TRT Haber / Ali Burak Biber / Araştırma
Mitingler takipçilere, ulusa seslenişler tweetlere, parti bayrakları hashtaglere….
Sosyal medya artık, yaptığımız yemekleri paylaştığımız, arkadaşlarımızın doğum gününü kutladığımız, komik videolar izlediğimiz, o “eğlenceli vakit geçirme” aracı değil.
Öyle ki, bir ülkenin, hatta uluslararası birliklerin kaderini belirleme gücüne erişti.
2016 yılındaki ABD seçimleri, İngiltere’yi ayrılık krizine sokan Brexit referandumu, hedefinde hükümetler bulunan sayısız hackleme olayı, Facebook ve Cambridge Analytica skandalları, bunların sadece yakın tarihli birkaç örneği…
Sosyal medyanın insanlar üzerindeki bu gücü, politik reklamcılığın tamamen online’a kaymasına yol açtı. Politik kampanya uzmanları, odaklarını çevrimiçi platformlara yöneltti.
Sosyal medyanın politika üzerindeki gücünün en net görüldüğü yerlerden biri ABD.
Ülke, 2020 yılında yeni başkanını seçmek için sandık başına gidecek. Adayların kampanyaları için sosyal medyaya ayırdığı bütçe, durumun ciddiyetini özetler nitelikte.
Borrell Associates ve Wall Street Journal tarafından yapılan bir araştırmaya ve anket sonuçlarına göre ABD’de 2020 başkanlık seçimleri için sosyal medyaya ayrılan toplam bütçe 2,9 milyar dolar olacak.
2016'da başkan adaylarının online platformlara 1,40 milyar dolar, 2012'de 0,16 milyar dolar harcadığı göz önüne alındığında, sosyal medyanın seçim yarışlarındaki aslan payını daha da büyüteceği tahmin ediliyor.
Politik reklamlara sınırlama işe yarar mı?
Politik reklamlar konusunda iki sosyal medya devi Twitter ve Facebook farklı yaklaşımlar kullanıyor.
Facebook siyasi reklamlara izin vermeye devam ederken, Twitter 22 Kasım’dan itibaren siyasi reklam almayı bırakacağını açıkladı.
Facebook'un CEO'su Mark Zuckerberg ise “İklim değişikliği veya kadınların güçlenmesi gibi önemli politik sorunların reklamlarını gerçekten engeller miyiz?” diyerek, şirketin kararını savundu.
Sosyal medya şirketlerinin bu kararı, siyasilerin ve kullanıcıların sosyal medyada verdikleri önem göz önüne alındığında, online siyasetin önüne geçmeye yetmeyecek gibi gözüküyor.
Zira ABD Başkanı Donald Trump başta olmak üzere pek çok lider, kişisel sayfalarını hükümet sözcüsü gibi kullanmaya ve bu yolla milyonlarca kişiye aynı anda ulaşmaya devam ediyor.
"Hükümet sözcüsü" Twitter
Trump, ABD Başkanlığı için açılan resmi Twitter hesabını (@potus) değil kendi hesabını (@realDonaldTrump) kullanıyor. Bu hesabını 65 milyondan fazla kişi takip ediyor. Yaklaşık 27 milyon takipçili Potus hesabından ise sadece Trump'ın paylaşımları tekrar ediliyor.
Dünyaya Twitter üzerinden ulaşan, hatta o twitlerle ülkesini ekonomik savaşlara sürükleyen Trump'ın başkanlık seçimleri süresince, platformu daha aktif kullanması bekleniyor.
Korkutan gücü ortaya çıkartan skandallar zinciri
Ulusal ve uluslararası siyasetin tüm ayaklarının online platformlara taşınmasının arka planında yatan gerçek, Facebook ve Cambridge Analytica skandallarının patlak vermesiyle ortaya çıktı.
ABD Başkanı Donald Trump'la iş birliği yapan İngiliz şirket Cambridge Analytica'nın, seçim kampanyası sırasında Facebook kullanıcılarının verilerini yasa dışı yollardan aldığı ortaya çıktı.
Facebook'un iddiaları kabul etmesinin ardından yüz binlerce kişi Facebook hesaplarını sildi, şirket büyük zarara uğradı.
Facebook ve Cambridge Analytica'nın adının karıştığı skandal 2016 Başkanlık seçimleriyle sınırlı kalmadı. Aynı yıl İngiltere'de yapılan Avrupa Birliği'nden çıkış (Brexit) referandumunda da kullanıcıların bilgilerinin analiz ve manipülasyon için izinsiz kullanıldığı iddia edildi.
