Zindanda gece

 

Yıldızlar görünmez, gökyüzü bile,

Sürgülü kapılar, demirden perde…

Zindan boşluğunda yaşanan çile,

İnsan bir bilmece, kendi içinde…

 

Çekilir üstüme, bir yorgan gibi,

Demirli kapılar, kapanır yine…

Karanlık bir kuyu, görünmez dibi,

Bir gece ansızın, düştüm içine…

 

İçimdeki zindan, sessiz esaret,

Vurgun yemiş gibi, sızlar yüreğim…

Zaman denizinde güneşe hasret

Bir kırık sandala binmiş giderim…

 

Bir zaman girdabı, zindanda gece,

Hayaller konuşur, susunca sesler

Duygu ve düşünce sessiz bir hece,

Ansızın boşlukda, kaybolup gider…

 

Zindanda duvarlar, konuşmaz gece,

Bakışlar manasız, sözler hezeyan…

Karanlık gölgeler, bakar sinsice,

Anlaşılmaz mekân, zindan ve insan…

 

Karanlık çökünce, hüzün ve keder,

Kabristana benzer, zindanda gece…

Günler, aylar, derken, seneler geçer,

Bu garip bekleyiş, sürer sessizce…

 

Karanlık dehlizde, yol alır gibi,

Arayan gözlerle bakıp âtiye…

Geçti gitti zaman bir rüzgâr gibi,

Kaybolan seneler uçtu maziye…

 

Nasibden öteye geçemez insan,

Yaşadığım çile nasibim benim…

Bir damla gözyaşı süzülür bazan,

Uzaklara doğru dalar giderim…

 

Kapanmış kapılar, hücreler sessiz,

Ufukda ışıklar kaybolur yine…

İnsanlar zindanda garip kimsesiz,

Özgürlüğe hasret demir kafeste…

 

Kardaki izlerde düşen yaprakda,

Yıllarca zindanda mana aradım…

Duvarlar ardında sızan ışıkda,

Maveraya doğru bir yol aradım…

 

Yer demir, gök demir, beton ve duvar,

Kapılar ardında puslu bir gece…

İliklere işler bir acı rüzgâr,

Ve kar taneleri düşer sessizce…

 

Bir gönül kışında zindanda gece,

Zaman ve mekâna yazılmış sözler…

İçimdeki hasret büyür gittikçe,

Ötelerden bir ses, Allahu Ekber…

 

Kaynak, İnzar Dergisi / Yusuf Akyüz / Şubat 2009