böyle bir şey yapabilirsiniz, bunların oturup düşünmesi lazım. Bunlar farklı hareket etmeye devam ederlerse bizim de tabii ki buna karşı vereceğimiz cevabımız var."
"Oradaki aşiretler bizden yardım istiyor"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Barış Pınarı Harekatı devam eder mi?" sorusu üzerine, ekranda gösterdiği harita üzerinden açıklama yaptı.
Özellikle Türkiye'yi çok ilgilendiren yeri harita üzerinden gösteren Erdoğan, "Tel Abyad ve Rasulayn 120 kilometredir, derinlik 32 kilometredir. Bu alanda şu an bizim kontrolümüz var. Fakat Irak sınırı Malikiye denilen buradan, batı ucuna kadar 444 kilometre. Bütün bu alanda, bir kısmında Rusya ile bir kısmında ise Amerika ile yaptığımız anlaşmalar var. Bunlar 150 saat, 120 saat şeklinde anlaşmayı yaptık. Ama maalesef ne Amerika ne de Rusya buradaki terör örgütü YPG/PYD'yi buralardan çıkaramadılar. Halbuki bize verdikleri söz öyleydi. Tabii çıkartamayınca iş başa düşüyor, yapmamız gerekenler var. O zaman ne yapıyoruz, göbeğimiz biz kendimiz keseceğiz. Mesela bize kalktılar dediler ki, 'Münbiç'ten 90 günde biz bütün teröristleri çıkaracağız.' Çıkartamadılar. Hala orada bu terör örgütleri var. Oradaki aşiretler sürekli bizden yardım istiyorlar." diye konuştu.
Deyrizor'da petrol kuyuları olduğunu belirten Erdoğan, "Ama bu Deyrizor'un petrol kuyularını, buraları YPG/PYD terör örgütleri buranın petrolünü alıp, çok ilginç bir şey söyleyeceğim size, rejime sattılar. Bunların petrolünün kalitesi de yok. Çok daha ilginci şimdi, Kamışlı'da da petrol var. Oranın petrolünü de Rusya ile rejim, Deyrizor'u Amerika ile az önce ifade ettiğim YPG/PYD onlar beraber şu anda. Hani sayın Trump'un 'Petrolü çok severim.' dediği olay var ya, bu şekilde devam ediyor." şeklinde konuştu.
Türkiye'nin derdinin petrol olmadığını hatırlatan Erdoğan, asıl meselenin orada yaşayan insanların huzurunun nasıl sağlanacağı olduğunu söyledi.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Mesela ben teklifte bulundum. Dedim ki, 'Gelin Deyrizor'dan ve Kamışlı'dan çıkan petrolün satışını yapalım ama buradan hep güvenli bölge diyorsunuz, güvenli bölgeyi buradan elde edeceğimiz gelirle inşa edelim.' Biz bu işin müteahhitliğini yaparız. Parasal kaynağını da buradan elde ediyorsak, biz plan, proje çalışmalarını yaptık. Bu plan, proje üzerinden buraları sıfırdan inşa edelim. Şu anda mültecileri bu güvenli bölgeye yerleştirelim. Buranın güvenlik noktasında da Sayın Trump, ondan önce de Sayın Obama 'Biz bunların güvenliğini sağlarız.' diyorlardı. Şu anda aynı görevi biz de kısmen üstleniriz. Özellikle Batı tarafında Rusya ile bir iş birliğine girebiliriz.
Bu güvenliği hallettikten sonra bizde şu anda toplamda 4 milyon insan var. Bu 4 milyon insanın 350 bini Kürt, bunun dışında yaklaşık 3,5 milyonu Arap. 150 civarında da Arami, Keldani, Ezidi var. Bunların hepsini kendi topraklarına, kendi evlerine yerleştirelim. İnanın hiçbir ses çıkmıyor. 'Petrolü çok severim.' tamam da bu insanları niye sevmiyorsunuz. Gelin buraların gelirini alalım, şu bölgede inşa edeceğimiz yeni şehirlerde kullanalım. Bunu ben 30'a yakın lidere anlattım, kendilerine hazırladığımız kitapları verdim. Hepsinde güvenli bölge haritalarıyla var. Orada yapacağımız konutlar, ibadethaneler, valilik binaları, kaymakamlık binaları, altyapıları, üstyapısı, hepsini kapsayan şekilde verdik. Ama bir cevap yok. Çünkü dert başka."
