Şanlıurfalı Eğitimci Yazar Mustafa Karadağlı Türkiye'deki eğitim sorunları ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Türkiye'de uygulanan eğitim sisteminin günübirlik politikalarla hazırlandığını ifade eden Karadağlı, eğitim politikaları oluştururken 100 sene sonrası düşünülerek hazırlanması gerektiğini söyledi.
Türkiye'de alt yapı oluşturmadan normal eğitime geçildiğini savunan Karadağlı, normal eğitim sisteminden bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini belirtti.
Bedava kitap uygulamasının yanlış bir uygulama olduğuna dikkat çeken Karadağlı, bunun yerine kitapların öğrencilere zimmetlenmesi ya da az bir ücretle satılması gerektiğini vurguladı.
Konjonktürel olarak eğitim sorununa bakmak gerektiğini belirterek sözlerine başlayan Karadağlı, "Dünyada böyle bir sorun var. Her insanın fıtratı ayrı olduğu gibi her ülkenin de kendine göre bir eğitim politikası vardır. Siz, İsviçre'deki bir eğitim programını getirip Anadolu'daki çocuklara uygulayamazsınız. Bir kere gen uyuşmazlığı olur. Bunda başarılı da olamazsınız. Güzel yönlerini alırsınız ama kendi örf-âdetinize ve inançlarınıza uyarlayarak yapabilirsiniz. Dünya genelinde çocukların eğitimi noktasında ciddi sorunlar var. Bu her zaman da olmuştur. 'İnsan terbiyeyle mükelleftir.' Terbiye 'Rabb' kelimesinden gelir. Allah'ın terbiye etmesi anlamına gelir. Biz bir boş kaset (tabula rasa) olarak dünyaya geldik. Biz bu kaseti iyi-kötü doldurduğumuz zaman gelecekte de toplum olarak bunları izleyeceğiz. Eğer bu boş kaseti güzel şeylerle doldurursak toplum müreffeh olacak ve insanlar mutlu olacaktır. Siz kendi ülkenizin genlerine uygun bir eğitim politikası geliştirmediğiniz zaman toplumunuz sorun yaşamaya başlayacaktır. Eğitim politikaları günübirlik politikalar olmamalıdır. En az bir 100 yıl sonrası düşünülerek yapılması gereken politikalardır." diye konuştu.
"Eğitim konusunda sağlıklı bir politika oluşturamadık"
Cumhuriyet tarihinde eğitim ile alakadar olmayan birçok siyasetçinin Milli Eğitim Bakanlığı yaptığını hatırlatan Karadağlı, "Hatırlarsanız bir Milli Eğitim Bakanı'mız, -bir eğitimci olarak diyeyim- bence asrın hatasını yaparak şöyle bir tabir kullanmıştı: 'Nitelikli okullarımıza sınavla öğrenci alacağız.' demişti. Bir bakan 'nitelikli' ve 'niteliksiz' tabirini kullanabilmişti. Bunun veli ve öğrenci psikolojisinde yapacağı tahribatın hesabını yapmadan konuşmuştu. Cumhuriyet tarihi itibarı ile baktığımız zaman 'Eğitim Bakanlığı' yapmış insanların, çok azının eğitim kökenli olması bu ülkenin eğitim sorunlarının içerisinden çıkılamayacağını gösteriyor. Eğitim kökenli olan Milli Eğitim Bakanı sayısı 3 ile 4'ü geçmez. Dolayısıyla sağlıklı bir politika oluşturamadık. Şimdilik oluşturmamız da pek olası görünmüyor. Günübirlik politikalar, her gün değişen sistem, dünyaya kendimizi ispatlamamış olmamızın başında gelmektedir." şeklinde konuştu.
"Eğer bir eser bırakmak istiyorsak ilk önce eğitimden başlamamız gerekiyor"
Eğitim ve teknoloji konusunda Türkiye ve Güney Kore'yi karşılaştıran Karadağlı, "Düşününün Konya büyüklüğünde bir ülke olan 'Güney Kore' dünyada 4 büyük marka satıyor. Dünyanın ilk 500 şirketi içinde 12 Güney Kore şirketi var. Konya kadar bir ülke dünyaya teknoloji satıyor." dedi.
