Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği tarafından Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen MÜSİAD Vizyoner’19 adlı programa katılarak bir konuşma gerçekleştirdi.
Konuya verdikleri önem doğrultusunda, yeni yönetim sistemine geçerken Cumhurbaşkanlığı bünyesinde Dijital Dönüşüm Ofisi kurduklarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, amaçlarının; siber güvenlikten millî yazılımlara, kritik altyapıların korunmasından büyük veri ve yapay zekâ gibi alanlara kadar konuyla ilgili tüm başlıklardaki çalışmaları takip edip desteklemek olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü: "Özellikle eskiden e-Devlet çatısı altında verilen hizmetleri çok daha genişleterek Dijital Türkiye Platformu’nda bir araya getirdik. Biz dijitalleşmede her ne kadar hızlı hareket ediyorsak da, teknoloji bizden çok daha hızlı ilerliyor. Hükûmete geldiğimizde ülkemizde toplam 3 bin geniş bant internet abonesi vardı. Bugün Türkiye’de 75 milyonun üzerinde geniş bant internet abonesi bulunuyor. Mobil telefon abonesi sayısı 23 milyondu, bugün 82 milyonun üzerine çıktı. Fiber hat uzunluğumuz 81 bin kilometreydi, bugün 364 bin kilometreyi geçtik. Ancak bu fiber hat konusunda yavaş gittiğimizi görüyoruz. Firmalarımızın fiber hat yatırımını hızlandırması gerekiyor. Aksi takdirde 5-G teknolojisini etkin bir şekilde kullanamayız. Fiber hat yatırımları konusunda engel çıkartanlar karşılarında bizzat beni bulacaklarını bilmelidirler. Ülkemizdeki e-Devlet veya Dijital Türkiye kullanıcı sayısı 44 milyonu geride bıraktı."
Uzay teknolojisinde devrim niteliğinde adımlar attıklarını ve Türkiye Uzay Ajansı’nı kurduklarını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türksat 4-A’yı 2014’te, Türksat 4-B’yi 2015’te uzaya göndermiştik. İnşallah Türksat 5-A’yı önümüzdeki yıl, Türksat 5-B’yi 2021’de uzaya yolcu ediyoruz. Asıl önemlisi, 2022 yılında yerli haberleşme uydumuz Türksat 6-A’yı devreye almış olacağız. Türkiye 3-G teknolojisine 2009’da ve 4,5-G teknolojisine de 2016’da geçmişti. Hedefimiz uçtan uca yerli ve millî 5-G haberleşme teknolojisini 2021 yılında hizmete sunmaktır. Görüldüğü gibi oldukça iyi gidiyoruz. Eksiklerimiz ve aksaklıklarımız hâlâ olmakla beraber, dijital dünyayı yakalama konusundaki kararlılığımız tamdır." dedi.
İSEDAK Başkanı sıfatıyla misafirlerine "Güzel İstanbul’umuza hoş geldiniz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın dört bir yanındaki mazlum ve mağdurlara, Mekke’ye, Medine’ye, Kudüs’e, Filistin’e selamlarını iletti.
Dün Arnavutluk’ta yaşanan depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Arnavutluk Başbakanı Sayın Edi Rama ile dün iki telefon görüşmesi yaptığını kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bize düşen bir şey var, burada bir âdeta donörler toplantısının adımlarını atmamız, zira bütün bu yıkılan binalarla alakalı Arnavutluk’un yanında yer almamız inanıyorum ki biz, özellikle İslam Kalkınma Teşkilatımızın da görevi olsa gerek. Bu adımı atmamızın çok çok faydalı olacağına inanıyorum, aynı zamanda bu bizim zaten bir kardeşlik görevidir, bu adımı atmakta fayda var diye düşünüyorum." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin süratle Arnavutluk’a Kızılay ve AFAD aracılığıyla yardımlarını gönderdiğini, göndermeye devam ettiğini belirterek, "Daha önce birçok kez büyük depremlere maruz kalmış bir ülke olarak Arnavutluk’un çektiği acıyı çok iyi anlıyoruz." diye konuştu.
