Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç ile İslam Deklarasyonu Üzerine Hasbihal

Bu röportaj, hayatını inandığı değerler uğruna feda eden Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’i farklı bir tarzda tanıtmayı hedeflemiştir. Bilge Kral’ın ağzıyla verilen cevaplar, yazdığı kitaplardan alıntılardır. Kısmen birebir alıntı yapıldığı gibi, bazı yerlerde de röportaj ruhunu taşıması amacıyla ufak değişiklikler yapılmıştır.

Söz&Kalem: Değerli okuyucular. Ayın röportajını yapmak üzere Bosna tarihinin unutulmaz ismi, bağımsız Bosna Hersek’in ilk cumhurbaşkanı, ordu kumandanı ve sadece Bosna’nın değil tüm Müslümanların düşünce önderlerinden olan Aliya İzzetbegoviç ile birlikteyiz. Sayın Aliya, öncelikle bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. Açıkçası röportaja nereden başlayacağımızı bilemiyoruz ama röportajlarda usulen de olsa ilkin bir tanıtım cümlesi istenir. İsterseniz biz de öyle başlayalım ve sizi sizden dinleyelim.

Bilge Kral: Teşekkür ediyorum öncelikle. Açıkçası bahsettiğiniz bu özelliklere hâiz miyim bilmiyorum ama kendimden kısaca bahsedecek olursam Ben Aliya İzzetbegoviç. 1925 yılının sıcak bir Ağustos gününde Bosanski Šamac kasabında Rabbim beni anamın kucağına vermiş. Annem… Hayatımın mimarıdır kendisi. Öyle bir bani etmiştir ki hayatımı, daha henüz ilkokul çağlarında iken beni uyandırıp Hadzisjka Camii’ne gönderirdi. Caminin müezzini sıklıkla Rahman Suresini okurdu. Hâlâ gözlerimde canlanır o günler. Anlayacağınız gayretli ve dertli müslüman bir annenin semeresiyim. Lise yıllarında Saraybosna’da bir Alman lisesine gönderdiler beni. Lise yılları güzel günlerdi. Tabi genciz o zamanlar. Kanımız kaynıyor ve inandığımız değerler adına bir şeyler yapmak istiyoruz. Bir teşkilat kurduk dertli arkadaşlarımla. Müslüman Gençler Kulübü idi adı. Beklentimizin ötesinde işler yaptı kulübümüz. Sonrası ise pek çoğunuzun bildiği gibi işte tutuklanmalar, siyaset hayatı, savaşlar... Bosna halkının haklı mücadelesinde geçirdiğim süreç ve müslümanlara karşı Avrupa’nın en orta yerinde işlenen soykırımlar karşısındaki duruşum da çoğunuzun vakıf olduğu konulardan. Kısaca böyle özetleyebiliriz hayatımı ama okuyucuların hakkımda en doğru bilgileri kitaplarımda aramalarını ve bulmalarını isterim doğrusu. Benim hayatım kitaplarımdır. Kitaplarım da hayatım.

Söz&Kalem: Sayın İzzetbegoviç, biz de sizi daha çok kitaplarınız üzerinden tanıyoruz doğrusu. Madem konu açıldı İslam Deklarasyonu kitabınızın ilk kısmı üzerine sizinle konuşmak istiyoruz. İlk olarak bu kitabı ne için yazdığınızı söyleyebilir misiniz?

Bilge Kral: Bu deklarasyonun temel amacı, başkalarını İslam’a döndürmek değil, Müslümanların istislamı, yani İslamlaşmasıdır. Ayrıca deklarasyonu, insanların hissettikleri aşk ve aidiyetin beraberinde hangi sorumlulukları getirdiği konusunda elzem sonuçlar ortaya çıkarmalarına vesile olması amacıyla yazdım. Yabancılara veya şüphe duyanlara, İslam dininin şu veya bu sistemden yahut düşünceden üstün olduğunu kanıtlamayı amaçlayan bir müfredat kitabı değildir.

Söz&Kalem: Hangi insanlardan bahsediyorsunuz? Tüm insanlara mı yoksa içlerinden bir kısmına mı hitaben yazdınız deklarasyonu?

Bilge Kral: Tabi ki de nereye ait olduklarını bilen, kalplerinin derinliklerinde hangi tarafta durduklarını hisseden Müslümanlara hitaben yazdım.

Söz&Kalem: Müsaadenizle biraz kitabın içeriği hakkında sormak istiyorum. İslam’ın yeniden yapılandırılmasının önünde muhafazakârları ve modernistleri iki önemli engel olarak görmüşsünüz. Bunun sebebi nedir?

Bilge Kral: İslam’ı yalnızca inanç görme noktasında birleşmiş bu iki uç İslam’ın kabul gördüğü doğal dünya ve iç dünya kavramlarını kaçırıyorlar ve inanç kelimesini Avrupa’daki anlamıyla değerlendiriyorlar. İslam dini insanı bu iki dünya arasında bir köprü olarak görür. Ve bu birlik bozulduğunda görülmüştür ki din insanı geri kalmışlığa bilim ise ateizme sürüklemiştir.

Muhafazakârlar dinin toplumu yapılandırmaması gerektiğine; modernistler ise İslam’ın toplumu yapılandıramayacağına inanır. Sonuç her iki durumda da aynıdır.

