Gaziantep Üniversitesi Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, Suriye'deki iç savaş ve halen devam eden savaşın Filistin ve Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerine yansımalarını İLKHA'ya değerlendirdi.

Suriye'de yaklaşık 8 yıldır devam eden iç savaşta, terör şebekesi işgal rejiminin dışında kimsenin kârlı ve kazançlı çıkmadığını belirten Şeyhanlıoğlu, bu durumdan Müslümanların kendilerine ders çıkarması gerektiğini belirtti.

İşgalci terör rejiminin 1917 yılında İngiltere'nin ilan ettiği "Balfour Deklarasyonu" ile bu coğrafyaya yerleştirilen bir kama ve hançer olduğunu belirten Şeyhanlıoğlu, terör şebekesi işgal rejiminin bu bölgedeki tüm fitnelerin ve felaketlerin sebebi olduğunu söyledi.

 

 "Suriye iç savaşından en kârlı çıkan ülke israil oldu"

Suriye'deki iç savaşın yaklaşık 8 yıldır devam ettiğini ve Suriye kadar Filistin'e de zarar verdiğini ifade eden Şeyhanlıoğlu, "Aynı durum Mısır için de geçerlidir. Mısır'daki darbe Filistin davasına çok büyük zarar verdi. Türkiye bu süreçte Mavi Marmara gemisi diye bildiğimiz bir olay ile Filistin'deki drama destek olmaya çalıştı. Uluslararası sularda maalesef küresel güçlerin desteğiyle saldırıya ve akamete uğradı." ifadelerini kullandı.

Şeyhanlıoğlu, "Suriye iç savaşından en kârlı çıkan ülke israil oldu. Bunu hem Filistin topraklarında 1948 yılından bu yana mevcut olan işgalci konumunu güçlendirmekte kullandı hem de Filistin'in kalan son topraklarını başta Gazze şeridi olmak üzere ki Gazze dünyanın en büyük açık hava hapishanesidir. Gazze'de yaklaşık 2 milyon insan yaşıyor ancak en küçük bir insani haktan yararlanamıyorlar. Aynı durum Batı Şeria bölgesi içinde geçerlidir. Buralarda sürekli kalın ve yüksek duvarlar ördü. İnsanlar bir yerden bir yere, camiye geçmek için bile çok üst düzeyden destek almak zorunda kaldı. Dolayısıyla Suriye iç savaşında meydana gelen mülteci dramı, Suriye'deki israilin yapmış olduğu saldırılar her halükârda Filistin'e çok ağır darbeler vurdu." dedi.

"Beşar Esad 1967 yılından itibaren en çok israile destek verdi"

Şeyhanlıoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

"Irak savaşına kadar bu durumu götürmek lazım ve Irak'ın işgali sürecinde Filistin'in durduğu yer itibariyle maalesef Filistin davası İslam âleminin kutsal Kudüs ki bizim ilk kıblemiz diye bildiğimiz Kudüs başta olmak üzere Filistin topraklarını ve Filistin halkına çok ağır bir darbe vurmuştur. İsrailin bu süreçte kârlı çıkmasına sebep olmuştur. Suriye şu anki haliyle zaten yavaş yavaş Filistin'e dönüşmek üzere ve hatta Filistin'e de dönüştü diyebiliriz. Beşar Esad babasından itibaren yani 1967 yılındaki ihtilalinden itibaren en çok israile destek verdi. Enteresan olan da DAİŞ'te bu süreçte ortaya çıktığında israile bir tek taş bile atmadı, israile destek verdi." dedi.

"İslam dünyasındaki dağınıklık olmasaydı, israilin Filistin'de yaşama şansı olamazdı"

ABD'nin başına kim gelirse gelsin işgalci terör rejiminin politikalarının hiç değişmediğini vurgulayan Şeyhanlıoğlu, "Trump'ın ABD'nin başına gelmesiyle israili bu anlamda son derece güçlü kaldı. Başa kim gelirse gelsin israil politikası değişmiyor. Çünkü israilin arkasında küresel büyük güçler var ve bu güçler de israile bu şımarıklığı, terbiyesizliği ve hadsizliği yapma imkânı veriyor. Ama eğer İslam dünyasında bu dağınıklık olmasaydı, israilin Filistin'de yaşama şansı bir gün dahi olamazdı." açıklamasında bulundu.