Erdoğan, "Biz burada kolay değil, 4 milyon insanı şu anda besliyorsunuz, bakıyorsunuz, okutuyorsunuz, sağlığıydı vesaire tüm bunları yapıyorsunuz. Adı üzerinde Barış Pınarı. Niye Barış Pınarı denmiş buna? Biliyorsunuz, oralarda aslında gözeler varmış, o sınır bölgelerinde, Aynel Arab, Resulayn falan ismi üzerinde. Bundan dolayı da biz adını bunun 'Barış Pınarı' koyalım dedik, o gözeler sebebiyle. Adını 'Barış Pınarı' koyduk, inşallah bu barış pınarı noktasında kararlılıkla mücadelemizi sürdürürüz ve çok uzun bir süre olmasa dahi burada eninde sonunda bir neticeye varırız." diye konuştu.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ben bunların ikna olduğu kanaatinde değilim. Bir defa, kendileri ne söylediklerinin farkında değil. Bunlar özellikle Kürt kardeşlerimize saygısızlık yapıyorlar. Çünkü YPG/PYD bunların Kürt olarak ifade edilmesi bana göre Kürtlere saygısızlıktır. Bu ne demek 'Kürtler teröristtir.' Biz gerek vatandaşlarımız olan Kürt kardeşlerimizi gerekse Suriye'nin kuzeyinde olan Kürt kardeşlerimizi terörist olarak kabul etmiyoruz ki ha onların içerisinden terörist çıkabilir, onların içinden terörist çıktığı gibi daha farklı etnik unsurların içerisinden de teröristler çıkıyor. Dini grupların içerisinden de teröristler çıkıyor. Bunları da görmemiz lazım. Ama bunlar nedense yatıyorlar, kalkıyorlar PYD/YPG diyemiyor, bunu söylüyor. En sonunda bunu da kamufle etmek için ne yaptılar, 'SDG' dediler yani 'Suriye Demokratik Güçleri' adını da böyle demokratik güçleri olarak kamufle ettiler."
YPG/PYD'nin PKK'nın yan kuruluşları olduğunu vurgulayan Erdoğan, hepsinin belgelerini de gösterdiklerini anlattı.
Erdoğan, "Abdi Şahin denilen kişi adeta bölücü başının biliyorsunuz manevi oğlu diyebilirsin, beslemesi diyebilirsin, ne dersen de, böyle bir konumda. Bununla Amerika'nın en üst kademesi görüşme yapıyor. Aynı şekilde Rusya görüşme yapıyor. Şimdi böyle olduğu zaman bir netice alınamaz ki. Kaldı ki bu biri de kırmızı bültenle aranıyor. Böyle olduğuna göre, biz ortaksak bir dayanışma içinde olacaksak, NATO'da berabersek terörizme karşı bir mücadele vereceksek ki bu NATO toplantısında bunların hepsini konuştum. O zaman siz nasıl oluyor da bu tür terörist başlarıyla bir terörsevici konumuna düşüyorsunuz. Bunları bir düzeltmemiz lazım. İnanın hiç umurlarında değil." ifadelerini kullandı.
"PKK'ya ağır darbe indirdik"
Kandil'e yakın zamanda bir kara harekatının olup olmayacağının sorulması üzerine Erdoğan, "Her şeyden önce Kandil'e sürekli harekatlar yapılıyor. Yani Kandil'e harekat yapılmıyor diye bir şey yok. Çok çok kararlı hava harekatları yapılıyor. Tabi son dönemde gerek yurt içi gerek yurt dışındaki operasyonlarımızla PKK'ya biliyorsunuz ağır darbeler indirdik. Yani Gabar'da, Cudi'de Tendürek'te, Bestel Deresi'nde buralarda özellikle." diye konuştu.
