HABER MERKEZİ

Gün geçmiyor ki aileyi dağıtmaya, parçalamaya yönelik bir uygulama yapılmasın. Her geçen gün aile kurumunun içi boşaltılarak, kadına istihdam açmak iddiasıyla çocuklar annesiz, yuvalar ailesiz bırakılıyor. 6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesi’nin aileye vurduğu darbeler yetmezmiş gibi şimdi de Avrupa Birliği’nin fonlarıyla ‘sigortalı anneler işe çocuklar kreşe’ projesi ile aileye bir darbe daha vurulacak. Annelerin çalışmasının önünü açan bu uygulama ile çocuklar bir kez daha yabancı kişilerin ellerine bırakılacak. Anne şefkati ve sevgisinden mahrum büyüyen çocukların oluşturacağı bir gelecek ne kadar ümit vadedebilir.

1.PERDE ANNELER İŞE ÇOCUKLAR KREŞE

AB’nin fonladığı proje kapsamında anneler evden koparılacak çocuklar ise kreşlerde anne sevgisinden mahrum yetişecek. Sosyal Güvenlik Kurumu’nca ( SGK) yürütülen proje, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) tarafından ortaklaşa finanse ediliyor. Proje kapsamında, sigortalı olarak çalışan annelere ayda 100 avro mali destek verilecek. Böylece, çocuğun bakımı ve eğitimi için yapılan masrafların bir kısmı karşılanacak. Projeye kayıt yaptırılan ilk ay için ise bir defaya mahsus olmak üzere kırtasiye giderleri için ayrıca 100 avro ödenecek. Aylık 100 avro tutarındaki mali destek ödemeleri 24 aya kadar alınabilecek. Çocuk 72 aylık olunca veya ilkokula başladığında mali destek ödemesi sona erecek. Toplam mali destek tutarı kadın başına 2 bin 500 avroyu bulacak.

PEKİ, 2. PERDE ANNELER HUZUREVİNE Mİ OLACAK?

Bu projelerin tahribatı elbette ilk zamanlarda kendini göstermeyecektir. Ancak zamanla bu projelerin aileye, topluma, toplumsal değerlere nasıl darbeler vurduğuna şahit olabiliriz. Annesinden, anne sevgisinden, şefkatinden ayrı yetişecek bir çocukta elbette ‘aile-anne’ mefhumunun bir önemi kalmayacak ve bu çocuklar anneleri yaşlandıklarında kendileri için bir sorumluluk hissetmeyecek. Bugün annesinin kreşe bıraktığı çocuklar yarın annelerini huzurevlerine bırakmaktan geri durmayacak.

BATIDA AİLE MÜESSESİ NEREDEYSE TAMAMEN DAĞILMIŞ DURUMDA

Uygulamayı gazetemize değerlendiren HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Dr. Aydın Gök şöyle konuştu; “Son zamanlarda Avrupa Birliği’nden ülkemizde kadın istihdamını artırma adına karşılıksız fonlara ağırlık verildiğini görüyoruz. Bunu da bizzat resmi ağızlardan bir ihsanmış gibi duyuyoruz. En son Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Avrupa Birliği Delegasyonunun, çocuklarını kreş veya gündüz bakımevine gönderen sigortalı çalışan 10 bin 250 kadına, her ay 650 lira civarında destek sağlayacağını açıkladı. Bakınız eşlerden birinin veya her ikisinin çalışmadığı, işsiz olduğu ailelere yardımda bulunulmuyor. Gaye ekonomik sıkıntı yaşayan ailelere veya çocuklarına yardımcı olmak değildir. Kendilerinde aile müessesi neredeyse tamamen dağılmış durumda. Aile kavramı yozlaşmış, çökmüş durumda. Evlilik oranları ciddi manada azalmış, bunun yanında evlilik dışı doğum oranları % 40’ları geçmiştir. Aile ve sosyal politikalar konusunda tamamen bir çıkmazla karşı karşıya olan Batı, bize yol gösterici olamaz. Ainstein’in dediği gibi ‘Sorunlar, onları üretenlerin mantığı ile çözülemez’”

