HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Zekeriya Yapıcıoğlu, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik yaptığı askeri harekâta ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Rehber TV’de yayınlanan ‘Rehber Gündem’ programında gazeteci Olcay Ersoy’un sorularını yanıtlayan Yapıcıoğlu, Barış Pınarı Harekâtına giden süreç, Suriye’nin demografik yapısı, sınır bölgesi yakınlarına atılan havan topları, BMGK’daki karar tasarısını ABD ve Rusya’nın birlikte vetosu ve ABD Başkanı Trump’ın açıklamaları ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
2011 yılının Mart ayında başlayan ve yüzbinlerce insanın can kaybına, milyonlarca insanın da göç etmesine sebep olan Suriye iç savaşına değinen Yapıcıoğlu, "Gün be gün ittifaklar değişti, tablo değişti. Birbirine muhalif olanlar bir müddet sonra ittifak yapmaya başladılar. Çok karışık bir iç savaş. Son gelinen aşamada öngörülebilirlik açısından daha da karmaşık bir hal almaya başladı. Bir yıla yakındır Türkiye; Fırat’ın doğusuna bir operasyon yapacağını söylüyordu. Diğer tarafından ABD binlerce TIR yardım yapmış, orada kendisine bir müttefik edinmişti. Kimdi o müttefiki: PYD. Türkiye’nin, ‘PKK’den bir farkı yoktur; AB, NATO ve ABD’nin terör örgütü listesinde yer alan PKK’nın oradaki uzantısıdır, PKK ne ise YPG de odur’ itirazlarına rağmen. ABD, ‘Hayır bunlar oradaki müttefikimizdir, DAİŞ’e karşı ciddi katkılar sunan kara gücümüzdür’ şeklinde nitelemelerle yardımlarını devam ettirdi. En son Türkiye’nin ısrarla bu operasyonu yapacağını dile getirmesinden sonra ABD birdenbire oradan çekileceğini söyledi. BMGK Suriye meselesiyle ilgili toplandı, Türkiye’nin kınanması istendi. Fakat tarihte ilk defa ABD ve Rusya aynı safta yer alarak karar tasarısını veto ettiler. Onun üzerinden fazla zaman geçmeden ABD, Türkiye’de bazı hükümet yetkililerine ve bazı bakanlıklara yaptırım kararı aldı. Bunları yürürlüğe soktuğunu söyledi." dedi.
"Sorunlar ancak diyalogla çözülebilir"
Suriye’deki iç savaşın ancak diyalogla çözülebileceğini söyleyen Yapıcıoğlu, "Suriye’deki bu iç savaş, bizim en başından söylediğimizi doğrular niteliktedir. Suriye’deki karışıklıklar başladığı anda demiştik ki, İslam Coğrafyasının herhangi bir yerinde, bu coğrafyadaki halklar arasında bir sorun varsa bu sorunlar diyalogla çözülmeli; savaş, şiddet, silah bu sorunları çözmez bilakis daha da derinleşmesine sebep verir. Öyleyse ey İslam ülkeleri ve Müslüman halklar; kendi aranızdaki sorunları adalet temelinde konuşarak çözün, sorunlarınızın çözümünü emperyalistlere havale etmeyin. Onlar sizin sorunlarınızın çözümünü istemezler. Bilakis o sorunların derinleşmesini isterler. Kendi menfaatlerine uygun bir şekilde operasyonlar yürütebilmeleri için onlara alan açılsın diye. Şu an gelinen aşama budur. ABD, bölgeden çekileceğini söylüyor fakat Menbiç’ten çıktığı an eşzamanlı olarak Rusya yerleşti. Birinin gidip başka birinin yerleşmesi bölgeye çok şey ifade etmiyor. Ama en azından 2 emperyalist güçten birinin bölgeyi terk etmesi –iyi niyetli olmasa bile- iyiye işaret ediyor." ifadelerine yer verdi.