Örgütün ahlaki noktada tükendiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Kaçırılan genç kızların orada nasıl muamele gördüğünü televizyon ekranlarında herhalde sizler de izlediniz, bizler de oradan izledik. Yani bakıyorsunuz, ismini vermeme gerek yok ahlaksız adam 60-65 belki de 70 yaşında genç kızlara nasıl bir muamelede bulunduğunu, nasıl bir tacizde bulunduğunu ekranlarda izledik ama ne yazık ki bu kızların onların elinden kurtulma şeyi çok zor. Benim dikkatimi çeken bir şey genç çocuklara veya delikanlılara aynı muameleyi yapmıyorlar, kızlara yapıyorlar. Bunlar çok manidardır. Bu terör örgütünün şu anda dışarıdaki sevicileri bu tabloları değerlendirmeye almıyor. Parlamentoda bunların temsilcileri yok mu? Var. Peki parlamentodaki temsilcileri bu tablolar karşısında 'Ya bunlar ne yapıyor' dediklerini hiç duyduk mu? Duymadık. Hala utanmadan, sıkılmadan bunları savunmaya kalkıyorlar. Neyi savunuyorsunuz ya. Binlerce genç bugüne kadar bunların tehditleri karşısında maalesef aldatıldılar ve öldürüldüler. O bebeler, o yavrular bunlar tarafından öldürüldü. Bu hala devam ediyordu eğer biz şu son birkaç yılda o ciddi ataklarımızı yapmamış olsaydık terör örgütünün özellikle bölgedeki ağırlığı daha farklı olacaktı."
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Kuzey Irak'ta bile bunları adım atamaz hale getirdik. Irak'ın diğer bölgelerindeki faaliyet arayışlarını bunlar arttırıyor, biz de arttırıyoruz. Irak tarafının zamanında gerekli önlemleri almamış olması maalesef özellikle de Kuzey Irak'ta, Sincar'da, Mahmur'da, Kerkük'te yuvalanan örgüt faaliyetlerini bir süredir bu bölgede yoğunlaştırdı ama başarılı olamayacak. Bugün Sincar adeta ikinci Kandil olma yolundadır. Yıllarca DEAŞ'ın zulmüne uğrayan Ezidiler bugün Sincar'da PKK nedeniyle evlerine dönememektedir. Mahmur kampı zaten uzun süredir bir terörist kampı niteliğindedir. Erbil şehrinin ortasında diplomatımızı şehit eden teröristlerin Mahmur'la bağlantıları tespit edildi. Biz PKK ile mücadelenin DEAŞ ile olduğu kararlı ve ortak şekilde yapılması gerektiği görüşündeyiz. Bugün terör örgütleri arasında ayrım yapanlar gelecekteki felaketlerin de tohumlarını ekmektedirler. Bu nedenle Irak Hükümetine çağrıda bulunduk, gerek merkezi gerek Kuzey Irak, 'Komşuluk hukukumuzun gereği olarak kendi topraklarından bize yönelik saldırılarda bulunan terör örgütlerini tasfiye etmelerini beklediğimizi' söyledik. Mahmur'la ilgili de Birleşmiş Milletler'le çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çünkü oranın Birleşmiş Milletler koordinesinde bir önemi var."