Karadağlı, "Dünyanın en güzel iklimine sahip bir coğrafyada yaşıyoruz. Henüz kendi markamızı oluşturamadık. Bu durum bizi çok derinden düşündürmelidir. İslam İşbirliği Teşkilatı'na üye 57 devletin toplam ihracatı bir Almanya kadar bile değil; çok sorun var aslında… Toplumları ayakta tutan eğitim politikalarıdır. Bunun siyasi ve düşünsel olarak bir değerlendirmesinin yapılıp insanları bazı şeylere zorlamanın bir anlamı yoktur. Biz dünya ile nasıl yarışacağız? Bu ümmetin çocuklarını nasıl eğiteceğiz? Bu çocuklar ileride toplumun başına bela mı olacak ya da toplumun hizmetkârı mı olacak? Bizim eğitim politikamız bunun üzerine kurulmalıdır. Eğer bir eser bırakmak istiyorsak ilk önce eğitimden başlamamız gerekiyor." ifadelerini kullandı.
"Normal eğitime geçtim demekle normal eğitime geçmiş olmuyorsunuz"
İkili eğitimden normal eğitime geçme konusunda hata yapıldığını vurgulayan Karadağlı, "Bana göre Türkiye'nin şu anda mevcut durumu ve sınıf sayısı 'normal eğitim'e geçmek için yetersizdir. Kâğıt üzerinde normal eğitime geçtim demekle, normal eğitime geçmiş olmuyorsunuz. Bu toplumun bir hakikati var. 25 kişilik sınıfları birleştiriyor, 50 kişilik sınıf ortaya çıkarıyorsunuz ve bunun adına da normal eğitim diyorsunuz. Benim çocuğum 8'inci sınıfa gidiyor. Şu an 45 kişilik bir sınıfta eğitim görüyor. Bu çocuk bu sene lise sınavına girecek. Düşünün! Öğretmen ödev verdiği zaman ödevleri kontrol etmesi bile en az 40 dakika sürecektir. Bu bir dersin heba olması demektir. Bu eğitim açısından asla kabul edilemez bir gerçektir. Bakanlık bu hatadan dönmeli, mevcut imkânlar oluşana dek yine ikili eğitime geçmelidir. Doğru olanı normal eğitimdir fakat sizin durumunuz uygun değilse bunun alt yapısını oluşturmanız gerekir." dedi.
"Normal eğitimle servislerden okula girilmiyor"
Normal eğitim ile ilgili sorunun sadece bölgemize has olmadığını belirten Karadağlı, "Bu durum sadece Şanlıurfa ile sınırlı değildir. İstanbul'daki sınıfları da gezdim. Orada daha korkunç! Bir de servis meselesi var büyükşehirlerde. Normal eğitimle servislerden okula girilmiyor. 50 kişilik bir sınıfta nasıl bir eğitim verilecek. Bir defa okul bahçeleri bile buna müsait değil. 500 kişilik bir okul bir anda bin kişilik oluyor; bunu hangi pedagog kabul edebilir. Siz buradan raporlar tutup başarılı bir şekilde normal eğitim sürecinin tamamladık diyerek, Ankara'ya rapor göndererek normal eğitime geçmiş olmuyorsunuz. Bence asrın hatası yapıldı. İstatistiklere göre Şanlıurfa en çok derslik yapılan bir şehir; fakat doğum oranının da en yüksek olduğu bir şehir. Bunun tedbirini de almak zorundayız." şeklinde konuştu.
"Devlet politikası olarak tabletlerin dağıtılması bir faciaydı"
Sosyal medyaya karşı olmadığını ifade eden Karadağlı, "Sosyal medyayı zararlı bulmuyorum. Sosyal medya günümüzün bir hakikati… Sosyal medya okuryazarlığı diye bir şey gelişti. Bazen köylere gidiyorum. Oradaki insanların ellerindeki cep telefonundan haberleri okuduğunu, Amerika'da bir siyasetçi hakkında yorum yaptığını gördüğüm zaman çok mutlu oluyorum. Tabii ki bunu yerinde kullanabilmek sizin iradenize bağlıdır. Bu konuda devletlerin halkını bunun zararlarından korumak için de bir politikası olmalıdır. Çocuklarımız geleceğimizdir; gelecekte de onlar olacağına göre onları bu nimetten mahrum bırakamayız tabii ki. Okullarda 'Fatih Projesi' kapsamında dağıtılan tabletlerle ilgili bir anket yapmıştım. 11 öğrenciden sadece bir öğrencinin tableti kullandığına şahit olmuştum. Bir kısmı tabletlerini sigara parası ve bakkala olan borcunu ödemek için sattığını öğrendim. Biri bana desin ki, 'Fatih Projesi' kapsamında dağıtılan tabletler Türkiye'ye artılar kazandırdı. Hiçbir faydasının olduğuna inanmıyorum. Bir devlet politikası olarak tabletlerin dağıtılması bir faciaydı. Çocukları bununla teknoloji bağımlısı haline getirdiler." diye konuştu.