"ABD, YPG’yi oltanın ucuna takılan bir yem gibi kullandı ve Türkiye’yi oraya çekti"
ABD’nin Suriye konusundaki planlarına değinen Yapıcıoğlu, "ABD Başkanı ile Pentagon arasında bazı çelişkiler olabilir, bu mümkündür. Ama neticede Trump’ın olmasa bile ABD’nin bir planı vardır diye düşünüyorum. Detayları ileride ortaya çıkacak ama ABD hiç kimseye daha büyük bir karşılık almadan –siyonistler hariç- milyarlarca dolar yardımı yapmaz. ABD’nin iç siyasetinde siyonistlerin etkisinden dolayı onlara karşılıksız olarak sürekli yardım yapar. Bunun daha büyük bedeller getireceğini bilseler bile oraya yapmış oldukları yardımlardan geri durmazlar. Bu operasyonların müsebbiplerinden bir tanesi de ABD’dir. Dikkat ederseniz ABD’nin, YPG’ye yaptığı yardımlar çok açıktan yapıldı. Hatta Türkiye itiraz ettiğinde, ‘Ben NATO üyesiyim, bunlar da terör örgütü kabul ettiğim bir gruptur. Biz sizinle stratejik ortağız, siz nasıl benim düşmanlarıma bu yardımı yapıyorsunuz?’ diye itiraz ettiğinde ABD alay eder gibi, ‘Onlara verdiğimiz silahların seri numaralarını size verebiliriz. İşimiz bittiğinde o silahları toplayacağız.’ gibi bir açıklamada bulundu. Kanaatimce adeta oltanın ucuna takılan bir yem gibi kullandı ve Türkiye’yi oraya çekmek istedi ve sonunda çekti. Buraya kadar planlı yürüdü, bundan sonra ne planlıyor? Aslında bunun ipuçlarını görmek mümkün." dedi.
"Operasyon bir Türk-Kürt savaşı değildir"
Trump’ın "Türklerle Kürtler 200 yıldır savaşıyor" açıklamalarına dair değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, "Birkaç gün önce Trump’ın yapmış olduğu açıklamada, ‘Kürtler ile Türklerin arasında doğal bir düşmanlık var. Bir tarihçinin bana söylediğine göre Kürtler ve Türkler 200 yıldır savaşıyorlar.’ demişti. Bu planın parçalardan bir tanesi, ‘Bu bir Türk-Kürt savaşıdır. Türkler ile Kürtler birinin düşmanı ve bu düşmanlık derinleşmelidir’ planıdır. Bu bir Türk-Kürt savaşı değildir. Kim bunu ‘Türk-Kürt savaşı’ olarak nitelendiriyorsa, Türklere de Kürtlere de düşmanlık yapıyordur. Eğer birer kavim olarak Türkler ve Kürtler birbirlerinin düşmanı olarak kabul edilirse veya bu operasyon bu şekilde okunursa, belki o zaman sadece Türkiye’de, Suriye’de veya Irak’ta değil, İslam Coğrafyasında çok daha büyük karışıklıklar gelecektir. Bu hiç kimseye fayda sağlamayacaktır. Bu hem Türklerin, Kürtlerin, Arapların ve hem de Farsların zararına olacaktır. Sadece siyonist terör çetesinin faydasına olacaktır." diye kaydetti.
"Sivillerin zarar görmemesi için kimin elinden ne geliyorsa mutlaka yapmak zorundadır"
Sivillerin zarar görmemesi için kimin elinden geliyorsa yapması gerektiğini ifade eden Yapıcıoğlu, "Harekât başladığından bu yana Türkiye ısrarla, ‘Bu PKK/YPG’ye yönelik bir harekâttır. Sivillerin zarar görmemesi için azami hassasiyet gösterilmektedir.’ diyor. Keşke hiçbir sivil insanın canı yanmasa, zarar gelmese. Ama şu bir gerçek ki, bir yerde çatışma varsa silahlı iki gücün karşı karşıya geldiği bir pozisyon varsa ve bu meskûn yerlerde, insanların yaşadığı yerlerde patlamalar olursa mutlak surette sivil insanlar da zarar görecektir. Sınırın diğer tarafından bu tarafa havan topu atanlar şunu söylüyorlar, ‘Türkiye, Kürtlere saldırıyor. Bu bir Türk-Kürt savaşıdır.’ diyorlar. Ama buna mukabil onların hedef aldığı kişiler kim? Onlar da Kürt değil mi? Bugüne kadar 21 can kaybı oldu, onlarca yaralı var. Bunların kaç tanesi Kürt değildi? Eğer, gerçekten bu böyle ise neden harekâta karşılık olarak sınırın bu tarafındaki Kürtlerin yaşadığı köylere, ilçelere bu atışlar yapılıyor? O zaman birilerinin çıkıp bunu izah etmesi lazımdır. Sivillerin zarar göreceği her türlü eylemi önlemek için, sivillerin zarar görmemesi için kimin elinden ne geliyorsa mutlaka yapmak zorundadır. Bu zararı veren kim olursa olsun, mutlaka bir tepki gösterilmelidir diyoruz."
