Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü programında katılımcılara hitap etti.
Konuşmasında, "Mahrem alan, şiddetin uygulanmasına zemin olduğu anda, insan hakları ihlali başlamış olur. Unutmayalım ki ahlak insani bir fazilettir. Cinsiyetten bağımsızdır. Başkasının ahlakından sorumlu olmak kimsenin görev tanımı değildir. Tüm bu yanlışlar, biyolojik bir cinsiyet olan erkek olma halini, adeta bir erkeklik ideolojisine çeviriyor. 6284 sayılı kanun ile sadece şikâyetle dahi uzaklaştırma kararı aldırarak kendilerini ilk anda koruyabiliyorlar." şeklindeki cümleleri tepkilere neden oldu.
Yeni Akit gazetesi yazarı Ali Karahasanoğlu, bugünkü köşe yazısında "Emine Hanım’ın konuşmasındaki, 'Mahrem alan, şiddetin uygulanmasına zemin olduğu anda, insan hakları ihlali başlamış olur.' cümlesi neyi amaçlıyor?" diye sordu.
Karahasanoğlu'nun, bugünkü köşe yazısının tamamı:
25 Kasım, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" imiş.
İthal tüm "gün"lerde olduğu gibi, bu günde de karanlık operasyonlar var.
Kadınlar toplanıp, "Şiddete hayır" diyecekler..
Ama arada, "Beden benim değil mi, size ne" deyip, kürtajı hak gösterecekler..
"Kürtaj"ın da aslında bir "şiddet" olduğunu gizlemeye çalışacaklar..
Kendilerine ihtiyaçları olsa da, olmasa da, çalışma özgürlüğü isteyecekler.. Bunun ekonomik bağımsızlık için gerekli olduğunu söyleyecekler..
Ama bu arada..
Çocukları kreşe bırakıp, onları anne şefkatinden uzaklaştırarak, manevi şiddete maruz bıraktıklarını görmezden gelecekler..
Konu hayli çetrefilli..
Ama bu çetrefilli konuya, bir de Cumhurbaşkanı’nın eşi Emine Erdoğan, hem de Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın da bulunduğu bir ortamda, bir konuşma ile müdahil olunca..
Belki de, günlük tartışmaların yoğunluğu içinde, Emine Hanım’ın kendisinin hazırlamadığı bir konuşma metni ile, 25 Kasım etkinliği düzenlenince..
Bakın neler denilmiş neler..
Mahrem alan, şiddetin uygulanmasına zemin olduğu anda, insan hakları ihlali başlamış demektir.
Feministlerin çok güzel kıvırıp, gündemimize soktukları, "Fiziki şiddet" diye söze girip, sonrasında "Ekonomik şiddet", "Psikolojik şiddet" diyerek, "şiddet kavramı"nı çeşitlendirip, soyut bir düzleme taşımalarındaki çarpıtmanın tesiri ile, maalesef dindar kesim de nihai noktada sözün nereye gittiğini farketmeden, konuşuyor da konuşuyorlar..
Hemen belirtelim..
"Fiziki şiddet" olan yerde, Müslüman şiddeti savunmaz..
Buraya nokta..
Ama..
Şiddeti, somut bulgusu olan "fiziki şiddet"in ötesinde, ekonomik şiddet, psikolojik şiddet gibi boyutlara taşıdığınızda, hem olayı ekseninden çıkartmış oluruz..
Hem olayı, hepimizin karşı çıktığı fiziki şiddetten bambaşka bir yere taşımış oluruz..
Hem de..
Karşı çıkmamız gereken "fiziki şiddete" zemin hazırlamış oluruz..
Emine Hanım’ın konuşmasındaki, "Mahrem alan, şiddetin uygulanmasına zemin olduğu anda, insan hakları ihlali başlamış olur" cümlesi neyi amaçlıyor?
"Mahrem alan" kavramına ne gerek var?
Fiziksel şiddet, yasaktır..
Nokta..
Olayın içine, "mahrem alan" kavramını da katıp, ardından şiddetin insan hakkı ihlali olduğunu söylediğimiz an, tam da yukarda belirttiğimiz, feministlerin oyununa gelmiş oluruz.
Eğer kastımız "fiziki şiddet" ise.. "Söz konusu olan şiddetse kol kırıldığında yen içinde kalamaz" cümlesine ne gerek var?
Kanunlarda, fiziki şiddet yaşandığında, ne savcının, ne hakimin, "kol kırılır yen içinde kalır" gerekçeli bir görmezden gelme hakkı yok ki..
Olamaz ki..
Ama..
Bize kadın ölümlerini gösterip..