Bu konuda askeri ve güvenlik anlaşması teklif edildiğini dile getiren Erdoğan, taslağın iletildiğini Irak tarafından yanıtın beklendiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Suriye'de Amerika desteği ile gelen silahların Irak'a geçtiği düşünülebilir mi?" sorusu üzerine şöyle konuştu:
"32-33 bin tır buraya silah, mühimmat, araç, gereç geldi. Bunların hepsi tespitli. Kargo uçaklarıyla gelen silah, mühimmat vesaire bunlar var. Bunun dışında ayrıca kamyonlarca, yüzlerce gelen araç, gereç vesaire bunlar var. Bütün bunlardan bir kısım tabi çekilme talimatı geldiğinde bununla beraber ne yaptı Irak tarafına gitti. Zaten geliş güzergahı neresi? Irak. Giriş güzergahı Irak olduğu için çıkışta da yine o taraftan çıkıyorlar. Söyledikleri neydi? 'DEAŞ'ı yok ettik.' Bir taraftan 'DEAŞ'ı yok ettik.' diyorsunuz, öbür taraftan hala bölgede PYD/YPG'ye bu imkanları veriyorsunuz. Hepsi yalan. Bunları Sayın Trump'a da söylediğim için, diğerlerine de söylediğim için belgelerle rahat rahat açıkça konuşabiliyorum. Biz hep şunu söylüyoruz, 'İnlerine gireceğiz.' diyoruz. 'Girdik, giriyoruz.' diyoruz. 'Onlar kaçacak, biz kovalayacağız.' diyoruz. Allah'ın izniyle biz sonunda muzaffer olacağız. Onlar diyorlar ki 'Doğru, bunlar geldi, işte bunlar bizim DEAŞ'a karşı yanımızda mücadele veren dostlarımızdır.' Ben de kendilerine diyorum ki 'Biz sizin neyiniziz? Biz sizinle stratejik ortak değil miyiz? DEAŞ'a karşı bu mücadeleyi niye bizimle vermediniz? Bak biz El Bab'da 3 bini aşkın DEAŞ'lıyı etkisiz hale getirdik. Sizin verdiğiniz silahlarla yapmadık bunu. Biz sizden parayla silah istiyoruz bize vermiyorsunuz, bu terör örgütlerine ücretsiz olarak bu silahları veriyorsunuz. Biz sizin samimiyetinize nasıl inanacağız? Hep tartıştık bunları ama maalesef samimi değiller."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 16 Aralık Pazartesi günü Almanya Başbakanı Angela Merkel ile telefon görüşme gerçekleştireceğini bildirdi.
"Şansölye Angela Merkel ile bir telefon görüşmesi olacak"
Erdoğan, yarın saat 16.00 gibi Şansölye Angela Merkel ile bir telefon görüşmesi olacağını belirterek, "Yurt dışında olacağız ama oradan görüşeceğiz. Bu konuları (FETÖ üyelerinin iadesi) tekrar kendisiyle görüşeceğiz. NATO'da görüştük ama yarın da görüşeceğiz. Yarınki görüşmenin önemli ağırlık noktasını Libya'yla ilgili." dedi.
FETÖ üyelerinin Türkiye'ye iade edilmemesiyle ilgili soru üzerine Erdoğan, sayıları az olmayan yurt dışındaki FETÖ üyelerinin başta Amerika olmak üzere Almanya, Fransa, Belçika ve Yunanistan'da olduğunu ve bunlara barınma imkanları verildiğini söyledi.
Yine iltica haklarının da tanınmaya başlandığını dile getiren Erdoğan ancak Türkiye'den aksi davranış beklendiğini, bu şekilde devam edilmesi halinde Türkiye'den bir şey beklememelerini söylediklerini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Eğer siz bu adamları bize teslim ederseniz, karşılığını görürsünüz ama etmezseniz bundan sonra karşılığını bulamazsınız. Yarın saat 16.00 gibi Şansölye Merkel ile bir telefon görüşmem olacak. Yurt dışında olacağız ama oradan görüşeceğiz. Bu konuları tekrar kendisiyle görüşeceğiz. NATO'da görüştük ama yarın da görüşeceğiz. Yarınki görüşmenin önemli ağırlık noktasını Libya'yla ilgili. Şu anda Berlin zirvesi oluşturulacak diye düşünüyorum ama bu konuyu da gündeme getireceğim. Almanya başka sıkıntıyı yaşıyor. Daha henüz hükümet noktasında ciddi sıkıntıları var. Her an gitti gidiyor hava var. Almanya'yla ekonomik, ticari, sanayi ilişkilerinde sıkıntımız var. Bunları da koalisyondaki sıkıntıya havale ediyorlar. Öyle de olsa, böyle de olsa biz de bu noktada oralardan bize yasal olarak sözleşmemiz olduğu halde verilmesi gereken birçok araç gereci veya makine, motor...Birisi parlamentoda konuşma yapıyor, 'Türkiye'ye silah vermeyelim.' Bunlar yaptığımız anlaşmalar, vermeniz gereken makineler. Vermiyorsunuz da ne oluyor. Kötü komşu bizi ev sahibi yapıyor. Onları üretmeye başladık, Bugün değilse yarın, onları da üreteceğiz."
