Isırgan bir diktatöryayı devirmek için yaşanan gösteriler elbette yeterli ölçüde değildi. Ancak zindan – idam kusan Sisi diktatöryasına karşı cılız da olsa bir takım gösterilerin yapılmış olması sembolik olarak önemli karşılandı. Bu tür cılız protestolar birçok ülkede olağan karşılanırken Mısır için olağanüstü karşılanması, darbe hukukuyla yönetilen diktatöryaya ve bölgesel-küresel destekçilerine önemli mesajlar vermiş olması lazımdır.

Sıkıyönetim koşulları arasında patlak veren gösteriler, Trump’un “Favori diktatörüm” dediği Sisi’nin karizmasına atılan ilk çizik olması hasebiyle ayrıca önemlidir.

Gösterilerin nasıl ve kimlerin etkisiyle başladığı konusu medyada tartışılıyor. Doğal olarak gözler İhvan’ı ararken, İhvan’ın etkisi sorgulanırken, hemen belirtelim vitrinde İhvan görünmüyor. Koşullar da olası İhvan hareketliliği için pek elverişli görünmüyor ayrıca.

Burada protesto çağrıları yapan isim olarak Muhammed Ali ismi öne çıkıyor. Karar’dan Yusuf Ziya Cömert köşesinde Muhammed Ali ile ilgili şu notları düşmüş:

“Protesto çağrıları. Peki kim yapmış protesto çağrısını?

Bir müteahhit.

Allah Allah! Nasıl bir şey bu? Protesto müteahhitlere mi kalmış?

Kim bu müteahhit?

Sadece müteahhit değil, aynı zamanda sinema oyuncusu, ünlü bir aktör.

Adı Muhammed Ali.

15 senedir Mısır’da devlete ve Mısır ordusuna müteahhitlik yapıyormuş.

Ailesiyle birlikte İspanya’ya gitmiş (veya kaçmış), Barcelona’ya yerleşmiş.

Eylül ayının ilk günlerinden itibaren YouTube’da ve diğer sosyal medya hesaplarında Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah Sisi’yi ve eşi İntisar Hanım’ı eleştiren videolar yayınlıyormuş.

İddiası ne?

Mısırlılar fakirlik içinde kıvranırken Sisi ve Mısır ordusu saraylar, villalar ve oteller yaptırmak için kamunun milyonlarca dolarını israf ediyorlar.

Yayınladığı videolardan biri 1,7 milyon defa görüntülenmiş. Bazıları da yüzbinlerce. Hem de Mısır’daki onca kısıtlamalara rağmen.

İşte bu müteahhit ve artist Muhammed Ali, geçtiğimiz Cuma günü için yine videolarla protesto çağrıları yapmış.

Soruşturdum. Mısır’ı iyi tanıyan bir iki tanıdığıma sordum, ne diyor bu adam diye?

Devlete ve orduya yaptığı işlerin parasını tahsil edemiyormuş. Tahsil ettiğinde de hak ettiği bedelin bir kısmını haraç olarak elinden alıyorlarmış.

Yani devlet veya devletten bazı adamlar parasına çöküyormuş adamın.

Sisi, geçen hafta Kahire’deki bir gençlik konferansında Muhammed Ali’ye cevap vermek zorunda kalmış. Demek ki durum ciddi.

Çünkü Sisi’nin açıklamaları savunma mahiyetinde.

“Kendim için yapmadım, Mısır için, Mısırlılar için yaptım” diyor özetle.

Muhammed Ali, konuşmalarında, Mısır’daki tüm siyasi tutukluların salıverilmesini de istiyor.

Katar’daki bir akademik kuruluşun medya ve gazetecilik kürsüsü başkanı Muhammed Elmasri el-Cezire’ye yaptığı açıklamada “Muhammed Ali şu anda muhtemelen Mısır’ın en popüler adamı” diyor ve devam ediyor:

“Mısırlılar devlet aygıtı içindeki yolsuzluğun farkında, fakat Ali’nin 15 yıl devletle çalışmış bir müteahhit olarak yolsuzlukla ilgili bütün ince ayrıntıları biliyor olması ekonomik sıkıntılardan bunalan bir çok Mısırlı’da karşılık buldu.”

