Memur-Sen Gaziantep Şube Başkanı Ahmet Gök, 1960 darbesi ve 12 Eylül 1980 darbesinden sonra art arda memurlara yönelik kılık-kıyafet yönetmelikleri, 28 Şubat döneminde başörtülü olan öğretmen ve öğrencilerin yaşadıkları, son zamanlarda başörtülü kadınlara yönelik artan saldırılar ve tesettürün bir türlü Anayasal güvence altına alınmaması ve CHP'li bazı belediyelerdeki sakal yasağı ile ilgili İLKHA'ya değerlendirmelerde bulundu.
12 Eylül darbeci zihniyetin onur kırıcı uygulamalarının halen yürürlükte olduğuna dikkat çeken Gök, 1980 askeri darbe ürünü olan kılık-kıyafet yönetmeliğinin kaldırılması gerektiğini ve insanların temel hak ve özgürlüklerinin yasalarla değiştirilemeyeceğini söyledi.
Son zamanlarda başörtülü kadınlara yönelik artan saldırılara tepki gösteren Gök, başörtüsünün inanç özgürlüğünün sembolü olduğunu belirterek, bu tür saldırıları yapanlara en büyük cezai müeyyidenin uygulanması ve saldırıların önüne geçilmesi gerektiğini belirtti.
"Kılık-kıyafet yönetmeliğinin artık kaldırılıp çöpe atılması gerekiyor"
1980 askeri darbesinden sonra yürürlüğe giren kılık-kıyafet yönetmeliğinin halen yürürlükte olduğuna dikkat çeken Gök, "Bu yönetmeliğin kaldırılması için tüm yetkililere en üst makamdan sesleniyoruz ve bu kılık-kıyafet yönetmeliğinin de artık kaldırılıp çöpe atılması gerekiyor. Çünkü 1980 askeri darbesini yapanların çıkardığı bir yönetmelik söz konusu. Bu yönetmelik, insanların ayakkabısından topuğuna, favorisinin uzunluğuna kadar karışan bir yönetmelik. Tamamen şekilci bir yönetmelik çıkarılmış. İnsanların ne giyeceğine ve nasıl giyineceğini ifade eden bir yönetmelikle karşı karşıyayız." dedi.
"Kamusal alan yalanı ile başörtüsü yasağını meşrulaştırmaya çalıştılar"
Memur-Sen'in 2013 yılında başörtüsü ile ilgili başlattığı "Özgürlük İçin 10 Milyon İmza" kampanyasını hatırlatan Gök, "Başörtüsünü yasaklayan bu yönetmeliğe bir tepki koymuştuk ve sivil itaatsizlik eylemi başlatmıştık. Başörtüsünün serbest olması için çok kısa bir sürede 12 milyon 300 bin imza topladık. Yani süreyi biraz daha uzatsaydık bu sayı daha fazla olacaktı. Çok kısa bir süre zarfında bu imzayı topladık, götürdük yetkililerin önüne koyduk, 'milletimiz hayatın her alanında başörtüsüne özgürlük istiyor' dedik. Bununla ilgili 'Birçok Avrupa ülkesinin nüfusundan daha fazla insan, başörtüsüne özgürlük istiyor ve dolayısıyla bunun bir an önce çıkması gerekiyor.' dedik. Derhal bir adımın atılması gerektiğini söyledik. Hemen adım atılmayınca biz de sivil itaatsizlik eylemi başlattık. Çünkü saçma sapan bir 'kamusal alan' yalanını uydurdular ve bunun üzerinden başörtüsü yasağını meşrulaştırmaya çalıştılar. Ama milletimiz bunu kaldırdı, çöp sepetine attı." ifadelerini kullandı.
"Sivil itaatsizlik eylemimizi sürdüreceğiz"
Başlattıkları sivil itaatsizlik eylemlerinin halen devam ettiğini anımsatan Gök, "Çünkü erkeklerde de sakal bırakmak isteyen olabilir. Özellikle kravat zulmü ile karşı karşıyayız. Hırvatlar bile kravatı icat ederken bu kadar zulüm aracı olacağını bilselerdi, belki kravatı icat etmezlerdi. Yani kravat takmak isteyen taksın, takmak istemeyen de takmasın. Bu yüzden erkeklere de bu kıyafet serbestliği gelinceye kadar sivil itaatsizlik eylemimizi sürdüreceğiz. Ben yetkililerin bir an önce bu kılık-kıyafet yönetmeliğini kaldırıp toplumun örfüne, geleneğine, göreneğine, dinine, inancına aykırı olmayacak bir yönetmeliğin getirilmesi ve mevcut yönetmeliğin değiştirilmesi gerekiyor. Bu konuda da aslında bir yönetmeliğe gerek yoktur. İnsanlar zaten ne ve nasıl giyineceğini biliyor. Dolayısıyla yetkililerin bu yönetmeliği bir an önce kaldırmasını ve değiştirmesini talep ediyorum. İnşallah bu çalışma bir an önce yapılır." şeklinde konuştu.
"Başörtüsü anayasal güvence altına alınmalıdır"
28 Şubat döneminde başörtülü kadınlara yaşatılan zulümleri de hatırlatan Gök, "Bizim bazı kanayan yaralarımız var. Toplum içerisinde de yara kaşımayı seven bir kitle var. Başörtüsü bizim gerçekten bir yaramız haline geldi. Özellikle 28 Şubat sürecinde yaşananlar, turnikelere sıkıştırılan kız çocukları ve mesleğinden atılan öğretmenler, son sınıfa gelmiş tıp okuyan tıp öğrencileri yani bu memlekette o kadar acılar yaşandı ki bizim için bu bir yaraya dönüştü. Şu anda da başörtülü kardeşlerimize yapılan saldırıları, bu yaramızı kaşımaya yönelik olarak görüyorum. Bunlar toplumu tekrar gergin hale getirmek isteyen kitleler. Bunların elinden bu yaraların alınması gerekiyor. Bu yaraların artık tamamen ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunun yolu da yasal düzenleme yapılmasıdır." diye konuştu.