"Batılı silah tüccarlarının sattığı silahların akıttığı kanların çoğu Müslüman kanıdır"
İslam Âlemi’nin terörden iç çatışmalara, mezhep taassubundan asabiyete, cehalete kadar pek çok tehditle yüzleştiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Bunlara Batıda yükselen İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı gibi yenileri ekleniyor. Özellikle azınlık olarak başka ülkelerde yaşayan kardeşlerimiz için inançlarına uygun bir hayat sürmek giderek zorlaşıyor. Neye ve kime hizmet ettiği aşikâr olan terör örgütleri camilerimizi, okullarımızı, pazar yerlerimizi kan gölüne çeviriyor. Açlık, fakirlik, kuraklık ve gelir adaletsizliğinin en yoğun hissedildiği ülkeler ne yazık ki yine İslam ülkeleridir. Gıda açığı bulunan dünyanın düşük gelirli 54 ülkesinden 28 tanesi İslam İşbirliği Teşkilatı üyesidir. İslam ülkeleri olarak dünya nüfusunun yüzde 24’üne sahipken, küresel ticaretin sadece yüzde 9,7’lik kısmını temsil ediyoruz. Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatımızdaki payı yüzde 4’ü bile bulmuyor. Müslümanlar olarak üzerimize serilen ölü toprağından hâlâ kurtulabilmiş değiliz."
İslam Âlemi’nin vahdet olamadığı, kenetlenemediği için kolayca manipüle edilebildiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sahip olduğumuz ekonomik güce, nüfusa, imkânlara rağmen aynı ortak paydada buluşamadığımız için uluslararası arenada sözümüz yeterince dinlenmiyor. Coğrafyamıza baktığınızda göreceğiniz çoğunlukla dramdır, acıdır, kavgadır. Suni gündemlerle enerjisini heba eden 1,7 milyarlık muazzam bir kitledir. Batılı silah tüccarlarının sattığı silahların akıttığı kanların çoğu Müslüman kanıdır. Adında İslam olan taşeron terör örgütlerinin katlettiği insanlar yine ekseriyetle Müslümanlardır." değerlendirmesinde bulundu.
"Söz konusu Müslümanlar olunca acı çekenler sadece birer fotoğraf karesi olarak görülüyor"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, günümüz dünyasında Müslüman kanı, canı kadar ucuz bir meta bulunmadığının, Suriye, Filistin, Yemen, Gazze, Somali, Arakan, Afganistan, Türkistan ve Libya’da acı ve dramlar yaşandığının altını çizerek, "Söz konusu Müslümanlar olunca ölenler, zulüm ve acı çekenler birer can olarak değil, maalesef sadece birer fotoğraf karesi olarak görülüyor." ifadesini kullandı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibi görevi küresel barış ve istikrarı korumakla mükellef kurumların acziyetinin bu yaşananlarda çok büyük payı bulunduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
Bu yapılar adaleti ve hakkaniyeti ayakta tutmak yerine, beş daimi üyenin çıkarına ve keyfine göre kararlar almaktadır. İslam dünyası dâhil tüm insanlığın kaderi Konsey üyesi beş ülkenin insafına terk edilmiştir. İslam Âlemi’nin kendi geleceği, kendi istikbali üzerinde özgürce karar alma ve uygulama hakkı yoktur. Dikkat edilirse, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri, daimi üyeleri kastediyorum, beş tanesinin içinde bir tane halkı Müslüman olan ülke de yoktur. İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından inşa edilen bu adaletsiz sistemin, ilanihaye devam etmesi mümkün değildir. Uluslararası güvenlik mimarisinin günümüzün şartlarına göre yeni baştan düzenlenmesi, bir tercih olmaktan çıkmış, zorunluluk hâlini almıştır.
Türkiye olarak her fırsatta ve zeminde dillendirdikleri "Dünya 5’ten büyüktür." çağrısının gerisinde bu gerçeklerin bulunduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası toplumun artık bu hakikatlerle yüzleşmesi gerektiğini, adım atmakta geç kalınan her gün küresel adaletsizliğin derinleşeceğini sözlerine ekledi.
BM Güvenlik Konseyi’nin 15 geçici üyesi arasında Müslüman ülkeler yer alıyor diye kendilerini kandırmanın yersiz olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Geçici üyenin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ne hükmü var, herhangi bir idaresi var mı? Yok. Her şey bu beş daimi üyenin, hatta bunların içerisinde bir tanesinin iki dudakları arasında, onlar ne derse o, bunun dışında bir şey yok, kendimizi aldatmayalım" dedi.