"Telefonların sınıflara sokulması yanlıştır"
Okullarda telefon kullanımı ile ilgili yaşanan sorunlara değinen Karadağlı, " Bu konuda bir dönem disiplin üzerine çalıştım. Okul idaresinin en çok sıkıntı duyduğu konulardan biri telefondur. Herkes gazeteci, muhabir ve kameraman… Anında bir şeyler çekip paylaşıyorlar. Sınıfta öğretmeninin burnunu çekip paylaşıyor. İnsanız sonuçta, öğretmen sınıfta burnu ile oynarken öğrenciler fotoğrafını çekip 'burnunu karıştıran öğretmen' diye paylaşıyor. Bir anda gündem oluşturuyor. En ufak bir hatasında öğretmeni linç edebiliyoruz. Telefonların sınıflara sokulması yanlıştır. Çocuklar sınıfta 'marka' yarıştırıyorlar." şeklinde konuştu.
"Çocuklara alın teri, emek ve kazancın kutsal olduğu anlatılmalı"
Çocuk eğitimi ile ilgili önemli tavsiyelerde bulunan Karadağlı, "Ne olacak bu çocuklar. Siz onların bütün ihtiyaçlarını doyurursanız bu çocukların okumak için bir hevesi kalmayacaktır. Bazı ihtiyaçlarını eksik bırakacaksınız. Çocuk o şeye ihtiyaç hissetmeli, emeğiyle ve çabasıyla bunlara erişebilmelidir. Çocukların her istediğini yaptığınız zaman, o çocuk hayata bir artı katmak için çaba sarf etmeyecektir? Bu konu hakkında bilinen bir deney var. Hayvan bahçesindeki aslanlar normal etle besleniyor. Belli bir süreden sonra aslanları ormana salıyorlar. Aslanlar avlanmasını bilmediği için açlıktan ölüyor. Bütün ihtiyaçları karşılanmış çocuklar daha fazlasını ister. Türkiye'de yapılan bütün dizilere bakın herkesin bir lüks hayatı, kız arkadaşı vardır. Masada yemek yenir. Avrupai bir hayat tarzı var. Kimse sormaz bunlar neyle geçinir. Hepsi işadamıdır. Çocuklarımız bunlara özeniyor. Yevmiye ile çalışan gariban Hasan Usta'nın hesabını çocuklar yapmıyor. Bu ülkede böyle bir dizi de yok maalesef. Alın terinin, emek ve kazancın kutsal olduğu gibi bir vurgu yapılmıyor." ifadelerini kullandı.
"Google'nin okullarında sıralar hala tahtadan ve elektronik tahta kullanmazlar"
Karadağlı çocuk eğitimi ile ilgili sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
"Dünyanın en büyük şirketlerinden biri olan Google'nin okulları var. Onların sıraları hala tahtadandır, telefon ve elektronik tahta kullanmazlar, klasik tahtaya yazı yazarlar. Bu insanlar çok mu geriler? Çok mu fakirler? Hayır, kesinlikle değiller. Adamlar işin farkındalar. Sömürmek istediklerine en lüksü özendiriyorlar. Kendileri ise çocuklarını sıfırdan başlatarak kendilerinin bir şeyler keşfetmesini istiyorlar. Biz çocuklarımıza iyi bir gelecek hazırlayamıyoruz maalesef… Onlar ise durmadan zihinlerimize 'daha fazlasını iste' sloganını yerleştiriyorlar."
