Konuşmasına medya ile ilgili bazı kavramların tanımlarını yaparak başlayan Sabaz: “Medya derken haber verme, haber götürme, haber alışverişi şeklinde genel bir tanım yapılır. Günümüzde yazılı medya, görsel medya ve bunlara benzer sosyal medya kullanılmaktadır. Mesele haber verme ise geçmişte dumanla haberleşme, kuşlarla haberleşme gibi yöntemler kullanılmıştır. Ancak bu bir kitleyi haberdar etme şeklinde olmamıştır. Kitleyi haberdar etme ise daha çok yakın dönemizde görülen bir durumdur. Kitlenin haberdar edilmesinin ilk örnekleri Antik Yunan'da meydanlarda duyurma şeklinde olduğu bilinmektedir. Osmanlı'da da bu uygulanmıştır. Roma döneminde de senato toplantıları tutanak haline getirilip asılmıştır. Ortaçağ Avrupa'sında elle çoğaltma şeklinde bazı uygulamalar yapılmış ancak bunlar çok acemi faaliyetler olarak kalmıştır. Avrupa'da Rönesans'tan sonraki dönemlerde matbaanın gelişmesiyle kitleyi haberdar etme durumu da gelişmiştir. İlk yaygınlaştırılan haberlerin içeriğine bakıldığında daha çok insanları kitaba (İncil) yönlendirmeye yönelik olduğu görülmektedir. Ancak sonraki dönemlerde fikir adamlarının düşüncelerini kitlelere duyurma aracına dönüşmüştür. Bu kitleye yayılan düşünceler Fransız İhtilali'nde halkı manipüle etme anlamında işe yaramıştır. Osmanlı'da ise durum biraz farklıdır. İstanbul'da kitaplar elle yazılarak ve ciltlenerek çoğaltılırdı. Bu işi yapan binlerce insan bulunmaktaydı. Matbaanın Osmanlı'ya geç girişini teknolojiye karşı olmakla yorumlayanlar var. Ancak durum tam olarak öyle değildir. Birincisi, ilk üretilen matbaaların hızının yavaş olmasıdır. O dönemde bir kitabı elle yazan kişiler tarafından çoğaltılması matbaadan daha hızlı işlemekteydi. İkincisi, kitabı çoğaltan kişilerin yazdıkları kitapları aynı zamanda kontrol etmeleriydi. Bu şekilde yanlış olan bir şey bu kontrole takılır ve çoğaltılmazdı. Özellikle dini konularda bu hassasiyet yoğunluktaydı. Matbaada böyle bir kontrol mekanizmasının olmaması ilim adamlarını matbaaya mesafeli kılıyordu. Diğer bir etken ise binlerce insanın işsiz kalma ihtimalinin olmasıydı. Matbaanın yaygınlaşmasıyla beraber ise medyanın yani haber vermenin ana taşıyıcısı gazeteler olmuştur. ” diye ifade etti.
Cumhuriyet dönemi gazetelerine değinen Sabaz: “Cumhuriyet döneminde 1945 yılına kadar tek sesli bir gazetecilik vardır. Her ne kadar gazetelerin sayısı birden fazla olsa da düşünceleri arasında pek bir farklılık yoktur. Özellikle 1935- 45 arası gazeteleri taradığımızda Hitler ve Mussolini'ye övgüler vardır. Bu dönemdeki medya faşist anlayışa sahiptir. Andımızın yazılması, Mahmut Esad Bozkurt gibi isimler bu döneme denk gelmektedir.” diye konuştu.
Dünyada yapılan araştırmalara göre en güvenilmez alanın medya olduğunu söyleyen Sabaz: “ Günümüzde medya güvenilir bir alan değildir. Özellikle internet ortamındaki bilgiler güvenilir değildir, ciddi anlamda yoğun bir bilgi kirliliği barındırmaktadır. Dolayısıyla bir bilgiyle karşılaştığımızda bunun doğru olup almadığı güvenilir kaynaklardan teyit edilmelidir. Bazen bir bilgiyle karşılaştığımızda bu hoşumuza gider ve hemen bunu yayarız ancak bu konuda dikkatli davranmamız gerekmektedir. Zira kişinin duyduğunu söylemesi kendisine yalan olarak yeterdir. Üstad Bediüzzaman'ın dediği gibi her doğru her yerde söylenilmez. Geçmişte ilim ehlinin tartıştığı konular halk arasında çok bilinmezdi. Bugün bu konular halka kadar indirilmiş ve bu fitneye sebep olmaktadır. Bu anlamda biz de bir bilgi doğru dahi olsa onu yaydığımızda kime ne faydası olacak diye düşünmemiz gerekir. İşin hikmetini düşünerek bilgiyi kullanmalıyız.” diye belirtti.
Son olarak bizim geleneğimiz de haberin ne olduğuna değinen Sabaz: “ Dedik ki medya haber vermedir. Esasında bizim davamızın temeli buna dayanmaktadır. Nebi diyoruz. Nebi haber veren demektir. Yine kıyamet gününe ‘nebeü'l azim' denilmektedir yani ‘büyük haber' anlamındadır. Peygamberler de bu büyük haberin şahitleridir. Peygamber Efendimizin veda hutbesindeki şu sözleri bizim için çok önemlidir ‘Burada bulunanlar bulunmayanlara söylesinler'. Bu bize haber verme sorumluluğu yüklemektedir. Bu doğrultuda bizim ilmi geleneğimizde haberi tahlil etme, haberi taşıyan kişinin özelliklerine dair ciddi bir müktesebat söz konusudur. Günümüz basınında 5N 1K değerlendirilmesi yapılmaktadır. Bizim geleneğimizde bu husus ayrıntılı bir şekilde işlenmiş bu konular hakkında mevzuatlar oluşturulmuştur. Yine hadis usulüne ait olsa da bir haberi taşıyan kişiye ilişkin ölçütler her habere uygulanacak ölçütlerdir.” diye ifade etti.
Seminer, soru ve cevap bölümünün ardından sona erdi.