6-8 Ekim 2014 yılında Kobani ’de yaşanan olaylar bahane edilerek Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan olayların üzerinden 5 yıl geçti. Özellikle Diyarbakır’da yaşanan Yasin Börü ve arkadaşlarının şehit edilmesi olayı, uzun süre Türkiye’nin gündeminde kalmış ve yapılan yargılamalar birçok avukat tarafından takip edilmişti. Yapılan yargılamaların ardından 24 kişi ceza almıştı. Sürecin başlamasında başat aktörlüğü yapan HDP’nin yetkili isimleri ise, yaşanan olaylarla ilgili hiçbir ceza almadı.
6-8 Ekim olaylarının yaşanmasına sebep olan süreç ve sonrasını değerlendiren dava avukatlarından Kaya Kartal, 6-8 Ekim’de yaşanan bütün olayların faturasının 34 serseriye çıkarıldığını ve olayın yaşanmasına sebep olan çağrıyı yapanların hiçbir ceza almadığını söyledi.
“Sokağa çağıranların üzerindeki yük devam ediyor”
Kartal, “Öncelikle 6-8 Ekim olaylarına götüren sürece bakmak gerekir. 6-8 Ekim olayları, çözüm sürecinin devam ettiği bir zamanda geçekleşti. Süreç içerisinde Suriye’de yaşanan bir takım gerginlikler özellikle de Kobani olayları üzerine HDP ’nin bir açıklaması oldu. Bu açıklamayla halk sokağa davet edildi. Bu çağrı, normal bir gösteri ve yürüyüşün ötesine geçen bir duruma evrildi. Bu çağrıyı yapanlar çağrının altında kaldılar. İşlenen onlarca suçun hesabı hala sorulabilmiş değil. Bu anlamda çağrıyı dile getirenlerin üzerindeki yükün devam ettiğini düşünüyoruz.” diye konuştu.
“Emniyet halkı cinayet işleyecek tiplerin insafına bırakmıştır”
Çözüm süreci olması hasebiyle dosyada bir takım sıkıntılar yaşandığını belirten Kartal, “Yasin Börü ve arkadaşlarıyla birlikte diğer olayların sorgulamaları çözüm sürecinin gölgesinde kaldı. Gerek devlet, gerekse de diğer ilgililer tarafından bu soruşturmanın hakkı verilmedi. Olaylar devam ederken çok ciddi ihmaller söz konusu oldu. Yasin Börü dosyasında şunu gördük ki, emniyet güçleri kendilerini korumaya almış, dışarıda ne yaşanırsa yaşansın, kim katledilirse edilsin yaşananlarla ilgilenilmemiştir. Halkı, serserilerin cinayet işleyecek tiplerin insafına bırakmışlardır.” dedi.
“Soruşturma kendi imkânlarımızla elde ettiğimiz delillerle yürütüldü”
Kartal, “Soruşturma süreci çok basit bir şekilde yürütüldü. Diyarbakır’da başlayan soruşturma bütün avukatların taleplerine rağmen, delil toplanması geciktirildi. Hatta öyle bir hal aldı ki, katledilen insanların yakınları, arkadaşları kendileri delil toplayıp emniyete götürme durumunda bırakıldı. Emniyet, olaylardan çok sonra olay yerinde inceleme yaptı. Bu durum neticede yargılama sürecini etkiledi. Kamera görüntülerinin olması hasebiyle bir takım somut delillerin olması olumluydu. Ancak olaya ait MOBESE kayıtlarının olmaması, olaya müdahale eden emniyetin olmaması düşünülemez. Muhbir ve diğer delil toplama yöntemleri dosyada bize ışık tutmadı. Neredeyse basına düşen, kendi imkân ve zorlamalarımızla elde ettiğimiz delillerle yürüyen bir soruşturmaydı. Davaya da bu şekliyle eksik olarak yansıdı.” şeklinde konuştu.
“Bütün olayların faturası 34 tane serseriye çıkarıldı”
Koskoca Türkiye’de yaşanmış olan 6-8 Ekim olaylarının neticesi yargılaması Diyarbakır’da başlayıp güvenlik nedeniyle Ankara’ya taşınan bir yargılamaya sıkıştırıldı. Hatırladığım kadarıyla toplamda 34 kişi hakkında dava açıldı. Dava açılan kişi sayısını yaşanan olaylarla kıyasladığımızda çok komik bir rakam ortaya çıkıyor. Soruşturması devam eden bazı olaylar var ama daha neticesini göremedik. Bütün olayların faturası 34 tane serseri, çapulcu diyebileceğimiz kişiye çıkarıldı.” ifadelerini kullandı.