İsrail hukuken de siyaseten de askerî açıdan da yalnızlığa ve yok olmaya mahkûm olduğunu dile getiren Şeyhanoğlu, "Ancak bu dağınıklık, bu iç kavgalar, Suriye benzeri İslam dünyasının kendi içinde çatışması israilin ömrünü uzatıyor ve bu durum maalesef bin yıl önceki Kudüs-Haçlı durumu ile aynıdır. O süreçte Selahaddin Eyyubi, öncelikle İslam dünyasındaki dağınıklığı topladı, ardından Hıttin Savaşı ile ilk israile son verdi. Süreç bugün de aynı durumdadır. Eğer İslam dünyasında Türkiye, Mısır, İran ve diğer ülkeler aralarında koordinasyonu sağlarlarsa israilin Filistin'e bu derece baskı yapma imkânı ve gücü yoktur ve olamaz. İsrailin çok fazla yaşama şansı da yok. İsrail şu haliyle sadece zulüm ile karşı tarafın yani İslam dünyasının Filistin konusundaki duyarsızlığı ile ayakta duruyor. Benim kanaatim, bu da çok fazla sürmeyecektir." görüşlerine yer verdi.

 "ABD'nin Kudüs'ü israil'in başkenti olarak tanıması kabul edilemez"

Terör rejimi israilin 1967 yılında Golan Tepeleri'ni işgal ettiğini ve Kudüs'ün de bu süreçte işgal altına girdiğini belirten Şeyhanoğlu, "Bu süreçte Mescid-i Aksa yakıldı, son süreçteki savaşlarda da Batı dünyasının, Rusya ve ABD'nin ittifakıyla ve sınırsız desteğiyle israil bugüne kadar geldi. Ama eğer İslam dünyası bu konuda küçük bir toparlanma gösterirse, israil içerisindeki siyonist olmayan milyonlarca Yahudi var. Bunların tek düşmanı Filistin'deki örgütlerdir. Yani İslam dünyasında toparlanma olduğu takdirde Batı Şeria ve Gazze'deki El-Fetih, İslami Cihad ve Hamas örgütleri arasındaki ittifak sağlandığı takdirde israilin çok fazla yaşama şansı yok." ifadelerini kullandı.

Şeyhanoğlu, "ABD'nin Kudüs'ü israilin başkenti olarak tanıması kabul edilemez ve yanlıştır. Aynı şekilde Golan Tepeleri'nin işgalini ve ilhakını tanınması da asla kabul edilemez. Çünkü Golan'da ve Kudüs'te tarihin hiçbir döneminde israilin toprağı ve başkenti olmamıştır. Böyle bir şey yoktur. Trump bunu Amerika içerisindeki Yahudi lobilerinin desteğini sağlamak için yapmıştır. Trump yapmış olduğu bir açıklamada Yahudilere yönelik, 'sizler çok zalim ve çok acımasızsınız. Siz bana oylarınızı vermek zorundasınız' diyor. Açıkçası bu süreç Filistin toprakları Amerika'nın siyasetine alet ediliyor." dedi.

"Kudüs insanlığın şehri olmalıdır"

Kudüs'ün bir an önce uluslararası bir şehir statüsüne kavuşturulması gerektiğini belirten Şeyhanlıoğlu, "Yani Kudüs öncelikle israilin de Müslümanların da ve Hristiyanların da olmasın. Kudüs tüm insanlığın olsun. Kudüs barış kelimesi ve selamet anlamına gelir. Kudüs bütün insanlığın, hiçbir askeri, hiçbir haramın işlenmediği bir şehre dönüştürülmelidir. Kudüs, israilin şehri değildir. Başkenti hiç değildir. Evet, 1967 savaşından itibaren Müslümanların elinden çıktı. Kudüs insanlığın şehri olmalıdır. Kudüs'te Hristiyanların ilk doğuş kilisesi, kutsal mekânları vardır, Müslümanların da malum ilk kıblesi vardır. Yahudilerin siyon tapınağı dediğimiz mekânları vardır. Dolayısıyla tavsiyem; Kudüs insanlığın şehri, insanlığın barış şehri olmalıdır. Kudüs'e bütün insanlar güven ve esenle girip çıkabilmelidir." önerisinde bulundu.

