Şanlıurfa'da düzenlenen 3'üncü Ulusal Şanlıurfa Kitap Fuarı'na katılmak üzere Şanlıurfa'ya gelen Araştırmacı-Yazar Abdullah İmamoğlu, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanunun baştan sona fasit olduğunu vurgulayan İmamoğlu, bu yasalarla ailenin parçalanmak istendiğine dikkat çekti.
İslam'ın aileye büyük önem verdiğini belirten İmamoğlu, Aileyi; Allah ve Resulü'nün koruma altına aldığı bir kaleye benzetti.
Ailelerin parçalanmasının temelinde "Demokrasi"nin yattığını belirten İmamoğlu, İslam'ın hayata hâkim olmasıyla birlikte ailenin korunacağını vurguladı.
Aileyi, Allah ve Resulü'nün koruma altına aldığı bir kale olarak ifade eden İmamoğlu, "Bu yasanın ne kadar yaralar açtığını iliklerimize kadar yaşayarak hissediyoruz. Bugün boşanma oranlarının evlenme oranlarından çok daha fazla olduğu bir gerçektir. Bunu akıl sahibi kimse inkâr edemez. Hâlbuki İslam öyle bir ahkâmla aileyi düzenlemiştir ki 'Aile, Allah ve Resulünün koruma altına aldığı bir kaledir.' Yani aile bu kadar kutsaldır. Ailenin de İslam'da yeri bu anlamda çok önemlidir. Kadının kocasına vazifelerini İslam belirlemiştir. Kocanın da kadına yine vazifelerini İslam tayin etmiştir."
Avrupa'da kadın ve aile hakları ile ilgili "Veda Hutbesi"nden alıntılar yapıldığını belirten İmamoğlu, "Özellikle eğitim sürecinde yurtdışında bulunduğum için biliyorum; orada kadın haklarına ve aile hukukuna dair 'Veda Hutbesi'nden de alıntılar vardır. İslam kadına, kocasına karşı bazı görevler vermiştir. Yine kocanın da ailesine yönelik birtakım farzları ve yerine getirmesi gereken hususlar vardır. Görüyoruz ki; Müslümanların ailelerinin paramparça edilmesinin temelinde yatan şey; demokratik sistemin bizatihi kendisi, demokrasinin ve laik düzenin bizatihi kendisidir. Biz eğer ki sonuçları konuşur ama müsebbibi konuşmazsak vebal altına gireriz. Allah-u Teâlâ bu ilmin ve bilginin hesabını sorar." şeklinde konuştu.
"Demokrasinin ve laikliğin genlerinde sadece zulüm vardır"
İstanbul Sözleşmesinin gücünü demokrasi ve özgürlüklerden aldığına değinen İmamoğlu, "İstanbul Sözleşmesi; Müslüman aileleri parçalamak için var edilen bir maddedir. Bu madde gücünü; demokrasiden ve özgürlükten almaktadır. Kocanın kadına, kadının kocasına olan vazifelerinin husus ve esaslarını yerinden oynatarak, parçalamayı murat etmektedir. İnanın ki; demokrasinin ve laikliğin genlerinde sadece zulüm vardır. Dolaylısıyla ailelerin parçalanmasını istiyor olmaları da bundan kaynaklıdır. İstanbul Sözleşmesi, baştan sona fasittir. Adeta aileleri parçalayan bir dinamo vazifesi görüyor. Allah için bu hakikati Müslümanların gündemine taşımak lazımdır." diye konuştu.
"İstanbul Sözleşmesi aileyi koruyan bir madde değildir"
İstanbul Sözleşmesinin ailede oluşturduğu tahribatlara örnek veren İmamoğlu, "İstanbul Sözleşmesi uygulamada var olduğu müddetçe daha çok aileleri kaybetmeye devam edeceğiz. Düşünebilir misiniz? Bir haber sayfasında okumuştum. Kızını nahoş bir davranışla yakaladığından ötürü vuran ve onu tehdit eden baba cezaevindedir. Bu yasa çerçevesinde söylüyorum; siz eşinize karşı biraz sesinizi yükselttiğiniz zaman, sizin ailenize yaklaşmanıza müsaade edilmiyor. Bu sefer aileler yıkılıyor. Dolaylısıyla İstanbul Sözleşmesi, kadını ve aileyi korumak için değil, bilakis kadın üzerinden ve ailenin parçalanmasına kadar böyle hüsran dolu sonuçları doğurabilen bir maddedir. Bu hususa dikkat etmek lazımdır. Değişmesi için öncelikle tezahürü değil de sebebini, esas kaynağını bilmek lazımdır." ifadelerini kullandı.
"Kadınları Koruma Günü tamamen yalan ve saptırmacadır"
"Kadınları Koruma Günü" denilen etkinliğin tamamen aldatmaca olduğunu belirten İmamoğlu, "Müslümanların İstanbul Sözleşmesinin fasitliğini ortaya koymaları lazımdır. Ailenin temelinde dinamitleyen bir gerçek olduğunu Müslümanlar fark etmelidir. Yani 'aileyi koruyoruz, kadını koruyoruz' adı altında, Kadınları Koruma Günü (!) ilan edildi ama hepsi yalandır. Buradan çok net olarak görünüyor ki bu sadece saptırmacadır. Ajansınız vasıtasıyla haykıralım; bu tamamen saptırmacadır. Yani Kadınları Koruma Günü ilan edeceksin ama diğer taraftan da kadınların hayatlarını kirleten, onları meta gibi kullanan demokratik sistemin pazarlamasını yapacaksın. Bu sistem doğrultusunda Müslümanları idare edeceksin. Böyle bir dünya yok. Hem kadınları koruduğunuzu iddia edeceksiniz hem de var olan bir sözleşmeyle de aileleri yıkacaksınız." dedi.
"İslam hayata kâmil anlamda hâkim olmalı ki aileler ve çocuklar kurtulsun"
Ancak İslam'ın hâkim olmasıyla ailelerin kurtulacağının altını çizen İmamoğlu, "Ne yapmak lazım o zaman? Müslümanları asıl sebep olan etkene yoğunlaşmalarını sağlamak lazım. Demokrasi bizim hayatımızda var olduğu müddetçe, laiklik bizi idare eden bir sistem olduğu müddetçe birçok aileyi kaybedeceğiz. Çocuklarımızı kaybedeceğiz ve kaybetmeye de devam edeceğiz. Yıkılan ailelerin izdüşümlerini takip edin, sizi götüreceği yer 'Demokrasi'nin ta kendisidir. 12 yaşında alkol komasına girmiş bir gencin iz düşümlerini takip edin, sizi 'Demokrasi'ye çıkaracaktır. Paramparça olmuş aileleri takip edin, sizi mutlaka ve mutlaka 'Demokrasi'ye çıkaracaktır. Dolayısıyla Müslümanları asıl bu hale getiren sebebin 'Demokrasi' olduğu konusunda yoğunlaşmak ve hususi bir çalışma yapmak lazım. İslam, hayata hâkim olmalıdır. Sadece problemin ne olduğuna ilişkin söylemiyoruz, probleme alternatif çözüm olarak da diyoruz ki 'İslam hayata kâmil anlamda hâkim olmalı ki aileler ve çocuklar kurtulsun, nesillerimiz de Allah'ın razı olacağı bir ortamda yaşasın.' Bu hayatı bize nasip edecek olan da ancak 'Râşid Hilâfet Devleti'dir." ifadelerini kullandı. (Abdurahman Uğurlu-İLKHA)