FARUK KUZU – HABER YORUM
Din’in aslında, herhangi bir sorun bulunmasa da “Dindarlık kisvesi” altında işlenen bazı cürümleri Din’e mal ettikleri için olay yine İslam’a uzanmaktadır.
Bu olaylardan biri dün İstanbul Ataşehir’de yaşandı.
Olayın mağduru mahkemedeki ifadesinde şunları söylüyor:
“Kapıya gelip benden iplik istediler. Ben de bir yerleri sökülmüştür diye düşündüm. İplik almaya gittiğimde, evin içine girdiklerini gördüm. Oturdular ve ‘biz yan komşuyuz, kuran okutacağız. 20 yıldır çocuğum olmuyor. Hamileyim, buyur Kur'an’ımıza gel’ dedi. Daha sonra, kadınlardan yaşlı olan ‘Okuyan çocuğun kaza geçirecek, ölecek. Ben hocayım, bana malum oluyor’ dedi. Daha sonra benden bir yumurta getirmemi istedi. Yumurtayı getirince, ‘büyüyü bozacağım, kaza geçirmeyecek. Sende nazar var. Evde para, altın ne varsa getir okuyayım bereketlensin’ dedi. Ben önce ev kirasını getirdim. Ancak, ‘ben senin altının ve paranın olduğunu görüyorum. Onları da getir’ dedi. Onları da getirip bir bezin içine sarılı şekilde yaşlı olan kadına verdim. Okuduktan sonra para ve altınların bulunduğu bezi benim yatağımın başucuna koyduk. Yaşlı kadın, ‘okuduğumuz şeyi suya verelim de gitsin’ dedi. Biz mutfağa girince, diğer kadın da yatak odasına geçip para ve altınları almış. Biz mutfaktan çıktıktan sonra genç olan kadın, ‘gidelim, işimiz çok’ dedi.”
Anlaşılan hırsızlar ekip olarak çalışıyorlar ve bu da onların ilk vukuatları değil, yani profesyonel sayılırlar. Onlara bu rahatlığı veren asıl şey ise halkın “Dini inancındaki yanlışlar, bağnazlıklar ve batıl inançlardır.
Eminim ki dolandırıcılar bu konularda, dolandırdıklarından daha çok bilgiye sahipler. Öyle olmasa bu kadar rahat birinin evine gidip onu bu kadar rahat kandırabilirler miydi? Sahip oldukları İslami bilgileri halktaki batıl inançlarla harmanlayıp dertlere derman gibi sunmaları “Bal içinde zehir sunmaktan” pek farkı yok.
Ağaçlara çaput bağlamak, yıldırım düşen ağaçlara bez bağlayıp dilek tutmak, bazı türbe ve camilerin taşından duvarından medet ummak, Merhum İslam büyüklerinin kabirlerini dilek yerine çevirmek… gibi onlarca gayr-i İslami uygulama ne yazık ki toplumumuzda virütik hastalıklar olarak yaşamaya devam etmekteler. Halktaki batıl inançların meydana getirdiği zaaflardan istifade eden “Üfürükçüler- Tüfürükçüler” kendi piyasalarını oluşturup neredeyse bir sektöre dönüşecekler.
Din simsarlarına yönelen birçok insanın dini inançtan/ dini hassasiyetten ziyade “Tamahkarlıkla” bir şeylere ulaşmak gayesiyle hareket ettikleri gerçeği de göz ardı edilmemelidir.
Halktaki batıl inançlara ve yanlış yorumlara karşı başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, resmi ideolojinin tahribatından kendini korumuş olan İslami Camialar ortak bir dil üzerine çalışmalı, Din istismarının önüne öncelikle Dindar insanlar geçmelidirler. İnsanlar aydınlatılmalıdır. Bu konu tek başına hukuka havale edilemeyecek kadar önemlidir.