* * *

Protestoların arkasında Muhammed Ali portresi varsa ve kendisi için çizilen bu portre doğru ise o halde Sisi destekçisi fincancı katırlarının pek de ürkmesine gerek yok sonucu çıkıyor. Yine de darbe destekçisi fincancı katırlarının protestolara yaklaşımı merak edilmeyecek gibi değil. Fincancı katırlarının başında da tabii ki Suudi krallığı geliyor. Neticede “Favori diktatör” için milyar dolarlar dökmüş adamlar!

Hani söz konusu Mısır olunca aklımıza ilkin iki faktör gelir ya. “Sisi ve İhvan.” İşte bu noktada yaşananlar ironi olsa gerek, ürkmeye hazır fincancı katırlarının aklına da ilkin gelen İhvan oluyor.

Bunlardan BAE, genel bir politika olarak beyanat verme açısından genelde ketum kalıyor. Geriye israil ve Suudi krallığı kalıyor.

Medyaya yansıdığı kadarıyla protestoların başlamasıyla beraber israil ordu radyosu olağan yayın akışını durdurarak “Kriz yayınına” geçiyor. Yapılan değerlendirme heyecan verici:

“Mısır’daki gösteriler tehlikeli bir şekilde gelişiyor ve Sisi düşerse, bu durum İsrail’in çıkarlarına feci şekilde zarar verebilir.”

Doğru söze ne denebilir ki!..

İkinci durak Suudi ülkesi…

Resmi açıklamalar yerine bazen “Yazar” kılıklı eşhasın açıklamaları, “Şıp demiş burnundan düşmüş” gibi duruyor. Suudi sarayında da durum bu yönde. Ne kadar takibinizde bilmiyorum. Şark’ul Awsat’ın bir Mişari Zeydi’si var ki dillere destan! Resmen yeni yetme veliahdın çenesi gibi. Hemen kulak kabartıyorum, durum vahim Suudi açısından. Katar, Türkiye, İhvan, İran, Şii paranoyası Mısır protestoları bağlamında Suudi sarayını fena sarmış. Seçtiği başlık “Mısır’ın hedef alınması ve Arap Dörtlüsü’nü yıkma çabaları”
Cümlelerini aynen aktarıyorum:

* * *

Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn’den oluşan Dörtlü Arap Koalisyonu’nun kuruluşundan bu yana başta Türkiye, İran ve Katar olmak üzere rakiplerini kızdırıyor.
Doğrusu bu ittifakın inşa edilmesinin doğrudan nedeni de özünde Müslüman Kardeşler’in hatta Şii ve Sünni bütün siyasal İslam gruplarının yer aldığı Katar’ın entrika ve komploları ile yüzleşmekti.
Katar yönetimi yalnızca bir finansör ve bu Dörtlü Koalisyon’u yıkmaya çalışan Müslüman Kardeşler’in faaliyetlerinin arkasına saklandığı yasal bir vitrindir. Bunu isteyen bir başka taraf da sözde Bahreyn Şii muhalif hareketi olarak adlandırılan İran’a bağlı gruplardır.

Şimdi ise sıra,… Arapların kalbi Mısır’a geldi.

Mısır’ı karıştırmak için yoğun bir çaba harcanıyor. Nitekim Al Jazeera kanalını, kendisine ve sunucularına ait sosyal medya hesaplarını, Müslüman Kardeşler’e ait diğer kanalların yayınlarını takip edenler Mısır’ın güvenliğini hedef alan bu düşmanca saldırıyı açık bir şekilde görecektir. Evet, ortada Müslüman Kardeşler’in liderlik ettiği, Mısır’ı hedef alan hatta Arap Baharı’nın en büyük destekçisi yazar Ala el-Asvani’ye göre “popüler bir lider” olan oyuncu Muhammed Ali gibi provokatör ünlüleri kullanan bir medya kampanyası var.

Müslüman Kardeşler’in komplolarından bahsettiğimizde “Müslüman Kardeşler” fobisine kapıldığımızı söyleyenler var. Bu kişilerin niyetleri iyi ise tek söyleyebileceğimiz gaflet içinde olduklarıdır. Yok eğer niyetleri kötü ise bu, kişisel ya da başka nedenlerden ötürü bilerek ve isteyerek Müslüman Kardeşler’in tarafında yer alıyorlar demektir.