"Sınıra yakın olan ilçe ve köylerdeki insanlar tedbiren uzaklaştırılabilirdi"
Sınırın Türkiye tarafındaki yerleşim alanlarında gerekli önlemlerin alınmadığına işaret eden Yapıcıoğlu, "Sınırın bu tarafındaki ilçe ve köylere saldırı yapılacağı öngörülmeliydi. Tedbir olarak da siz havan topunu havada yakalayamazsınız. Şu anda o havanlar, roketler atıldıktan sonra okullar tatil edildi. Sınıra yakın olan ilçe ve köylerdeki insanlar tedbiren uzaklaştırılabilirdi. Yeterince güvenliğin alınmadığı gözüküyor. En fazla kayıp Nusaybin’de oldu. Nusaybin öyle bir yerde ki, sınır telleri tam şehrin içinde. Sınıra yakın bu gibi yerlerde tedbirler mutlaka alınmalıydı." dedi.
"Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından bu yana pek çok yerde demografik yapı değişti"
Son olarak Suriye’nin demografik yapısına dair de görüşlerini sunan Yapıcıoğlu, "Ben yapılan açıklamaları 3 milyon Suriyelinin tamamının 30 kilometrelik şeride yerleştirileceği şeklinde anlamadım. Belki oraya bir milyonun üzerinde kişinin yerleştirilmesi –orada yaşayan insanlar haricinde- hatta 2 milyona yakın insanın oraya yerleştirilmesi öngörülüyor olabilir ama ‘eğer bu güvenli bölge Rakka ve Haseke’ye kadar uzanırsa belki 3 milyondan fazla Suriyelinin oraya dönmesi imkân dâhilinde olabilir’ diye okumuştum. Fakat her hâlükârda Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından bu yana pek çok yerde demografik yapı değişti. PYD/YPG’nin hâkimiyet kurduğu yerlerde başta muhalif Kürt nüfusu olmak üzere pek çok kişi bölgeyi terk etti. 700 bin civarında Kürt nüfusunun PYD’nin kontrolündeki bölgelerden göç ettiği biliniyor. Orada mevcut 16 Kürt partisi vardı, bunlar kendi aralarında bir birlik kurdular ama neticede o partilerin bazı yöneticileri YPG tarafından öldürüldü, bazıları sürüldü bazıları da kendilerine zorla boyun eğdirildi. Eğitim amaçlı dışarı çıkanları bir daha içeriye koymadılar. Eğer orada Türkiye’nin tezleri doğrultusunda 32 km derinliğinde yaklaşık 450 km uzunluğundaki bir güvenli bölgeye 2 milyon kişi giderse, bu 700 bin Kürdün tamamının döneceği kabul edilse bile ciddi bir nüfus oraya gideceği için demografik yapı değişebilir. Peki, oraya gidenler kalıcı mı olacaklar yoksa Suriye’deki karışıklıklar bittikten sonra kendi yaşadığı bölgelere geri mi dönecekler? Eğer kalıcı olarak oraya yerleşeceklerse bu demografik yapının değişmesi anlamındadır. Bu da ileride başka sorunlara yol açar." şeklinde konuştu. (Ramazan Casuk-İLKHA)