Söz&Kalem: Bu iki olgu arasında kalmışlığımız bir acizliğin göstergesi olsa gerek. Peki, nedir sizce bu acizliğin sebebi?

Bilge Kral: Evet, tam da dediğiniz gibi ortada bir acizlik var ve bu acizliğin sebebi İslam düşüncesinin değersizleştirilmesi ve reddedilmesinden kaynaklanıyor. Bizim, siyasi veya ahlaki tüm başarılarımız ve başarısızlıklarımız İslam’ı nasıl kabul edip hayatımıza ne kadar girmesine izin verdiğimizin göstergesidir. Bir milletin günlük yaşantısında İslam’ın etkisinin azalması da daima insanların, toplumun ve siyasi kurumların değersizleşmesine sebep olmuştur. Bu da yeni bir olgunun meydana gelmesini önlemiş ve bizleri bir acizliğin içine sürüklemiştir.

Söz&Kalem: Sayın Aliya, İslam’ın önemsenmemesi demek müslümanlığın sorgulanması demektir. Biz ne kadar Müslümanız, diye sormak mı lazım kendimize?

Bilge Kral: Kesinlikle öyle. Kitapta bu soruya farklı açılardan pek çok cevap verdim doğrusu. Bunlardan birkaçına atıfta bulunalım isterseniz. 1919 yılından beri bağımsız tek bir İslam ülkesi kalmadı. Biz köleleştirilmiş insanlarız! І. ve ІІ. Dünya savaşları zamanında Müslümanların toplam okuma yazma oranı % 50’yi geçmiyordu. Biz eğitimsiz insanlarız! Biz fakir insanlarız! Ve biz eşitliği zedelenmiş bir toplumuz! Birçok kişi bunun İslam’ın karanlık dönemi olduğunu düşünür fakat bu bizim içimizdeki karanlıkla ortaya çıkmıştır.

Söz&Kalem: Kölelik, cehalet, yoksulluk ve adaletsizlik. Bunlar toplumların aileden devlete tüm kurumlarının çökmesine ve dolayısıyla o toplumun insanlık tarihinden silinmesine neden olabilecek olgular. Pekala o zaman, çözüm ne sayın Aliya?

Bilge Kral: İslam’ın ilk duraklama ve gerileme döneminde Kur’an’ın toplumdaki yeri neresiydi? Metnin özü, yerini biçime bırakmıştı. Kur’an’ın okunuşuyla ilgili geniş bir dal oluşturuldu. Bu, benim gözümde, Kur’an’ın hayata nasıl dahil edilebileceği sorusundan kaçış niteliğindeydi.

Müslüman toplumların her yükselişinin ve her yüceliğinin Kur’an’ı kabulüne dayandığını belirtmek gerekir. Ve tabi en geniş anlamı ile eğitim sistemidir temel problem.

Söz&Kalem: Şifa kaynağı Kur’an’a yönelmek ve ilacı orada aramak. En doğru yolun bu olduğundan muhtemelen kimsenin şüphesi yoktur. Peki sayın Aliya, birileri asırlardır olduğu gibi bu asırda da müslümanların etkin ve yetkin olması için çalışıyor. Fakat bir kesim var ki ne dost ne düşman. Bu tip müslümanların durumunu nasıl yorumluyorsunuz?

Bilge Kral: Her yeniden doğuş; üretken dokunuşun, sempatinin ve bir toplumun, geniş kitlelerinin bilinçli, etkin unsurlarıyla yapılan iç anlaşmanın sonucu olarak ortaya çıkar. Bahsini ettiğiniz sıradan bireylerin katılımı olmasa bile, en azından onaylarının olması gerekir. Bu tip bireylerin onayı olmadan tüm bu hareketler yüzeysel olur ve istedikleri etkiyi sağlayamazlar. Örneğin yabancılaşmış aydınlar kendi fikirlerini, kendi programlarını dayatıyorlar, ancak kâğıt parçasında kalan bu idealler uğruna canla başla mücadele edecek bir kitle bulamıyorlar.

Şunu unutmayalım ki İslam’ın olduğu yerde umursamazlığa yer yoktur. Bahsini ettiğiniz Müslüman kitlenin problemi ise İslam’ın özünden uzaklaşmanın getirdiği bir umursamazlık. Bunun çözümü ise İslam temelli düşünen ve hisseden bir aydın kitlesi oluşturmak. Bu aydınlar İslami mücadelenin bayrağını dalgalandırıp müslümanlarla birlikte İslam fikrini gerçekleştirmeye koyulabilirler.

Söz&Kalem: Bu kısa ama faydalı röportaj için size çok teşekkür ediyoruz. Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Bilge Kral: Kitaba dair çok güzel bir röportaj oldu benim için de. Umarım faydalı olmuşumdur. Ama müsaadenizle kitabın kalan kısmıyla alakalı da bir şey söylemek istiyorum. Kitabın ilerleyen bölümlerinde İslam nizamına dair tezlerime ve mevcut İslam nizamının sorunlarına yer verdim. Bu kısımlar üzerine de röportaj yapmayı isterdim ama sanırım uzun olacak. O kısımları da okumanızı ve istifade etmenizi ümit ediyorum. Tekrardan teşekkür ediyor sizleri Allaha emanet ediyorum.

Kaynak: Söz&Kalem / Selman ZENGİN