Yeni Delhi
Babri Camisi'nin 6 Aralık 1992'de Hindu milliyetçileri tarafından yıkılmasına şahit olan ve açılan davalarda tanıklık yapan Hindistan'ın önde gelen foto muhabirlerinden Praveen Jain, "Savunma avukatları olay yerindeki varlığıma itiraz ettiklerinden ötürü mahkemece tanıklık etmek için çağrıldığım her zaman ifade veremeden geri dönüyordum." dedi.
Caminin yıkılmasından kısa bir süre sonra aralarında Hindistan Halk Partisi (BJP) lideri, partinin ve Hindu örgütlerin önde gelen isimlerinin bulunduğu 8 kişiye ve caminin üzerine çıkarak ellerindeki aletlerle mabedi yıkan "Hindu gönüllülerine" ayrı ayrı açılan davaların tanığı Jain, mahkeme süresince yaşadığı taciz olaylarını AA muhabirine anlattı.
Jain, kendisi gibi çok sayıda gazetecinin 6 Aralık'ta Faizabad'da (Ayodhya) olduğunu belirterek "Babri Camisi'nin yıkılmasından sonra başlayan davalar sırasında yaşanan gazetecilere yönelik taciz olayları sebebiyle belki de yıkıma tanık olan diğer foto muhabirleri konuşmuyor. Bana bu tacizler birçok kez yapıldı. Parti ve örgütlerin liderlerini temsil eden savunma avukatları anlamsız sorular soruyordu." ifadelerini kullandı.
Kendisinden, caminin bulunduğu Faizabad şehrine gittiğine dair kanıt istendiğini ve bu durumun yıpratıcı olduğunu kaydeden Jain, "Savunma avukatları olay yerindeki varlığıma itiraz ettiklerinden ötürü mahkemece tanıklık etmek için çağrıldığım her zaman ifade veremeden geri dönüyordum." diye konuştu.
Tanık olması 2 yıl sürdü
Jain, mahkemenin kendisini tanık olarak kabul etmesinin 2 yıldan fazla sürdüğü bilgisini paylaşarak "Aralarında işveren tarafından yazılan görevlendirme mektupları, tren biletleri ve otel makbuzları bulunan bir çanta dolusu belgeyi mahkemeye sunduktan sonra benim olay yerinde olduğumu kabul ettiler." dedi.
Tüm bunların, elinde yıkım gününe ait fotoğraflar bulunmasına rağmen yaşandığını kaydeden Jain, "Bir noktadan sonra baskıya ve aşağılanmaya maruz kalıyorsunuz." ifadesini kullandı.
Foto muhabiri, yıkım günü orada olduğuna ilişkin varlığını kanıtladıktan sonra dahi tacizlerin devam ettiğini vurgulayarak "Nihayet şahitlik yapacaktım, tanık kürsüsünün yanında duruyordum. Yaşlı bir savunma avukatı geldi ve beni taciz etti. Bağırıp protesto ettiğimde şikayette bulunmam istendi. Şaşırtıcı bir biçimde asıl davayı bırakıp benim taciz edilip edilmediğimi tartışmaya başladılar." diye konuştu.
"Avukatlar, bindiğim trendeki koltukların sayısını öğrenmek istediler"
Her duruşmada savunma avukatlarının tacizinin devam ettiğini belirten Jain, "Telefondan dahi taciz edildim. Bir defasında bir hakimin önünde bile açık seçik bir şekilde beni taciz ettiler." ifadelerine yer verdi.
Jain, Babri Camisi'nin yıkımına ilişkin çektiği resimler hakkında endişeli olduğunu dile getirerek "1992'de dijital kameralar yoktu. Çektiğim fotoğrafların negatiflerini yok olmamaları için arşivledim. Her duruşmada onları da yanıma alıyordum." dedi.
Tacizlerin davadan yıllarca sonra bile devam ettiğini kaydeden foto muhabiri, "İfadem 20 yıl sonra alınmaya başladığında avukatlar, bindiğim trendeki koltukların sayısını öğrenmek istediler. Hatta foto muhabiri bile olmadığımı, davadan çıkar sağlayan bir yalancı olduğumu kanıtlamaya çalıştılar." diye konuştu.
Yıkımın önceden planlandığına dair tek tanık
Jain, savcılığın davada çok sayıda foto muhabirini tanık olarak gösterdiğini işaret ederek birçoğunun mahkeme işlemlerinden uzak olmayı seçtiğini ve bazılarının bu süreç içerisinde vefat ettiğini aktardı.
Olay günü fotoğraf çeken ve yıkım anına şahit olan Jain, yıkımın önceden planlandığına ve gönüllülerin kendi başlarına hareket etmediklerine ilişkin kanıtlar sundu. Caminin yıkılmasının önceden planlanmış olduğuna dair tek tanık ve yıkımdan bir gün önce bir grup Hindu gönüllüsünün deneme çalışması yaptığını belgeleyen tek kişi Jain'di. Hindu gönüllülere ait kıyafetleri giyerek ve rozetler takarak bu fotoğrafları çeken Jain'in çalıştığı gazete çalışmaları yayımlamadı.
Yıkımdan bir gün önce karsevakların (Hindu gönüllüleri) bir prova düzenlediği bilgisini paylaşan foto muhabiri, "Bu çekimi yapan tek fotoğrafçıydım. Ellerinde çekiç, levye ve çeşitli aletler olan bazı erkekler toplandı. Eğitimi düzenleyenlerin yüzlerinde maske vardı. Açıkcası mühendislik bilgileri vardı. İyi planlanmış ve haritalanmış bir süreçti. Cami, teknik bir bilgi ve gözetim olmadan yıkılamazdı." değerlendirmesinde bulundu.
"Yerel polis Tanrı Rama adına slogan atıyordu"
Jain, yıkım günü yerel polisin davranışına ilişkin olarak, "Tanrı Rama adına slogan atıyorlardı. Kimse bize yardım etmedi. Hindu gönüllüleri gazetecileri dövdü ve muhabirlerin kameralarını parçaladı. Yerel polise gitmiş olsak kendimizi daha fazla tehlikeye atardık." ifadelerini kullandı.
Olay sırasında orada bulunan parti ve örgütlerin liderlerinden kendilerine yardım etmelerini istediklerini kaydeden Jain, "Liderler bizi görmezden geldi. Bizi dinlemediler bile. Herkes seviniyordu. Caminin yıkılmasını durdurmak için kimse girişimde bulunmadı." diye konuştu.
Son duruşmada mahkemenin, Babri Camisi'nin yıkılmasını suç olarak tanımlamasının içindeki adalet umutlarını yeşerttiğini vurgulayan Jain, "Geçen yıllar içerisinde bazen ne umut ne de suçlulara ceza verme isteği hissettiğim zamanlar oldu." dedi.