Lübnanlılar, hükümetlerinin getirmek istediği yeni vergilere karşı çıkmak için sokağa döküldüler. Onlara göre, bu vergilerin getirilmek istenmesinin asıl nedeni, ülkedeki yozlaşmış siyasal sisteme kaynak bulma arayışı.

Bağdat'ta başlayan isyanın bel kemiğini de üniversite mezunu işsiz gençler oluşturuyor. Petrol zengini ülkede hâlâ elektrik sıkıntısı yaşanması da, o gençlere göre, siyasal sistemin bir sonucu.

İşte bu yüzden de sistemin değişmesini istiyorlar. Dinmeyen bu protestoların akıllara getirdiği soruysa, yoksa bu yaşananlar Arap Baharı 2.0 mı?

"ARAP BAHARI" ESKİ TOPLUMSAL SÖZLEŞMENİN ÇÖKMESİYLE BAŞLADI

Ürdün'ün eski dışişleri bakanı (2002-2004) ve reformlardan sorumlu başbakan yardımcısı (2004-2005) olan Mervan Muaşir, aslında bugünkü isyanların geleceği uyarısını iki sene önce Project Syndicate web sitesi için kaleme aldığı “Arap Dünyası İçin İktisadi Ültimatom”1 başlıklı yazısında yapmıştı. Dünya Bankası'nda dış ilişkiler kıdemli başkan yardımcılığı görevini de yapmış yazar, Aralık 2010'da başlayan ilk Arap isyan dalgasının, aslında eski toplumsal sözleşmenin çöküşünün bir yansıması olduğunu hatırlatmıştı.

"BÖLGESEL KARGAŞA BÜYÜR" UYARISI

Yazara göre, o eski toplumsal sözleşmelerin bitmesi aynı zamanda rant ekonomisinden çıkar sağlamaya dayalı sistemin de bitmesi anlamına geliyordu ama tam da bu rantçı sistemden beslenen yönetimler bunu anlamaya direniyordu. Yazarın o dönemdeki öngörüsüne göre, bu durum yeni bir isyan dalgasını tetikleyebilirdi, Muaşir uyarısını da eklemişti:

“Ortadoğu ülkeleri temel siyasi ve iktisadi reformlarda gerçek bir ilerleme kaydetmeye başlamazlarsa bölgesel kargaşanın daha da büyümesi kaçınılmaz olur.”

"ARAP BAHARI" NEDEN BİTTİ?

Carnegie Endowment'ta yayınlanan son yazısında ise Muaşir, ilk Arap Baharı dalgasının 2013'te şu iki nedenle sona erdiğini vurguluyor:

Arap yönetimlerinin protestoları kuvvet veya para veyahut her ikisiyle birlikte bastırmasından ya da Arap kamuoyunun Libya, Suriye ve Yemen'de yaşananları görüp ülkelerinin iç savaşa sürüklenmesini istememesinden…

FAKAT DĞEİŞMEYEN BİR ŞEY VAR: NEDENLER

Ancak yazara göre, o günden bugüne değişmeyen bir şey de var: İlk dalga protestolara zemin hazırlayan problemler.

“Arap dünyasındaki birçok hükümet, petrol fiyatlarının 2014'te düşmesiyle birlikte vatandaşlarının iktisadi sıkıntılarını dindirmekte etkili bir aracı kaybetti. Neredeyse devrilecek duruma geldikleri halde, yüksek petrol fiyatları ve himaye etme karşılığı aldıkları sadakate dayalı rantiye sisteminin artık sürdürülemeyeceğini bir türlü özümseyemediler.”

Muaşir'e göre, iktidara yapışan Arap yönetimleri ilk dalgayı atlatınca badireyi de atlattıklarını ve artık güvende olduklarını düşünmüş olabilirler. Ancak mevcut protestolar, cezanın tecilini iyi değerlendirmediklerini gösteriyor.

ŞİMDİ PROTESTOCULAR DAHA TECRÜBELİ

Sistemlerini daha katılımcı kılmaya dönük siyasi reformları da, yolsuzluğun üstesinden gelmeye, yönetişimi iyileştirmeye ve istihdam yaratmaya yönelik iktisadi reformları da yapmadılar. Şimdi ise daha tecrübeli ve ferasetli protestocular sokaklara inmiş durumda.

“Yeni dalga, yani Arap Baharı 2.0 geçmiştekiyle aynı meselelere odaklanıyor. Ancak göstericiler hatalarından ders çıkardılar ve gerçek, kalıcı ve bölgesel değişimi başarmak için yeni hedefler peşinde koşuyor ve yeni araçlar kullanıyorlar” diyen Muaşir, yazısının devamında da şu soruya cevap veriyor: Peki ama bu defa farklı olan ne?

PROTESTOLARIN BİRİNCİ ve İKİNCİ DALGA ARASINDA 3 ÖNEMLİ FARK

Muaşir iki dalga arasında üç önemli farklılığa değiniyor:

“Birincisi, bütün bu gösterilerde ortak olan temel özellik, güven uçurumu. Arap Baharı da dâhil daha önceki gösterilerde insanlar, rejimlerinin yapısal değişimlere gitmeleri için bastırmış; bunda başarısız olunca muhalefet liderlerine başvurmuşlardı. Ama bu dalgada tüm siyasi liderlere güvensizlik geri dönüşü olmayan bir noktaya ulaştı. Arap dünyasının halkları, hükümetlerinin de muhalefet güçlerinin de vaat ettikleri siyasi ve iktisadi reform sözünde durmadıklarını gördüler. Dahası, artık hiçbirinin bunu başaramayacağına inanıyorlar; dolayısıyla tamamen yeni siyasetçiler ve siyasi partilerle sıfırdan yeniden başlama arayışındalar. Lübnan hükümetinin göstericileri sakinleştirmek için önerdiği reform planına tepkide bu çok net görüldü. Lübnanlıların cevabı ‘İletilen mesajı beğenebiliriz ama ileten elçiye güvenmiyoruz' oldu.”

“İkincisi, karşı karşıya geldikleri rejimlerin gücüne ve kendilerine karşı süratle şiddet kullanma istekliliğine rağmen göstericiler barışçıl kaldı. Özellikle Cezayir ve Sudan'da ordu on yıllardır baskıcı ve kanlı taktikler kullanageldi, ama göstericiler şimdiye kadar herhangi bir şekilde şiddete başvurmayı reddetti. Böylelikle içeriden ve dışarıdan geniş bir destek sağlamayı başardılar ve sonunda ordu onları dinlemek zorunda kaldı.”

“Üçüncüsü, göstericiler -fiiliyatta antidemokratik yönetimi teminat altına alan- siyasette mezhepçi bölünmeleri reddediyorlar. Dini veya etnik kimliklerin siyasetin temeli olduğu Lübnan'da derinden kök salmış mezhepçi siyasi sistem, demokratik reformlar için elzem olan milli birlik ve bütünlüğü aşındıran bölücü ve acı şartlar yaratıyor. Beklenmedik şekilde Lübnanlı göstericiler, sadece şiddet içermeyen barışçıl bir stratejiyle yetinmeyip aynı zamanda ilk defa tamamen mezhepçi olmayan bir mesajı benimsediler.”