Türkiye'de insansız hava aracı, SİHA Akıncı'nın üretildiğini ifade eden Erdoğan, Arifiye'deki tank palet fabrikası olayında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun sürekli konuştuğunu, söylediklerine aslına vakıf olmadığını ifade etti.
Erdoğan, oranın tamir bakım atölyesi olduğunu, bitmiş ve tükenmiş halde bulunduğunu dile getirerek, ihaleye 3 firma girdiğini ve BMC'nin aldığını aktardı.
Sözleşmesinde 50 milyon dolar yatırım harcama yapacağının belirtildiğini dile getiren Erdoğan, ortağın da BMC'nin yüzde 50 ortağı Katar olduğunu kaydetti.
Kılıçdaroğlu'nun "Sattınız" dediğini ifade eden Erdoğan, "Yalan söyleme, dürüst ol, doğru konuş. Burası sadece işletme noktasında 25 yıllığına BMC'ye kiralandı. Satış yok, ama adamda yalan bol. Orada leopar tanklarının tamiri, bakımı yapıldığı gibi kendimize ait aynı şeyler var. Hepsinin tamir ve bakımı yapılacak. 'Fırtına obüsleri burada üretiliyor.' Gene yalan. Yok böyle bir şey." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu'nun, "Alan olarak satılmaya kalksa 20 milyar dolar değeri var." dediğini dile getirerek, "Böyle müşteri bulsun da gereğini yapalım. Buradaki alan sadece kiralamadır ve kiralamayla da burasını BMC, 3 firma içinden çıkmıştır kiralamıştır." dedi.
"Lider kendi ufkunu, projesini kendisi belirler"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2021, 2053 ve 2071 hedeflerinin matematik bir olay olmadığını belirterek, meselenin koyulan hedefte sapmayı asgari orana indirmek olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu'nun, yapılan barajları inkar ettiğini dile getiren Erdoğan, "Denizin altında olduğu için Avrasya Tüneli'yle ilgili bir şey konuşamıyor. Geç oradan, onunla ilgili de söyle. Marmaray'la ilgili de bir şey söyleyemiyor. Çünkü, milyonlarca insan Marmaray'dan geçiyor. Belirli bir parti mensubuna bunlar yapılmadı. Bunlar tüm vatandaşlarımıza yapılmış olan eserler. Filistinlilerle ilgili BM'de hiçbir şey bahsetmediğimi söylüyor. Nitekim ayrı bir karede oradaki konuşmamdan görüntüler var. Türkiye'de Filistin meselesini bizim kadar savunan, bizim kadar mücadelesini, kavgasını veren bir başka siyasi parti yoktur. Bunu bu kadar açık ve net olarak söylüyorum. Sadece işin söz boyutunda değil her türlü Filistin meselesinde kardeşlerimizin yanında yerimizi aldık almaya da devam edeceğiz. Dün İsmail Haniye ziyaretimize geldi. Oturduk, konuştuk, dertleştik. 15 gün önce Halid Meşal'i kabul ettik, oturduk, konuştuk. Acaba kendilerinin böyle bir şeyi söz konusu oldu mu şimdiye kadar. Acaba Filistin'le ilgili Kılıçdaroğlu'nun söylediği bir laf var mı? Yok." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun, "Suriye'den gelenleri, tekrar Suriye'ye geri göndereceğiz." dediğini, mülteciler noktasında kapıların kapatılmasından yana olduğunu belirtti.