"Müslümanların başına bombalar patlıyor yine uyanmıyorlar"

200 yıldır İslam dünyasının üzerine ölü bir toprağın serpildiğini belirten Şeyhanlıoğlu, "Yani bu felaketlerin hiçbirisi maalesef İslam dünyasını uyandıramıyor. Irak'taki, Myanmar'daki, Doğu Türkistan'daki, Çeçenistan'daki, Bosna Hersek'teki durum Müslümanları uyandıramıyor. Bosna'nın katiline Nobel ödülü veriliyor. Bu anlamda Mehmet Âkif'in çok güzel bir şiiri var. 'Size ezanlar az geldi diye ötsün mü çanlar' diyor. Şimdi Müslümanların başına çanlar ötüyor yine uyanmıyorlar. Bombalar patlıyor yine uyanmıyorlar. Hâlbuki bunun yolu ve yöntemi çok basit. Elbette Batı dünyası kaşıyacak, görevini yapacak, terörist grupları kurup onları birbirine düşürecektir. Bu Batı'nın ve batılın görevidir. Ama bizim görevimiz; biz birbirimizle savaşamayız, İslami hareket, El-Fetih veya Hamas, Suriye'de bir Müslüman, Türkiye'de bir Kürt ile Türk, bir Pakistanlı ile bir Hindu Müslüman ise birbiriyle savaşamaz, değilse de savaşmamalıdır. Çünkü bu üçüncü dünya ülkelerinin hepsinin çıkarlarına yakındır." şeklinde konuştu.

"Bu bölgedeki bütün fitnelerin ve felaketlerin sebebi israildir"

İşgalci terör rejiminin 1917 yılında İngiltere'nin ilan ettiği "Balfour Deklarasyonu" ile bu coğrafyaya yerleştirilen bir kama ve hançer olduğunu belirten Şeyhanlıoğlu, "İsrail büyük emperyalist şirketlerin ileri karakoludur ve bu bölgedeki bütün fitnelerin, felaketlerin sebebidir. İsrail 1917 yılında 'Balfour Deklarasyonu' ile İngiltere tarafından bu bölgeye sokuldu, 1948 yılında bağımsızlığını ilan etti ve 1967 yılından şu ana kadar israil katlana katlana geldi. Sınırı ve duracağı yerde yok. Bayrağındaki haritadaki durumuna bakıldığında da sınırını Nil'den Fırat'a kadar tutuyor. Suriye'nin, Irak'ın üçe bölünmesi ve bu programların, DAİŞ gibi örgütlerin ortaya çıkması maalesef ASIS bile israil gizli, askeri, istihbaratın kısaltması olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla terör örgütlerinden bölge halklarının birbiriyle çatıştırılması maalesef israilin kuruluşundan sonra olmuştur." dedi.

Türkiye'nin bölgede ve İslam dünyasında medeniyet üretme kapasitesine sahip tek ülke olduğunu dile getiren Şeyhanlıoğlu, bundan dolayı Suriye iç savaşından bu yana Türkiye'de yaşanan gezi olayları, 6-8 Ekim olayları, bombalı saldırılar ve 15 Temmuz darbe girişimi ile karşı karşıya kaldığını belirtti.

"Bölgede ittifaklar kurmamız lazım"

Şeyhanlıoğlu, "Cumhurbaşkanımız, 'dünya beşten büyüktür, yeni bir dünya düzeni kurulmalı, yeni bir Türkiye ve Ortadoğu vardır' ifadelerini kullanırken açıkçası şunu yapıyor. Yeni bir Ortadoğu, yeni bir dünya ve yeni bir Türkiye var. Bu süreçte israilin de ve Batı dünyasının da kurguladığı devrimlerin bir daha olmaması için bu bölgenin artık yeniden formatlanıp, reformla ve rönesansla ayağa kalkması anlamına gelir. Bizim bunu yapmamız için ilk başta bölgede ittifaklar kurmamız lazım. Bu da en büyük acil ittifak Türkiye, İran, Pakistan ve Endonezya hattıdır. Bu kuzey hattının kurulmasına sonra şu anda Libya'daki mevcut Mütabakat Hükümeti'nden tutun Sudan ve Katar hattına kadar 'Arap hattı' diye tanımlayabiliriz, Tunus'u da buna ekleyebiliriz. Bu hat ikinci bir hat güvenli ve selametli bir hat zaten kuruldu. Dolayısıyla açıkçası çok güzel işaretler görülüyor. Yani kuzey ve güney hatta arası arasında çok güzel iki işaret görülüyor. Bu benim için çok ümit verici. İkinci ve üçüncü bir üst aşamaya geçildiği takdirde eminim ki israil bu taşkınlıkları yapamayacaktır. Bu bölgedeki saçma sapan gezi olayları, 6-8 Ekim olayları ve terör saldırıları bir daha olamayacaktır." şeklinde konuştu. (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)