"Başörtüsü inanç özgürlüğünün bir sembolüdür"
Gök, "Başörtüsü insanın en temel hakkıdır. İnsanların temel hakları da yasalarla zaten değiştirilemez, alınamaz, verilemez. Başörtüsü inanç özgürlüğünün bir sembolüdür. Dolayısıyla inancını yaşamak isteyen insanı yasa ile tertipleyemezsiniz. Çünkü böyle bir dünya yok. Zaten başörtüsü onun en temel hakkıdır. Dolayısıyla insanların birbirlerine saygılı olmayı öğrenmesi gerekiyor. Bu yaraları kaşıyanlara yönelik tedbirlerin alınması ve bu tür saldırıları yapanlara en büyük ceza-i müeyyidenin uygulanması gerekiyor. Çünkü toplumun yaraları kaşındırılıyor. Toplumu tekrar kutuplaştırma ve toplumu tekrar germe çabasındalar. Bu sebeple uyanık olmamız gerekiyor. Yetkililerin mutlaka bununla ilgili yasal tedbirler alması gerekiyor." dedi.
"Başörtülü bir kadın yoldan geçerken bile tahammül edemeyip saldırıyorlar"
Bir takım çevrelerin zihninde dine karşı önyargı ve bir düşmanlık olduğunu belirten Gök, "İnanca karşı bir düşmanlık var. İslam düşmanlığını içine oturtmuş kişiler, gruplar ve kitleler; bunu zaman zaman içlerine sığdıramayıp dışa vurdukları oluyor. Başörtüsüne ve başörtülü kardeşlerimize yapılan saldırılar bunun göstergesidir. İşte bir takım belediyelerde yaşanan kılık-kıyafet ile ilgili zulümler bunun göstergesidir. Yani İslami bir sembol gördüğü zaman dayanamıyorlar. Çünkü içlerinde bir düşmanlık var. Biz bu düşmanlığın öne/ortaya çıktığını görüyoruz. Başörtülü bir kadına, yoldan geçerken bile, tahammül edemeyip saldırıyorlar. Çünkü bazen 3-5 yerde aynı anda bu tür saldırılar olunca 'Bu provokasyonlar acaba belli bir yerden mi yönetiliyor?' sorusunu akıllara getiriyor. Bu yüzden yetkililerin ve bizim toplum olarak çok uyanık olmamız lazım. Çünkü yıllardır bu ülkeyi kutuplaştırıp, Sağcı-Solcu Alevi-Sünni ve Türk-Kürt gibi ayrımları gündeme getirerek, ayrılıklarımız üzerinden nifak oluşturmaya çalıştılar, nifak tohumu saçmaya çalıştılar. O yüzden bizim çok uyanık olmamız lazım. Acaba başörtüsü üzerinden, başörtülü kardeşlerimize yapılan saldırılar üzerinden bir kutuplaşma mı oluşturulmak isteniyor? Bu oyunlara gelmememiz ve uyanık olmamız lazım. Tabiki yetkililerin de bunları engelleyici tedbirleri alması lazım." uyarısında bulundu.
"Dinimiz asla bilimde ilerlemeye engel değildir"
Gök, "Başörtüsü insanın insan olmasından kaynaklı en temel haklarından bir tanesidir. Dolayısıyla bunu herhangi bir yasa ile yasaklayamazsınız. Şu anda başörtüsü kamuda, herhangi bir yerde yasak değil. 28 Şubat sürecinde, başörtüsü için 'Çağdaş kıyafet olmadığı ve Türkiye'nin ilerlemesine engel olduğu için karşıyız' gibi abuk sabuk ifadeler kullanılıyordu. Bunun çağdaşlıkla hiçbir alakası yok. Şu anki iktidar döneminde en büyük ilerlemeler yaşanıyor. Teknolojik alanda ve her alanda muazzam gelişmeler yaşanıyor. Başörtüsü de serbest… Dolayısıyla başörtüsü çağdaş, modern olmaya veya bilimde ilerlemeye engel değildir. Bizim dinimiz asla bilimde ilerlemeye engel değildir. Bizim dinimiz ilerlemeye, teknolojiye karşı olan bir din değil. Tam tersine bunu teşvik eden bir din ve 'İlim Çin'de bile olsa gidin alın.' diyen bir inanca sahibiz." diye konuştu.
"Kılık-kıyafet hususunda ayrımcılık yapanlara yaptırım uygulanmalıdır"
Son zamanlarda başörtülü kadınlara yönelik saldırıların çok yönlü saldırılar olduğuna da dikkat çeken Gök, son olarak şunları söyledi:
"Dolayısıyla bizim bu yanlıştan kurtulmamız gerekiyor. Bu yanlıştan kurtulursak, dine olan bakış açısı ve o yanlış algı düzelmeye başlar diye düşünüyorum. Biz, üstümüze düşeni yapmaya devam edeceğiz. Yetkilileri, kılık-kıyafet hususunda ayrımcılık yapanlara yaptırım getirecek çalışmalar yapmaya davet ediyorum. İnşallah bu ülkede tekrar kutuplaşmalar oluşturamayacaklar. Sağcı-Solcu, Alevi Sünni, Kürt-Türk gibi… ya da buna benzer yapay çatışmalar oluşturmayacaklar. Çünkü biz geçmişten ders çıkardık." (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)