"Kılıçdaroğlu, yanıltılıyor mu, alenen hep beraber izlediğimiz şeyler hakkında da tam tersine cümleler sarf edebiliyor zaman zaman, yoksa başka bir durum mu söz konusu?" sorusu üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
"Lider kendi ufkunu, projesini kendisi belirler. Danışmanları varsa dinler, dinledikten sonra da onların doğru dürüst olanlarını adeta imbikten suyu sızdırır gibi sızdırır. Ama Kılıçdaroğlu, siyasetini yalan üzerine bina eden bir insandır. Hakikat düşmanlığı yapan bir insandır. Bunu da bilerek yapıyor. 'Bunun farkında değildi, şöyleydi, böyleydi' yok. Tüm bu yalanları bilerek yapıyor. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Marmaray, Avrasya Tüneli, Osman Gazi Köprüsü, İstanbul-İzmir yolu ortada. İzmir milletvekili bu adam. Sorun, İzmir'e kaç saatte gidilir, diye inanın bilmez. O yolu belki de hiç kullanmadı veya kullananlara da sormadı. Böyle bir eseri meydana getiren bu iktidara bu adamın ağzından hiç bir teşekkür duydunuz mu? Vereceği cevap nedir, 'Görevini yaptı.' Biz görevimizi yaptığımızın farkındayız da senin belediyelerin, her şeyinle yaptıklarını ortaya koysana. Bizim yaptıklarımızın açılış törenlerini yapıyorsunuz. Türkiye'nin dört bir yanında 6 bin kilometreden aldık bölünmüş yolları şu anda 26 bin kilometre bölünmüş yol var. Otoyollar, otobanlar hepsi ortada. Ama siyaset doğrularla yapıldığı sürece size güç katar. Yalan siyaset her şeyden önce demokrasimizin için de bir tehdittir. Siyaset itibarlı bir iştir. Ama Sayın Kılıçdaroğlu böyle bir şeyin hiçbir zaman içinde olmadı."
"Açtığım davaların hepsini kazandım"
Erdoğan, "Nasıl bir muhalefet olmasını isterdiniz?" sorusu üzerine, bu yapılanın tam aksi olan doğru muhalefetin yapılması gerektiğini söyledi.
Belki yapıcılığı olmasa da muhalefetin iktidara istikamet vermesi gerektiğini belirten Erdoğan, hakaret üstün hakaret yapıldığını, bunların kendisinin yanın da ailesine yönelik de olduğunu kaydetti.
Açtığı davaların hepsini kazandığını aktaran Erdoğan, "Yalan siyaseti yapıyor. Eleştiri başka bir şey hakaret başka bir şey. Ailenize varıncaya kadar girebiliyor. Türkiye'de muhalefet de çok ciddi yaralar alıyor. İngiltere'deki seçimi Boris açık ara kazandı. Muhafazakar demokrat. Muhalefetteki sosyal demokrat olan zat da kaybetti. Ben çekiliyorum dedi. Bizdeki sosyal demokrat beyefendi, genel başkan olduğundan bu yana girdiği her seçimi kaybeden kişi değil mi? Girdiği her seçimi kaybettiği halde bir gün kalkıp da insafa gelmedi. Kendi arkadaşları 'Girdin kaybettin, hala yola gelmiyorsun.' diyor. Öbür tarafta Corbyn, seçimi kaybedince hemen istifasını açıkladı. Bunlar yıllar yılı siyaset yapmadılar, tam aksine millet düşmanlığı yaptılar. Siyaset dışı vesayet unsurlarından medet umdular. Biz milletimizle el ele verip bu vesayet sistemini alt ettik. Böyle olunca bunlar şimdi yalan siyasetine başvuruyorlar. Bununla bir yere varılmaz. Bu millet hizmet bekliyor. Bu millet kendisine efendilik yapanlardan hoşlanmıyor. Yalancıdan da hoşlanmıyor. Biz dürüst olarak milletimize efendilik değil hizmetkar olmaya devam edeceğiz. inanıyorum ki milletimiz de kendisine hizmetkar olanlara gerekli desteği vermeye devam edecek." şeklinde konuştu.