EVLENMEYİ KOLAYLAŞTIRIP, BOŞANMALARI ZORLAŞTIRALIM

“Ülkemizde de son zamanlarda aile müessesi çatırdıyor.” diye konuşan Gök, “Evlenme oranları azalıyor, boşanma oranları ise giderek artıyor. Eğer doğru bir şeyler yapılacaksa; evlenmeyi kolaylaştırıp, boşanmaları zorlaştıralım. Bu konuda Avrupa Birliği, evlenmek isteyip de maddi imkânsızlıktan evlenemeyen gençlere fonlar ayırsın. Gençleri evliliğe teşvik edelim. Boşanmalara götüren ve boşanmaları kolaylaştıran sebepleri ortadan kaldırmaya çalışalım. Aileden sorumlu bakanlık ise adeta bunun tersini yapmaya çalışıyor. Bariz birkaç örnek vermek gerekirse; milyonlarca gencimiz iş bulamazken ve sırf bu yüzden evlenmeyi erteliyorken, hükümet; Avrupa’nın da maksatlı ısrar ve teşvikleriyle kadın istihdamını artırma derdindedir. Oysa kültürümüzde evin geçimi öncelikle erkeğe veya kocaya aittir. Kadının beyanı esastır. Kadının kocasından şikâyetçi olması durumunda erkeğin kendini savunmasının bir kıymeti yoktur. Delil aranmaz deyip kadının kocası aleyhindeki bir ifadesiyle koca uzaklaştırılma cezası alabilmektedir.” İfadelerini kullandı.

KADINA ŞİDDETİ ÖNLEME ADINA ERKEĞİ,( KOCAYI, BABAYI) İTİBARSIZLAŞTIRMAYA ÇALIŞAN KAMPANYALARI TEŞVİK EDİLİYOR

Bu uygulamaların getirdiği sorunlara dikkat çeken Gök, “Kanunda belirlenmiş evlilik yaşından birkaç gün erken evlilik yapmış gençler cezalandırılıp tecavüzcülerle aynı koğuşa atılıyorlar. Allah’ın emri, peygamberin sünneti, ailelerin onayı ile evlilik akdini yerine getirmiş olan binlerce genç cezaevlerine atılmış, çoluk çocuk on binlerce aile mağdur edilmiştir. Bir yandan evlilik oranları azalıyor, gençler evliliği erteliyor diyoruz. Öte yanda evlenen gençleri cezalandırıyoruz. Kadına şiddeti önleme adına erkeği,( kocayı, babayı) itibarsızlaştırmaya çalışan kampanyaları teşvik ediyor, eşleri birbirlerinin rakibi, düşmanı gösterme çabalarına destek veriyoruz. Eşlerin sudan bahanelerle boşanabildiği, mahkemelerin bir celsede boşanma kararı verdiği bir zamanı yaşıyoruz. Bunda erkeğin boşadığı eşine ömür boyu ödemek zorunda kaldığı nafaka da etkili olmaktadır. Boşanacak kadın;  ailesini bir arada tutma, yuvasını dağıtmama, çocuklarının yaşayacağı mağduriyetleri düşünme yerine haksız yere, ömür boyu alacağı nafakayı düşünüp bir çırpıda boşanma kararı verebilmektedir.” dedi.

ANA ŞEFKATİNE MUHTAÇ ÇOCUKLAR KREŞLERE MAHKÛM EDİLMEKTEDİR

Anne şefkatine muhtaç çocukların kreşlere mahkum edildiğine dikkat çeken Gök son olarak şunları söyledi; “İnsanları “haz toplumu” haline getiren kapitalizm; kanaat ve şükür gibi değerleri zayıflatıp, israfı ve lüksü bir ihtiyaçmış gibi alıştırdı, kabul ettirdi. Toplumda, eşlerin ikisi de çalışmadı mı aç kalınır gibi bir düşünce hâkim maalesef. İfsat projelerinin de teşviki ile ihtiyacı olmayan ailelerde de kadının evinden ve çocuklarından uzaklaştırılıp, kadının fıtratına uymayan işlerde çalıştırılması teşvik ediliyor. Ana şefkatine, ana kucağına muhtaç olan bebek ve çocuklar da kreşlere, gündüz bakımevlerine mahkûm edilmektedirler. Biz de diyoruz ki; ciddi bir ihtiyaç olmadığı halde, israf ve lüks yaşam özentisi ile çocuklarından şefkat ve merhameti esirgeyip bu gün için onları kreşlere, bakımevlerine bırakan anne ve babaları üzülerek söyleyelim ki, yarınlarda doğal olarak huzurevleri, yaşlı bakımevleri bekliyor. En acı olanı, sürüyü teslim ettiğimiz bizden olan çobanın, sürüyü bizzat kendisinin kurtlara teslim etmesidir. Sözde muhafazakâr olan sorumlu bakanların aile kurumunu daha da zayıflatıp, kadına şiddeti artırmaktan başka bir sonuç getirmeyen İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı sözde “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi”  niyetli kanunların uygulanmasında ısrar etmeleri toplumun hayrına olamaz. Üstelik Sayın Cumhurbaşkanının “Aklıselim, kalbi selim, zevki selim sahibi bireyler yetiştirmeliyiz.”  Ve  “İstanbul sözleşmesi nas değildir” sözlerine rağmen…”