“İnsanoğlunun sulbünü kuvvetlendirecek lokmalardan da hesâb sorulacaktır. Ancak nefsini kurtaracak kadar yemesinden sorulmayacaktır.” (Dürrü’l Müntekâ)
Mideyi doldurmak haramdır. Çünkü malı zâyi etmek ve nefsi hasta etmektir. Şöyle bir hadîs de gelmiştir: “İnsanoğlunun doldurduğu kapların en kötüsü doldurduğu midesidir. Eğer karnı doldurmak lâzım ise, üçte birini yemeğe, üçte birini suya ve üçte birini de nefes almaya ayırın. Azap bakımından en uzun azap görecekler, karnını en çok doyuranlardır.” (Dürrü’l Müntekâ)
Tebyînü’l-Mehârim’de şöyle denilmektedir: “Âlimlerden bazısı tarafından diğer iki mertebe de eklenmiştir. Bunlardan birisi mendub olan yemektir. Mendub olan yemek, insanı nafile namazlara, ilim öğrenmeye ve ilim öğretmeye yardımcı olan yemektir. Diğeri de mekrûh olan yemektir. Bu da, doyduktan sonra ondan bir zarar görmeyecek kadar fazla yemektir. Âbidin rütbesi mendub olan yemekte mubah olan yemek arasında muhayyer kalmaktır ve yediği zaman yediği ile ibadete kuvvetlenmeyi murat ederse, o zaman itaat etmiş olur. O yemesiyle de lezzet ve nimet almayı murat etmemelidir. Zîrâ Cenâb-ı Allah kâfirleri faydalanmak ve nimetlenmek için yediklerinden onları zemmetmiştir.
Şöyle ki Cenâb-ı Allâh, “Kâfirler ise zevklenirler, hayvanların yediği gibi yerler, yerleri ateştir.” (Muhammed s. 12) buyurmuştur. Mümin dünyadan zühd eder, kâfir ise dünyaya haristir. Öyleyse mümin yemeği hayatını devam ettirmek ve ibadetlerini yapabilmek için yer. Kâfir de şehvet ve lezzeti talep için yer. O zaman az da olsa mümin doyar, fakat kâfir çok da olsa doymaz.
(İbn-i Âbidîn