"Külliyeye giden CHP'li" iddialarına ilişkin soru üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
"Sayın Kılıçdaroğlu, 'Ben bu saraya gitmem.' dedi ve bir kere Sayın Bahçeli, Kılıçdaroğlu grup olarak ikili, üçlü geldiler, bazı meseleleri orada görüşme fırsatımız olmuştu. Onun dışında kendisi sürekli zaten kimsenin saraya, külliye diyemiyor, 'Saraya gitmemesi gerekiyor.' diyor ve hiçbir CHP'li kalkıp da Külliyeye gelmiş değil. Sadece Sayın İnce partimizin genel merkezine cumhurbaşkanı adayı olduğu zaman geldi. Benim yanımda arkadaşlarım, onun yanında yine arkadaşları vardı. Bir nezaket ziyaretinde bulundu, görüşmemiz odur. Nezaket çerçevesinde bu görüşmemizi yaptık. O da saraya gelmiş değil. Onların diliyle konuşuyorum. Külliyeye gelmiş değil. Böyle bir durum söz konusu. Bunun zaten gizli, saklısı yok. Çünkü Külliyeye gelen bir CHP'li milletvekili olursa benim bunu gizlemekten kaçmak gibi derdim olmaz ki rahat rahat söylerim. Kaldı ki benim karakterimde Kılıçdaroğlu karakteri yok, cibiliyetim ona zaten müsaade etmez. Kendisinin hayatı bir defa tamamen yalan üzerine bina edildiği için işte Rahmi Turan'la ilgili söylenen ifadeler de kendini çok açık, net gösteriyor. Böyle bir şey zaten mümkün değil."
Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "kaçak saray" iddialarına değinirken "Danıştay'ın açık kararlarını defaatle biz ortaya koyduk, açıkladık. Böyle bir şeyin söz konusu olmadığı ortada. Ben burada kendime mi bir yer yaptım? Bu külliye kimin? Bu külliye milletin. Burası bizim şanımız, şerefimiz, milletimizin gücünü gösteren bir yer." dedi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin yanında ibadethanesi, 2 bin-2 bin 500 kişilik çok amaçlı salonu olduğunu anlatan Erdoğan, kütüphanenin açılışına ilişkin soruya, "Yakın. Şu anda müteahhit firma artık son çalışmalarını yapıyor." karşılığını verdi.
Erdoğan, kütüphanenin gençlerin hayatına ayrı bir renk katacağına inandığını ifade ederek, "24 saat açık olacak. 24 saat açık olmanın yanında orada gençlerimiz kek, simit, çay içerken hem kitaplarını okuyacak hem dersini çalışacak. Hedefimiz inşallah 5 milyon kitabı oraya sığdırmak. Elektronik ortamda da bütün bu eserler oraya kaydedilecek. İnşallah benzerini de İstanbul'da yapacağız. İstanbul'da da çalışmalarımız devam ediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığımız gerçekleştirecek." diye konuştu.
Kanal İstanbul projesi
Erdoğan, Kanal İstanbul Projesi başlatıldığı zaman dünyadaki bütün kanalları incelettiklerini dile getirerek, "Boğaz bizim için hukuki haklarımızı bile rahat kullanamadığımız bir hattır. Boğazda her an bir sıkıntı yaşayabilir miyiz? Zaman zaman yalılarımıza çarpan büyük tankerler, gemiler oluyor. Bizim Boğazı bundan kurtarmamız lazım. Öyle bir kanal yapalım ki bu kanal bizi birçok sıkıntılardan kurtardığı gibi, İstanbul'umuza yeni bir güzellik katsın. Çevreci bir kanal olsun. Çevreci bir kanal olmanın ötesinde burası bizim kontrolümüz altında olan bir kanal olsun. Bunun için bizi bağlayıcı herhangi bir şey söz konusu olmasın. İşte bu güzellik İstanbul'umuza ayrı bir zenginlik katacaktır. Bunun için bu adımı attık, şu anda birilerini ciddi mana da rahatsız ediyor. Niye rahatsız ediyor? Çünkü bunların bu ülkede bir dikili ağaçları bile yok. Böyle güzellikler olunca da dayanamıyorlar." diye konuştu.
Erdoğan, Kanal İstanbul'u yapacaklarına vurgu yaparak, "Yap-işlet-devret ile müşteri bulduk bulduk, aksi takdirde biz burayı milli bütçemiz ile yapacağız. Şu an da hazırlıklar son safhada, ihaleyi yapıp adımı atacağız. Görüşmeler var farklı ülkelerle ona göre adım atacağız. En az 6-7 yılı bulur ama her şeyiyle çok müstesna güzelliğe sahip, adından söz ettirecek olan bir proje. 22 kilometre Karadeniz'i Marmara'ya bağlayacak. Kısaltıyor tabii birçok şeyi o güzelliği de var."ifadesini kullandı.