"Fiziki şiddet"i gösterip..
"Ekonomik şiddet" olarak tanımlanan ihtilafları önümüze koyarsanız..
"Psikolojik şiddet" diye kabul edilen tartışmaları önümüze koyarsanız..
Daha aklınıza gelmeyen binlerce şiddet çeşidi ile, karşımıza dikilip, Batı’nın kültürünü Müslüman aileye dayatmaya kalkışırsanız..
Bizim de, "Affedersiniz, fiziki şiddetten buraya nasıl geldik?" diye sorma hakkımız doğar..
Emine Hanım’ın konuşmasında bir paragraflık bölüme takıldığımı sanmayın..
Diyanet İşleri Başkanı’nın karşısında, imam hatipli Cumhurbaşkanı’nın başörtülü eşine, bakın hangi konuşma yaptırıldı:
Erkekler kadınları mülk edinemezler. Üstünlük iddia edemezler.
Erkeklerin kadınları mülk edindikleri anlayışlar, İslam toplumlarında değil, tam aksine Batı kültüründe vardı..
Bu cümleyi geçiyorum..
Ama..
Karşısındakini fiziksel şiddete maruz bırakıp cezadan kurtulma amaçlı hareket eden kötü niyetlileri bir kenara bırakarak, "erkekler üstünlük iddia edemezler" cümlesinin nerelere gidebileceğinin altını çizmek gerekir..
Dahası..
Aynı konuşmada yer alan, şu cümleyi tartışmamız gerekir:
Unutmayalım ki ahlak insani bir fazilettir. Cinsiyetten bağımsızdır. Başkasının ahlakından sorumlu olmak kimsenin görev tanımı değildir. Tüm bu yanlışlar, biyolojik bir cinsiyet olan erkek olma halini, adeta bir erkeklik ideolojisine çeviriyor.
"Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" buyuran bir Peygamber’in ümmeti olarak..
Değil kendi yakınlarımızın..
Değil erkekler kadınların, kadınlar da erkeklerin ahlakının daha güzel olması için çaba sarfetmeleri gerektiği..
Başkalarının da ahlakının güzelleşmesi için çaba sarfetmemiz gerektiği bir İslam inancına sahip iken..
"Başkasının ahlakından sorumlu olmak kimsenin görev tanımı değildir" cümlesini, nereye oturtacağız?
Evet, cümlenin devamında, "Şiddet ve kaba kuvvet, erkek olmanın unsurlarından biri olarak görülüyor. Halbuki, erkek ya da kadın herkes, insan olmak için doğar" deniliyor ama..
Dindarlarımızı tuzağa düşüren feministler, bu cümledeki "şiddet" kavramını o kadar geniş kullanıyorlar ki..
Çocuğunuza dinini öğretme bile, onların lügatında bir psikolojik şiddet olarak yer alıyor..
Bu durumda, çocuklarımıza dinlerini öğretemeyecek miyiz?
Erkek kadınına.. Kadın erkeğine, "Namazını kıldın mı?" hatırlatması yapamayacak mı?
"Görev tanımınızda bu yok" cevabı alırsak, ne yapacağız?
Tabii ki "fiziksel şiddet"e başvurulmamalı..
Tabii ki, ekonomik şiddet algısı, psikolojik şiddet mavalı, nihai noktada "fiziksel şiddet"e sebep olmamalı..
Ama..
"Ekonomik şiddet" kavramını ortaya atıp, aile içinde durduk yerde kavga sebepleri icat ederseniz..
"Psikolojik şiddet" diyerek, kişiden kişiye değişebilecek anlayışları, "fiziksel şiddet" ile eşitlemeye kalkışırsanız..
Kısacası..
Ailenin içine, pimi çekilmiş bir bombayı koyup, seyre dalarsanız..
Ne erkeğe, ne kadına, ne aileye, ne de topluma hizmet etmiş olursunuz..
Lütfen, kadın cinayetlerinin tavan yaptığı şu dönemde olsun, feministlerin oyununa gelmeyelim..
Hepimizin karşı çıktığı "fiziksel şiddet"i ön plana çıkarıp, ailelerin içine fiziksel şiddet oluşturacak kavga sebepleri üretmeyelim..
Hakimlerin bile, "Evden uzaklaştırma ile ilgili düzenleme yanlış" dediği bir ortamda..
Şahsen ben, Cumhurbaşkanı’nın eşinden, "6284 sayılı kanun ile, sadece şikayetle dahi uzaklaştırma kararı aldırarak kendilerini ilk anda koruyabiliyorlar" cümlesini duymak istemezdim..
Aman dikkat.. (İLKHA)