Cambridge Analytica’yı kurmaya yardım eden ve verileri elde etmek için Cambridge Üniversitesi Psikoloji profesörlerinden Dr. Aleksandr Kogan'la birlikte çalışan Christopher Wylie’nin aktardığı bilgilere göre, sosyal medya üzerinden kullanılan bazı uygulamalar kullanıcıların bilgilerine erişebiliyor. Bilgilerin toplanmasındaki amaç ise, seçim dönemlerinde bireysel seçmenlerin kişiselleştirilmiş siyasi reklamlarla hedeflenmesini sağlamak.
Konuyla ilgili TRT Haber'e açıklama yapan Okan Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Zeynep Genel'e göre ise sosyal medyada toplumun her kesimine ulaşma avantajı, bu mecrayı siyasiler için çekici hale getirirken, teknoloji devleri de elindeki manipülasyon gücünü devreye sokarak kullanıcılarını denek haline getiriyor.
"Sosyal medya milyonlarca insanın bir arada olduğu bir alan. Dinleyici kitlesi hazır. Üstelik mitinglere ağırlıklı olarak siyasileri destekleyen bir kitle katılırken, sosyal medyada mesajı toplumun hemen her kesimine iletme şansı var. Ancak bu kadarla sınırlı değil. Bu ideal olan niyet teknoloji devleri tarafından manipüle edilmeye de çok açık. Sonuçta dünya nüfusunun yaklaşık 3,5 milyarının zihinsel hücrelere bölünerek gözetlendiği ve yönlendirildiği enformasyon hükümdarlığı toprakları burası. Davranışlarımızı tahmin etme ve yönlendirme yeteneğini geliştirmek için uygulanan deneylere tabi oluyoruz."
California Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada deneklerin gösterilen içerikler ve izole etme yöntemleriyle düşüncelerinin yönlendirebildiğinin ortaya çıktığını söyleyen Genel, bu nedenle politikacıların mikro hedefleme, lokasyon bazlı görüntüleme, profilleme, farklı hedef kitlelere yönelik bilinçaltı mesajlar barındıran içerikler iletme, dijital oyunlar ve seçmenlerin dikkatini seçim mesajlarına kitleyen algoritmik araçlar kullandığını açıkladı.
Peki sosyal medyadaki bu algı oluşturma gücü ne gibi tehlikeler taşıyor? Dr. Zeynep Genel'e göre gözetim pazarının anavatanı ABD, İngiltere’deki Brexit referandumunda yaratılan Türkiye düşmanlığı örneğinde olduğu gibi iç politikaya içerik sağlayan küresel siyasetin tedarikçisi konumunda.
Bu olaylar ise gerçek hayatta Avrupalı Müslümanlar dışında kimsenin etkilenmediği ve hatta bilmediği bir yerel olay olarak kalabiliyor.
Gözetimin siyasal iletişim sürecine dahil olması artık ifade özgürlüğü, özgür irade ve demokratik kamusal alan ile ilgili tartışmaların da sembolik bir değerden öteye geçemediğini netleştiriyor.
Manipüleyi engellemek mümkün mü?
Siyasi manipülasyonlardan korunmak isteyenler için Zeynep Genel'in tavsiyesi ise sosyal medya kullanımlarında bazı noktaları dikkate almak.
Sosyal ağların konum gösteren uygulamaları ve reklamlarla ilgili sözleşme içeriklerine dikkat edilerek kişi tarafından yeniden düzenlenmesi, takipçi ve arkadaşlara erişimin bu açıdan kısıtlanması belli araçların bizi manipüle etmesini engellemeyi kısmen de olsa sağlayabilir.
Ayrıca ülkelerin acilen teknoloji şirketleri ile masaya oturmaları ve bu gibi süreçlerle ilgili yaptırım içeren anlaşmaları hayata sokmalarını gerektiriyor.
Örneğin, Almanya bu konuyu kapsamı kısıtlı da olsa bir yıl önce hayata geçirdi, benzer şekilde Fransa siyasal iletişim kampanyaları ile ilgili belli kısıtlamalar getirdi.
İnsanların ifade özgürlüğü ve özgür iradelerini kaybetmekte olduğunu fark etmeleri gerekiyor.
Politik görüşümüzü özgürce ifade edebildiğimiz bu alanların bu verileri aleyhimize kullanarak fikrimizden vazgeçirebildiğini unutmamalıyız.
Kaynak, TRT Haber