Bosna Hersekli sinema yazarı, gazeteci ve şair Abdullah Sidran, Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezinde düzenlenen “Denizi Biçmek: Sinema, Savaş ve Bosna” isimli söyleşiye katıldı.

Merhum Aliya İzzetbegoviç ile yakından tanışan Abdullah Sidran, katıldığı söyleşide hayat hikâyesini ve Aliya ile yaşadığı hatıralarını anlattı.

Sidran, “Benim hikâyem aslından bir zamanların ateistliğinden bugünlerde ‘Sadece bir aptal ateist olabilir’ diyen bir şahsiyetin dönüşmesiyle başladı. Çünkü gerçekten bir insanın İlah olmadığı iddiasıyla ortaya çıkması sadece akılsızlıkla açıklanabilir.” dedi.

Edebiyat maceralarına şiir yazarak adım attığını ve ilk şiirinden itibaren tanınmaya başlandığını belirten Sidran, “Film sektöründe 15 yıl geçirdim. Bosna Hersek film sanatına önemli edebi fikirlerimi bahşettim. Bazı zamanlar bundan dolayı üzüntü duydum. Ancak bir süre sonra gereksiz yere üzüldüğümü anladım. Çünkü Bosna Hersek kültürüne bahşettiğim eserler kişisel çalışmalarımı gölgelese de Bosna’ya önemli katkıları olmuştur.” diye konuştu.

Bosna Hersek savaşını anlatan bir kitap yazdığını hatırlatan Sidran, bu kitabı ilerleyen süreçte Türkiyeli yapımcılarla yapacağı görüşmede öncelikli olarak takdim edeceğini aktardı. 

“Kaleme aldığım tüm eserleri Bosna’ya borçluyum”

Sidran, “1991 yılında Paris’te yaşamak için teklif aldım. Ancak teklifi kabul etmeyip Bosna’da kalmaya devam ettim. Zor zamanlarda Bosna’yı terk etmeyi kendime yakıştıramadım. Çünkü kaleme aldığım tüm eserleri Bosna’ya borçluyum. O yıllarda kendimi vatansever bir aydın olarak tanımlıyordum. Bunun için askerlere moral vermek adına cephelere giderdim.” şeklinde konuştu.

“Aliya tüm eleştirilerimi kendi dipnotlarına yerleştiriyordu”

Merhum Başbakan Aliya İzzetbegoviç’i yakından tanıdığını söyleyen Sidran, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“Merhum ile çok özel bir hukukumuz vardı. Merhum annemin çalıştığı bir şirkette çalışıyordu. Lise yıllarımda harçlık almak için annemin ofisine gittiğimde başımı okşar ve ‘Behiye’nin küçüğü’ (Abdullah Sidran’ın annesi) diye hitap ederdi. Ben de ona Aliya amca derdim. Daha sonra 1983 yılında Aliya ve arkadaşları Bosna sürecinden geçtiği dönemde onların tüm mahkemelerine katıldım. Mahkemelere herkes giremiyordu. Ancak bir arkadaşım bana giriş izin kâğıdı ayarlamıştı ve öylece girebiliyordum. Aliya ve arkadaşları bu yaptığımı cesur bir adım olarak görüyorlardı. Aliya ile birlikte çok zaman geçirdik. Aliya Izzetbegoviç’in kurduğu Demokratik Eylem partisi (SDA)’ne üye olmam için herhangi bir baskı olmadı. Aliya kendi yazılarını yayınlamadan önce bana gönderirdi. Benim ilettiğim tavsiye ve eleştirileri genel olarak kabul etmiyordu. Ancak entelektüel anlamda çok şerefli bir tavır sergiliyordu. Tüm eleştirilerimi kendi dipnotlarına yerleştiriyordu. Üstte küçük bir yıldız koyarak sayfanın en altında şair Abdullah Sidran bu konuda böyle düşünüyor diyerek görüşlerime yer verirdi.

“Aliya argümanlarını gerçekleştirirken sanattan ilham alıyordu”

“Aliya Izzetbegoviç’in ‘Doğu ve Bat Arasında İslam’ isimli kitabını kavradığımı düşünüyorum.” diyen Sidran, şu ifadelere yer verdi: “O kitap hakkında görüşlerimi belirtirken hep laik ve seküler bir bakış açısıyla bakardım. Çünkü Aliya’nın orta yol fikri teolojik (İlahi) argümanlar üzerinden değerlendirilmiyor. Aliya argümanlarını gerçekleştirirken sanattan ilham alıyordu. Örneğin Sistina kilisesinin hiçbir zaman bir Darwin sanatkârı tarafından inşa edilemeyeceğini söylerdi. Aynı zamanda hiçbir zaman ‘Savaş ve Barış’ kitabını da Darwinist bir yazar kaleme alamazdı.”

Aliya’nın ölüm döşeğindeyken hastanede geçirdiği günlerde aynı hastanede kendisinin de yattığını hatırlatan Sidran, kendisini ziyaret eden önemli bir Profesör ile birlikte Aliya’yı ziyaret etiklerini söyledi.

“Bosna Hersek’in var olma mücadelesinin farkındayız”

Sidran, son olarak şunları söyledi: “Benim kollarımda birçok iğne izi vardı. Aliya’nın kollarında ise iğne batırılmamış yer kalmamıştı.  O dönem yabancı gazetelerde köşe yazarlığı yapıyordum. Bir İsveç gazetesinde yazdığım yazıyı hiç unutmuyorum. Orada ‘Aliya ya bir vatan babası ya da vatanın son Cumhurbaşkanı olacaktır’ demiştim. Bu fikrimi ‘Dayton Anlaşması’na dayandırıyordum. Bu sözleşme işgal kurbanı olan Boşnakların işgalcilerle ortak bir vatan inşasında birlikte çalışmaya zorladı. Biz hala Bosna Hersek’in var olma mücadelesinin farkındayız. Onun sonsuza dek var olacağına dair umutlarımız var.” (Nizamettin Aşkın- İLKHA)