Bir ömür tükenir zindan yollarında. Koca bir ömür… Adına hasret deyin, adına sürgün deyin…

Yetiştirip büyütürsün evladını.

Ve gelip alır senden eli kanlı zalimler, bir şafak vakti, gül gibi yetiştirdiğin mescitlerin efendisi evladını…

Hüzün çöker yüreğine, çözülür dizlerinin bağı…

Ve duyarsın zalimlerin işkencelerini. Bir yudum su inmez boğazından aşağı Yusuf’un elindeyken zalimlerin…

Aylar geçer. Sen Yusuf’tan bihaber… Yusuf işkencede derbeder…

Bir haber gelir gece yarısı; oğluna, Yusuf’una kavuşmak kaldı taa mahşere diye…

Ve bilirsin, sana yol görünmüştür artık. Yollara düşersin tutmayan dizlerinle olmayan imkânlarınla. O şehir senin bu şehir Yusuf’umun, der, dolaşırsın karış karış memleketi.

Yüreğin yanar telin bu yakasında, oğlun bir silüet gibi kaybolunca telin öte yakasında.

Şükredersin her secde de oğlum sağ ya her hafta onu görüyorum ya, diye.

Bırakmaz bu zalimler Şerife Ana bırakmaz.

Önce yazarlar senin yüreğine kurşun kadar ağır kalemleriyle, Yusuf’una müebbet verdik, diye. Sonra kırarlar senin de kalemini oğlunu sürgün ettik diye…

Ve isyan edersin adını her duyduğunda Bayburt’un, Tokat’ın, Gümüşhane’nin, Rize’nin, Erzincan’ın.

Haykırır yüreğin yılların isyanı olarak;

Diyarbakır nere Tokat nere… Nerede Yusuf’um... Hani nerede sizin Müslümanlığınız… Hani nerede sizin insanlığınız…

Yok Ana. Yok Allah Vekil. Bunlarda insanlık da yok, merhamette yok, İslamlık da yok, adalet de yok… Varsa yoksa zulüm, varsa yoksa katliam, varsa yoksa sürgün ve ölüm. Yok bunların merhameti…Bunlar sadece kendi anaları ölünce ağlarlar. Senin analığın onların yanında kıymettar değildir be Şerife ana.

Bayram gelir yüreğin kıpır kıpırdır. Sayarsın kaç bayram oldu diye hasretin yüzyılını… Bir saat verilmiştir sana açık görüş diye… Yol biter mi Diyarbakır’dan ta Tokat’a. Yusuf’un hasreti işgal eder gözyaşlarını, dakikalar asır misali. Bitmez olur Yusuf’a giden yollar…

Ve dikilirsin kapısına zindanın… Yusuf’un kokusunu alırsın taş duvarların ötesinden… Yusuf’un heyecanını duyarsın yaşlı yüreğinde duvarları aşarcasına. Sarılırsın Yusuf’una sanki onu ilk kez kucağına alırcasına… Daha çocuk dediğin Yusuf’un büyümüş be ana. Kırlaşmış zindanda saçı sakalı… Ama sen onu zalimlerin senden aldıkları o ilk gecedeki gibi hatırlarsın. Daha bıyığı bile yeni terlemişti, dersin. Bebek yüzlüm, gül kokulum der sararsın sarmalarsın. Alıp Yusuf’unu ta yüreğine, beraberce dönmek istersin kara gözlü yiğidinle.

Ama bırakmazlar be Şerife ana… Sen anasın Yusuf’una. Ama onlar, düşmandırlar hem sana hem Yusuf’una hem de hakka.

Bir ses gelir meş’um mu meş’um. Bırak Yusuf’unu, haydi bırak be kadın. İşte hepsi bu kadar… Bir ömrün, Yüzyıllık hasretin, yetiştirip büyütmenin bedeli, hepsi bu kadar. Doyasıya sarılmadan, öpüp koklayamadan biten bir görüş saati kadarmış vuslatın süresi.

Önce Yusuf’u alır zalimin askerleri. Son bir ağıt ulaşır yürekten yüreğe… Yusuf, sessizce içine döker gözyaşlarını… Ve anlar Yusuf bu vedanın, yetimliğin ağıtı olduğunu…

Kalkamaz yerinden, tutmaz dizleri Şerife ananın.

Kolay mı evladını dört duvara gömüp de gitmek.

Kolay mı evladına doymadan dört duvara ağıt yakmak.

Kolay mı evladına hasret bayramları saymak

Kolay mı şu asi yüreğe laf geçirmek

Kolay mı tutmayan dizlere, haydi kalk, Yusuf’u burada bırak, demek

Kolay mı evladına dünya gözüyle son kez baktığını bilmek...

Bir gamdır Yusufsuzluk, bir hasrettir. Öyle bir hasrettir ki, alır götürür nebilerin bile gözlerini…

Gam çöker yüreğine Şerife Ana’nın. Yusufsuz yaşamak ağır gelir yaşlı kalbe…

Selam salar sabah yeliyle Yusuf’una her seher vakti.

Firak belini büküp, takatini alır Şerife Ananın. Bir tek dileği vardır.

Son bir kez öpüp koklamak, sinesine sarmak ister Yusuf’unu.

Heyhat Şerife Ana heyhat…

Bilirsin sen, bunlar ta yıllar önce senin de kalemini kırmışlardı Yusuf’unla beraber.

Ve Hak vaki olur gam dolu yüreğe Amed ellerinde.

Şerife Ana Yusuf’un hasretiyle kapatır gözlerini…

Bir damla gözyaşını,

Yusuf’un omzuna akıtmak istediği bir damla gözyaşını bile çok gördüler şerife anaya, timsah tıynetli mendil sahipleri.

Bir damla gözyaşını…

Bir yudum vuslatı…

Bir anlık tebessümü…

Bir kerecik sarılmayı…

Bir nefes Yusuf Kokusunu bile esirgediler Şerife Anadan.

Şerife Ana!

Mahşer sabahı bu zalimlerle karşılaşırsan Hakkını helal eder misin?

Yakalarına yapışıp da hani Yusuf’um der misin?

Bana ve Yusuf’uma, bir yudum vuslatı bile neden çok gördünüz, der misin…

Evet Şerife Ana!

Rabbim Çektiklerini, Yüreğindeki gamı, kederi Cennet kapılarının anahtarı kılsın. Allah-u Teala’nın rahmeti bol bol üzerine yağsın.

Başta Zindanda olan Yusuf Kardeşim olmak üzere tüm ailenin başı sağ olsun.

Ne diyelim…

ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM.

SELAM VE DUA İLE

(ZÜLKÜF ER / HÜRSEDA HABER)