İnsani zaaflarımızdan birisi de abartılı olmamız galiba. Bir şeyi abartmayı seviyoruz. İyi şeyleri de, kötü şeyleri de olduğundan fazla göstermek nedense hoşumuza gidiyor.
İslami hayatımıza yönelik bir takım tehlikeleri dile getirirken abarttığımız gibi aynı zamanda ezbere konuştuğumuz, bizzat şahit olmadığımız halde başkaları konuşuyor diye konuştuğumuz da oluyor.
Tabi bu durum hiç de bizim hayrımıza olmuyor. Hatırlar mısınız, bir zamanlar Yahudilik, Masonluk, Mossad, CIA ve benzer konuları anlatan kitaplar kaplayıvermişti piyasaları. O kitapları okuyanlar şöyle bir kanaate varırlardı:
“Boşuna çabalamayın, kuşatılmışız, dört bir yandan çepeçevre sarılmışız, her şey ele geçirilmiş, her adımımız takip ediliyor, her saniyemiz kaydediliyor…”
Müslümanların dünyevileşme meselesinin de benzer bir şekilde abartıldığı, bu konuda yazıp konuşmanın da moda olduğu bir dönem yaşıyoruz. Dünyevileşmeyi abartılı bir şekilde eleştirmeyen bir dergimiz, bir gazetemiz, bir sohbetimiz yok gibidir. Hele sanal âlemdeki dünyevileşme eleştirilerimiz bambaşka bir âlem.
Bunlara bakarak bir karar verecek olursak halimiz harap. Müslümanlar olarak bitmişiz, tükenmişiz, yolun sonuna gelmişiz gibi bir durum çıkıyor ortaya.
Peki, mesele böyle değil mi? Hayır hiç de abartıldığı gibi değil. Elbette bir takım dökülmeler, tökezlemeler, takılıp kalmalar var ama hiç de abartıldığı kadar değil.
Tamam, daha önce parayla, konforla, teknolojiyle, rahatlıkla denenmemiş Müslümanlar olarak bunlarla karşılaşınca bir bocalama dönemi yaşadık, bu arada fire de verdik. Fakat belirli bir zaman sonra toparlandığımıza inanıyorum.
İbn-i Haldun Mukaddime’sinde; bedevilerin şehirleri ilk ele geçirdiklerinde daha önce sahip olmadıkları şeylere hücum edip yağmaladıklarını anlatır. Müslümanlar olarak yağmalama şeklinde olmasa da bizim de bir hücumumuz söz konusu olmuş olabilir. Kötü olan şey, sahip olmaya çalıştığımız dünyalığın güdümüne girmekti, girenlerimiz de olmuştu. Fakat çoğunluk olarak o merhaleyi atlattığımıza inanıyorum.
Eğer Müslüman bir bayan evine aldığı çamaşır makinasına ailenin bütün kirlilerini doldurup ayarladıktan sonra düğmesine basıp kazandığı zamanla çekilip Kur’an’ını okuyorsa, ibadetini yerine getiriyor veya İslami sohbetine gidiyorsa, bulaşık makinasını da aynı şekilde değerlendiriyor ve kazandığı vakti Rabbine ayırıyorsa siz bunun neresine dünyevileşme diyebilirsiniz? Buna illa ki bir isim vereceksek bunun adı uhrevileşme, dünya malını İslam’ın hizmetine amade kılmaktır.
Otomobillerimiz, evlerimiz, evlerimizdeki eşyalarımız da aynı şekilde Müslümanca bir hayatın emrine vermişsek bundan daha güzel ne olabilir?
Peki, yapabildik mi? Elbette büyük oranda yapabildik, elhamdülillah.
Durum böyle olunca dünyevileşme endişesini abartarak Müslümanların moralini bozma hakkımız yoktur. Herkes sahip olduğu dünya malının ve metaının hesabını vermeye çalışsın tamamdır vesselam.
Rabbimiz bizden ne istiyor? Parayı atmamızı, paradan uzaklaşmamızı mı istiyor? Hayır. Parayı kalbimize değil cebimize koymamızı istiyor, otomobilimizi altımıza almamızı, koltuklarımızı altımıza almamızı istiyor, yani kalbimize almamamızı istiyor bizden. Bunu kavradığımız zaman o dünyalıkların cennete götürdüğünü göreceğiz. Çünkü cennete girmenin en kolay yolu Allah’ın kendisine ikram ettiği veya imtihan için verdiği maldan başkalarına da vermekten geçer.
Kaynak: İnzar Dergisi / Mehmet Göktaş