“Emniyet görevini hakkıyla yerine getirmedi”
Türkiye’de yapılan yargılamalar sonucunda bazı yargı kazalarının da yaşandığını ve olayla ilgisi olmayan kişilerin de yargılanıp bırakıldığını hatırlatan Kartal, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Neticede 6-8 Ekim olayları, Yasin Börü davası da bunlardan ibaret değildi. Siyasilerin beyanlarıyla köpürmüş bir vakıa sonrasında kontrolden çıkmış bir süreçtir. Emniyetin, bırakın olaylara müdahale etmeyi, olay sonrasında sokaklardan delil toplama görevini bile hakkıyla yerine getirmeyerek kasten ya da kusurlu davranarak bu süreçteki gerçek rolünü ifa etmediğini gördük. Neticede kollektif (ortak)bir sorumlulukla ülkenin değişik yerlerinde katledilen insanlar gündemimize gelmiş oldu. Maalesef bunların hakları hala verilemedi.”
“Bu süreçte dâhili olan herkes Yasin Börü davası üzerinden aklanmaya çalışıldı”
Olayların siyasileri tarafından yapılan bir çağrı sonrası gerçekleştiğini ve bununla ilgili bir takım soruşturmaların yapıldığını belirten Kartal, “Bugüne kadar somut bir adım atılmadı. Sadece Ankara 19. Ağır ceza mahkemesinde Yasin Börü davasındaki dosya ile Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı dosyanın birleştirilmesi çabası gündeme gelmişti. Bundan da somut bir sonuç çıkmadı. Dosyaların birleştirilmesi kabul edilmedi. Sürecin yargı ayağı devam ediyor, ancak ne durumda bilemiyoruz. Bu süreçte dâhili olan herkes Yasin Börü davası üzerinden aklanmaya çalışıldı.” dedi.
Emniyet ve yargı tarafından aklanılmaya çalışılan davalar ile yetinilmemesi gerektiğini, farklı şehirlerden birçok kişinin süreçten etkilendiğini belirten Kartal, yaşananlarla ilgili devletin sorumluluğunu yerine getirmediğini ve siyasilerin, kamu görevlilerinin, emniyetin bu konudaki, sorumluluklarını yerine getirmediğini hatırlattı.
Türkiye’de bir şekilde yargıya işi düşenler kuyuya atıldıktan sonra maalesef çıkamıyorlar”
Türkiye’de yaşanan olaylar sonrasında insanların bir takım bağlantılarla hukuku lehine çevirebildiğini, kişiye özel muamelelerin yapıldığını söyleyen Kartal, yaşanan garabetle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu,
“Hukuk denildiğinde en temelde hukuk güvenliğinden bahsedilmelidir. Yaşanan ve yaşatılan bir mağduriyette kişi ne karşılık göreceğini bilmelidir. Hak ihlalleri yaşandığında nasıl bir süreç izleneceğini bilmemek sıkıntıdır. İnsanlar mahkemeye ve suç tipine göre farklı muamelelere tabi tutuluyorlar. Bazı suçlarda gerek yargılama, gerek tahliye ve diğer süreçlerde kişiye özel muameleler yapılıyor. Bu durum da insanlarda hukuk denildiğinde güvenilmez, itibar edilmez bir kurum algısı oluşturuyor. Bu sorun bu günün sorunu değildir. 28 Şubat’tan bu yana bu durum böyleydi. Her devir eski alışkanlıkları da yüklenerek devam ettiği için bugün daha yoğun görülüyor. Yargı bağlamında hangi alana el atsanız her birisinde devasa problemler var. Bu problemler tamamen propaganda olarak dile getirilen problemler değildir. Yargı bu anlamda iyi bir sınav veremedi. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı noktasında somut bir takım kuşkular var. Bu durum yargıya olan güveni sıfıra indirmiştir. Türkiye’de yaşanan yargıdan kaçarak denizlerde nehirlerde boğulan insanların sorunu ülke için bir utançtır. Hâlbuki adil bir yargılama sistemi olsa belki insanlar bu süreçte çok daha rahat bir şekilde kendilerini size teslim edebilecekler. Suçu olmadığını düşünen insanlar bile süreçten tedirgin oluyorlar. Türkiye’de bir şekilde yargıya işi düşenlerin kuyuya atıldıktan sonra maalesef çıkamadıklarını görüyoruz. Ancak bir takım ilişkiler, tanışıklıklar devreye girdiğinde süreç değişiyor. Bu umut kırıcıdır. Türkiye’de adil yargılanmanın olup olmadığından öte gerçek bir yargının olup olmadığı sorusu önümüzde duruyor. Bu yapılan uygulamalar maalesef yargı olarak adlandırılamayacak niteliktedir.” (Nizamettin Aşkın- İLKHA)