"Etrafımızı kuşatan zulümler karşısında hiçbir şey olmamış gibi davranamayız"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı, İslam Kalkınma Örgütü gibi kuruluşların da artık gücünün farkına varması gerektiğini belirterek Bosna, Ruanda, Irak, Suriye, Filistin, Myanmar’da acılara çare bulamayan Birleşmiş Milletlerin insanlığın sorunlarına çözüm getiremeyeceğine vurgu yaptı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yapısının dünya nüfusunun coğrafi ve dinî dağılımı göz önünde bulundurularak yeniden belirlenmesi çağrısını yineleyerek İSEDAK üyelerinden bu çağırısına destek isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu: "Mağduru olduğumuz bu vahim tablo sizin, bizim, hepimizin yükünü daha da ağırlaştırmaktadır. Müslümanlar her türlü şart altında adaleti, hakkaniyeti ve başarışı savunmak zorundadır. Bizler bir kötülük gördüğümüzde önce elimizde, sonra dilimizle, bunu yapamadığımız takdirde ise kalbimizle buğz ederek o kötülüğe karşı çıkmakla mükellefiz. Rabbimizin mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim’deki emirleri gayet açıktır, Allah adaleti, iyiliği, doğruluğu, yardımlaşmayı emrediyor; çirkin işleri, kötülüğü ve haksızlığı yasaklıyor. Evet, bu ilahi emirleri açıkça ihlal eden hiç kimse İslam’a hizmet edemez, Müslümanlara değerli kardeşlerim, hizmet edemez. Bu noktadan hareketle, etrafımızı kuşatan zulümler karşısında hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. Şahit olduğumuz bir hukuksuzluğu başkaları gibi uzaktan seyredemeyiz. Karanlığa kızmak, yardımı yabancılardan beklemek yerine, o karanlığı delecek bir mum yakmak mecburiyetindeyiz."
Müslümanlar olarak 21.yüzyılın adalet savunucuları olmak zorunda olduklarını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kardeşliği sadece sözde bırakmamalı, teknik, ticari, ekonomik, kültürel, sosyal tüm boyutlarıyla hakiki manada hayata geçirmeliyiz. Bunun için elimizdeki imkânları kurum, kuruluş, örgütleri en iyi ve en efektif şekilde kullanmanın yollarını aramalıyız" ifadelerini kullandı.
"İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı batı toplumlarında âdeta bir veba gibi yayılıyor"
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 56 üyesi ve beş gözlemci üyesiyle Birleşmiş Milletlerden sonraki en büyük ikinci uluslararası örgüt olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin kuruluşundan bu yana Teşkilatın faaliyetlerinde aktif yer aldığını, Teşkilatın güçlenmesi, daha etkin olması için çaba gösterdiğini söyledi.
"Tepki gösterilmeyen her zulüm, zalime cesaret vermekten başka bir işe yaramayacaktır" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Filistinlilerin hayat, mülk ve çalışma haklarına saygı duymayan israil bölgeyle beraber tüm dünyanın geleceğini tehlikeye atıyor. Üç dinin kutsal şehri Kudüs’ü yağmalayarak sadece kendi inançlarının merkezi hâline getirmeye çalışanlar çok büyük bir yanlışın içindedir. Batılı ülkelerin israili bu derece şımartmaları bilerek veya bilmeyerek gerilimi körüklemekten başka hiçbir işe yaramıyor." dedi.
İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığının Batı toplumlarında âdeta bir veba gibi yayıldığına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Lafa gelince demokrasiyi ve insan haklarını kimseye bırakmayanlar kendi topraklarında Müslümanların ve göçmenlerin taciz edilmesi karşısında üç maymunu oynuyor. Peygamber Efendimizin Aleyhissalatu Vesselam şahsı manevisine yönelik hakaretler düşünce özgürlüğü parantezine alınıp kapatılmak isteniyor. Bizim vatandaşlarımızın da hayatına mal olan ırkçı katliamlar ‘dönerci cinayetleri’ gibi lakayt ifadelerle önemsiz hâle getiriliyor. Bu saldırılara karşı ortak bir tavır sergilemezsek korkarım ki Müslüman diasporayı çok daha karanlık bir gelecek beklemektedir." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığı sırasında Christchurch terör eyleminin ardından bazı adımlar attıklarını, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın zirve dönem başkanı olarak acil İcra Komitesi’ni toplantıya çağırdıklarını, Birleşmiş Milletlere ve diğer uluslararası ve bölgesel örgütlere 15 Mart’ın İslamofobyaya Karşı Uluslararası Dayanışma Günü olarak kabul edilmesi çağrısında bulunduklarını anlattı.
Teşkilatın 12’nci 10 yıllık eylem planının kabulüyle başlayan Türkiye’nin zirve dönem başkanlığında pek çok önemli mekanizmanın temellerini attıklarını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan; gençlik stratejisi, istişareyi kadın konseyi, arabuluculuk temas grubu, üye ülkelerin ulusal Kızılay dernekleri ağı, polis iş birliği ve koordinasyon merkezi gibi çalışmaların bunlara örnek olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin dönem başkanlığında desteğini veren, sorumluluktan kaçmayan üye ülkelere şükranlarını sunarak 14’üncü zirveyle dönem başkanlığını 2021 yılına kadar üstlenen Suudi Arabistan’a başarılar diledi. (İLKHA)