Müslüman Kardeşleri destekleyenler mutlaka Vecdi Guneym, Muhammed el-Biltaci ya da Tarık es-Suveydan gibi bunu açıkça yapmak zorunda değiller. Bazen dışarıdan son derece “cool” görünen genç erkek ve kızlar olarak da karşımıza çıkabilirler. Çünkü Müslüman Kardeşler, takvaya dayalı dini bir yol değil özünde siyasi seçimleri barındıran bir örgüttür.

Sözün özü; aynı ipte oynayan İran, Türkiye, Müslüman Kardeşler ve Katar’ın projeleri karşısında dimdik duran Dörtlü Arap Koalisyonu’nu yıkmaya çalışan kapsamlı bir saldırı ile karşı karşıya bulunuyoruz…

* * *

Suudi krallığının paranoyaklığı konusunda hiçbir şüphemiz yok. Petrol gelirlerinin Trump tarafından alenen hortumlanması, korku paranoyasının geldiği noktayı zaten gözler önüne seriyor.

Paranoyanın gerçeğe dönüşmesi konusunda dilekte falan bulunmuyoruz tabii ki. Kendileri zaten son sürat bu yolda ilerliyorlar.

Hasaneyn ‘Heykel Mucizesi’

Kendi deyimleriyle “Arap Dörtlüsü” denen, ek olarak “Yahudi birlisi” ve “Hristiyan birlisi”nin emrinde çalışan bir koalisyon var. “Dörtlü”ler, pratikte “Birli”lere petro-dolar taşımakla mükellef sağmal inek görevi yürütse de vitrinde siyasal hedefler ön planda bulunuyor.

Vitrin, İran-Şia tehlikesine karşı “koruma” malzemeleriyle dolu. Oysa asıl tahrip ettikleri yerler Sünni memleket ve hareketler.

Libya örneği ve Hafter destekleri ortada.

İhvan’ı etkisizleştirmek için Mısır’ı ateşe verdikleri ortada.

Sudan’da doğrudan müdahil oldukları darbe ortada.

Kudüs ve Filistin meselesi karşısında siyonist rejimle sergiledikleri dayanışma ortada.

Yemen’in başına getirdikleri ortada.

Şii gösterip Sünni vurmak diye bir deyim türetilse yeridir yani.

“Hasaneyn Heykel mucizesi”ne geçmeden önce Hasan Nasrallah’ın Suudi yönetimiyle ilgili son açıklaması vardı:

“Suudi yönetimi ömrünün son safhasına gelmiş durumdadır. Sonuçta Suudi Arabistan son yüz yıldaki saldırgan tutumları ve rejimdeki yolsuzluk gibi nedenlerle ömrünün son safhasını yaşıyor.”

Düşmandırlar, sadece temennisini dile getiriyordur denebilir, Hasan Nasrallah için. Ama son yaşanan ARAMCO saldırısında görüldüğü gibi, Suud yönetimi son derece kırılgan ve savunmasız. Hem de dünyanın silah ve hava savunmasına yatırım yapan üçüncü ülkesi olarak. Enteresan olan şey ise, İran’ı, Katar’ı, Türkiye’yi şu an karşısına alıp düşmanca politikalar geliştirirken Suudiler bu ülkelerin eliyle değil, her gün bombalar yağdırdığı bir avuç Yemenli’nin eliyle düştüğü zor durum olsa gerek.

Tam da bu noktada sosyal medyada bir gazete kupürü dolaşmaya başladı. Arapça olan kupür çok ilginç, hatta hayret verici. Kupür gerçek mi diye biraz kovalayınca bazı internet sitelerinde haber konusu olduğuna denk geldim. Meğer Mısır El Ahram gazetesinde yayınlanan ve ünlü Mısırlı düşünür Muhammed Hasaneyn Heykel’e ait bir açıklamaymış. İçeriği şöyle:

“Suudi Arabistan Yemen’le savaşacak, Yemen’de batacak ve yenilecek. Eğer böyle olmazsa cesedimi topraktan çıkartın ve bütün kitaplarımla birlikte yakın.”

Haberi yapan siteye göre bu açıklama kırk yıl öncesine ait.

Merhum Hasaneyn Heykel 2016’da vefat etti. Cesedi toprakta, söyledikleri önümüzde. Suudi’nin Yemen’e açtığı savaş ve savaşın seyri de ortada.

İçimizdeki “Heykel tutkunları” farklı anlamasalardı şayet, buna “Heykel mucizesi” demek gelirdi içimden.

İnzar Dergisi