"Sorunların sadece mevzuat değişikliği ile çözülmesi mümkün değil"
Kadın cinayetleri ve kadına şiddet konusuyla ilgili olarak Erdoğan, şöyle konuştu:
"Yargı reformu stratejimizi 30 Mayıs'ta açıklamıştık, hızlıca da uygulamaya geçtik. Bir yandan kanun değişiklikleri hazırlanıyor bir yandan idari faaliyetler yürütülüyor. Bu kapsamda 1. yargı paketi kanunlaştı. Bunu takip edecek başka mevzuat değişiklikleri de gündeme gelecek. Bu konuların tümü çalışmalar kapsamında değerlendiriliyor. Nerede eksik varsa onun üzerine gidiliyor. İktidara geldiğimiz 17 yılda kadın haklarının güçlendirilmesi konusunda çok önemli mevzuat düzenlemeleri yaptık. 2010'da yaptığımız anayasa değişikliği ile kadınlar için pozitif ayrımcılığı kabul ettik. Bunu uygulamaya koyduk. 2013'te aile mahkemelerini sistemimize dahil ettik. Türk Ceza Kanunu'nda kadına karşı şiddete ilişkin fiillerin yaptırımlarını artırdık. 2009'da kadın-erkek fırsat eşitliği komisyonunu kurduk. 2011'de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını kurduk, yoktu böyle bir bakanlık. 2012'de ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanunu biz çıkardık. Bu kanun çerçevesinde Aile Bakanlığımız bünyesinde 7 gün 24 saat esasında çalışacak şiddet önleme merkezleri kurduk. Sorunların sadece mevzuat değişikliği ile çözülmesi mümkün değil. Kurumlarımızın ortak faaliyetlerle yürütecekleri çalışmalar da bulunmaktadır.
Bu konuda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının koordinasyonunda önemli çalışmalar yapılmaktadır. Aile Bakanlığımız, Adalet, İçişleri, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarını bir araya getirerek, 2020 ve 2021 yıllarında yürütülecek çalışmaları acil faaliyet planı adı altında belirlemiştik. Burada bir hususun altını özellikle çizmek isterim. Elbette kadına şiddet olaylarında yargı ve adalet mekanizması hassasiyetle ve süratle harekete geçecektir. Bundan önemlisi bu olayların hiç vuku bulmadan önlenmesidir. Tabii yargı nereye bakıyor, olayın sonucuna bakıyor. Fakat kadına şiddet ile mücadelede önleyici politikalar üzerinde hassasiyetle durulması gerekiyor. Kadınların, eşlerin, annelerin kızların zalimliğe maruz kalmadan bir takım önlemlerin alınması gerekir. Onların şiddete maruz kalmadıkları bir ortam sağlamak şart. Bu konuda bütün toplumun 7'den 70'e eğitilmesi ve bilinçlenmesi gerekiyor."
Erdoğan medyanın şiddet olaylarını ele alış tarzından, örgün eğitime varıncaya kadar birçok alanda insanların da bilinçlendirilmesi gerektiğini aktararak, "Bütün kurumlarımızın hep birlikte bütün risk durumlarını tespit edip ortak çaba ile hareket etmesi gerekiyor. Burada bir konuda önem arz ediyor. Bakıyorsunuz bir kadın şiddete uğruyor, şiddete uğradıktan sonra bir karar veriliyor. İşte sürekli gelecek adli kontrolle serbest bırakılacak, işte böyle bir şeye ben tahammül edemiyorum. Olmaz böyle bir şey bunun bedelini ödemesi lazım. Girsin cezasını çeksin. Çünkü o adli kontrolle serbest bırakıldığı zaman o kadına tekrar aynı şeyi yapmayacağının bir garantisi var mı?" değerlendirmesinde bulundu.
Kaynak, AA