Bir zamanların altın bileziği olarak tabir edilen kalaycılık sanatı tarihe karışıyor. Gelişen teknolojiye yenik düşen el sanatları, Türkiye’de sayılı ustaların elinde hayatta kalma mücadelesini veriyor.
Çırağın yetişmediği el sanatlarının son ustaları, yerel yönetimlerden destek bekliyor. Türkiye’de bir dönem popüler olan, vatandaşların çocuklarını bu altın bilezik mahiyetinde olan sanatı öğrenmeleri için mesleğin ustalarına teslim ederken, “Eti senin, kemiği benim.” dedikleri sanatlar, teknolojiye direnemeyerek bir bir kaybolmaya başladı.
Bir zamanların gözde meslekleri arasında olan kalaycılık, semercilik, sıcak demir dövmeciliği, yemenicilik, Keçecilik, harikçilik, marangozluk, gümüşçülük, ağaç oymacılığı gibi meslekler, gün geçtikçe yok olmaya devam ediyor.
Sanatlarının devamı için çırak bulamayan ustalar ise, internet devrinde geleneksel sanatlarının kaybolması ekonomiye de büyük zarar verdiğini belirtiyorlar.
Dede mesleği kalaycılığı 38 yıldır zor şartlar altında yaşatmaya çalışan ustalardan Siverek Esnaf ve zanaatkârlar Derneği (SİZİN-DER) Başkanı Hamza Saklım, Bitlis’in Ahlat ilçesinde düzenlenen Malazgirt etkinliklerinde stant açarak, sanatını tanıtmaya çalıştı.
“Kalaycılık tamamen bitti diyebiliriz”
Saklım, “Yaklaşık 38 yıldan beri kalaycılık ustasıyım. Yamaklıktan çıraklığa, çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa geldim. Meslek dede mesleğidir. Şu an kalaycılık tamamen bitti diyebiliriz. Artık nostalji olsun, bu sanatımız ölmesin diye sürdürmek zorundayız. Son 2-3 yıldır bakırcılıkta bazı güzel şeyler oldu. İşte şark köşeleri, dizi filimler de görülen tavalar, cezveler, mesleği az da olsa canlandırmaya başladı.” dedi.
“Bir zanaat ölürse, ustası da ölür”
Diğer birçok el sanatı mesleklerde olduğu gibi kalaycılık mesleğinde de çırak bulamadıklarından yakınan Saklım, şunları söyledi:
“Şunu diyoruz, ‘Bir zanaat ölürse, ustası da ölür.’ devir artık internet devri. 21’inci yüzyılda bilim çağındayız. Adam gelip demirciliği, kalaycılığı, taşçılığı niye yapsın? Niye kirlensin? Bu meslek baya zordur. Önce kabı tavlatmam, ısıtmam, yakmam gerekiyor. Ondan sonra tuzlamam ve kumla temizlemem gerekiyor. Kaportacı gibi düzeltmem lazım. Sonra kalay ocağında ya odun ya da kömür ile 300 dereceye varan sıcaklıkta çalışıyoruz. Biz kalaycıyız. Bakırcı yaparak satar. Alan müşteri bunu kalaylamak için mecburen kalaycıya getiriyor. Aldığınız bakır kabı 3 yıl da bir kalaylamanız gerekiyor.”
“Bir çırak esnaf ahilik ahlakını almalı”
Dernek olarak yaptıkları araştırmaya göre Türkiye’de yaklaşık 80 kalay ustası kaldığını dile getiren Saklım, kaybolma aşamasına gelen geleneksel el sanatı olan kalaycılığın yaşatılması için yerel yönetimlerin destek vermesi gerektiğini ifade etti.
Çırak yetişmemesinin sebeplerinde değinen Saklım, “Okullarda ikili eğitimin başlaması, öğrencinin hem sabah hem de öğleden sonra gitmesi ve el emeğine, alın terine yabancılaşmamızdır. Bu ekonomimizi de etkiliyor. Cumhurbaşkanımız da ‘Ahlak sorunu, gençlerimizi yetiştirelim.’ diyor. Bir çırak alındığı zaman en başta çırak değil, yamaktır. Belirli bir süre sonra o çırak olur. İşin piri, kadısı, usta, çırak, çırağın babası ve iki şahit ile onu çırak yapar. Bu belirli bir süre çıraklıktan geçer. Esnaf ahilik ahlakı alır, kalfa olur, belirli bir dönem sonra peştemal (şedd) kuşanır. Bu bir törenle olur. Maalesef bu geleneğimizi kaybediyoruz. Bu geleneğimizi kaybettiğimiz zaman kaybetmeye mahkûmuz.” diye konuştu.
“Yerel yönetimler zanaatkârları desteklemeli”
Son olarak kültür ustalarına destek verilmesi gerektiğini vurgulayan Saklım, sözlerini şöyle tamamladı:
“Yerel yönetimlerin bizim gibi zanaatkârlara destek olması gerekiyor. Avrupa’da ve dünyanın birçok yerinde kültür ustalarına önem veriliyor. Sağ olsun Cumhurbaşkanımız 2012 yılından bu yana yoğun olarak destek veriyor. Ama beklentilerimizi karşılıyor mu? Hayır. Çünkü zor şartlarda yaşamımızı sürdürüyoruz. Çoğu kez bulunduğumuz yerlerde günlerce, haftalarca, aylarca siftah yapmadan dükkânımızı kapattığımız oluyor. Siverek, Şanlıurfa, Adıyaman bölgesinde bir kalaycı, bağ bozum zamanı biraz para kazanıyor, onu da kirasına veriyor. Bazen de Kültür Bakanlığının düzenlediği festivallere katılıyoruz.” (Şükrü Tontaş-İLKHA)