"Bedava kitap uygulaması kaldırılmalıdır"
Karadağlı, "Devletin bütün vatandaşlarına bedava kitap dağıtmasına karşıyım. Siz emek olmadan yemek veriyorsunuz insanlara. Bu doğru bir uygulama değildir. Bir baba ve anne çocuklarını eğitmek için bir çaba sarf etmelidir. Bunun emeğini ödemelidir. Öğretmen olarak öğrencilerime derdim: 'Kitaplarınızı kaplayın, güzel bir şekilde etiketleyin.' çocuklar gülerdi. Bana: 'Öğretmenim ne gerek var. Geçen kitabım kayboldu, depoda vardı öğretmenim yine bana verdi.' Çocuklar kitapları çizip, yırtıkları zaman tekrar alabiliyorlar. Çünkü kitaplardan bol bol var. Çocuklar, devlet ve kamu malını korumamayı öğreniyorlar. Bedava alışkanlığı, ilkokulda öğrencilere öğretiliyor. Bunun yerine cüz'i bir fiyattan kitaplar satılabilir. Ya da ders kitapları öğrencilere zimmetlenebilir. Çocuk devlet ve kamu malını korumayı, devletine bağlı olmayı öğrenecektir. Çocuklar bize soruyor: 'Hocam, bu kitaplar okul bitince ne olacak?' Biz de onlara 'Kitaplar geri dönüşüme gidecek.' dediğimiz zaman çocuklar bize 'Demek ki kitaplar yırtılacak.' diyorlar. Bize göre kitap kutsaldır. Yerde bir kâğıt parçası görsem üzerine basmamak için gayret ederim. Bana göre medeniyetler kâğıt üzerine kurulmuştur. Bedava kitap kaldırılmalıdır. Kitap almaya gücü olmayanlara tabii ki devlet veya gönüllü kuruluşlar yardımcı olmalıdır." şeklinde konuştu.
"Sınava ve yarışa dayalı eğitim sisteminden vazgeçilmelidir"
Mevcut eğitim müfredatının değişmesi gerektiğini dile getiren Karadağlı, "Karlofça Antlaşması'nın maddeleri çocuklara ezberletiliyor. Çocuk bunları takır takır sayıyor. Aynı çocuk derece yapıyor Türkiye'de ama yolda yürürken çöpünü yere atıyor. Geometriyi çok iyi biliyor ama yere tükürüyor. Yine derece yapan çocuk; ağaca zarar veriyor, kuşun yuvasını yıkıyor, devletin malına zarar veriyor, apartmanın duvarını çiziyor, duvarlara çirkin yazılar yazabiliyor. Siz çocuklara bunu öğretemiyorsunuz. Sınava ve yarışa dayalı bir sistem oldukça erdeme ulaşamazsınız. İnsan onuruna yaraşır bir eğitim müfredatı geliştirmedikten sonra bunun önüne geçemezsiniz. Öğretmen ve öğrenciler birbiri ile yarış halindeler. Öğretmenler; öğretmenler odasında sınıfın Türkçe, matematik ve sosyal ortalamasını konuşuyor. Öğretmenlerin şunu konuştuğuna şahit olmadım: 'Senin sınıfında temizlik durumu ne? Sosyal sorumluluk oranı ne? Öğrencilerin çevreye ve topluma duyarlılığı nasıl? Öğretmenler bunları konuşmuyor. Eğitim Fakültelerinin müfredatı ortadadır. Bunun baştan değişmesi lazımdır." ifadelerini kullandı.
"Sınava dayalı bir sistem oldukça ek kaynağın önüne geçemezsiniz"
Öğretmenler tarafından öğrencilere zorunlu olarak aldırılan ek kaynak konusuna değinen Karadağlı, "Sınava dayalı bir sistem oldukça ek kaynağın önüne geçemezsiniz. Ek kaynağın altında çirkin şeyler de var. Promosyonlar, okula destekler var. Bazı yayınevleri bunu teşvik ediyor. Öğretmenler de buna katlanmak durumunda kalıyor. Hiçbir öğretmen ek bir kaynak aldırmak istemez. Öğretmen B okuluna bakıyor öğrenciler daha iyi. Öğrenciler ek kaynak alınca daha çok net yapıyor. Öğrenciler birbiriyle yarış haline gidiyor. Bu hususta Bakanlığımız bölgesel eğitime geçebilir. Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesi olduğu söyleniyor. Kars'taki bir öğretmen ile Antalya'daki bir öğretmen aynı maaşı alıyor. Kars'taki öğretmen kışın 4 ton kömür alıyor ve Antalya'da görev yapan öğretmen hiç kömür almıyor. Bana göre eğitim politikaları valiliklere bırakılmalıdır. Şanlıurfa, TÜİK verilerine göre fakirliğin dibe vurduğu ve eğitimin alt sıralarda olduğu bir kent. Bu korkunç bir şeydir. Eğitim eşittir ekonomik düzey. Bunlar birbiriyle paralel olan şeyler. Bu bir kader midir? İbn-i Haldun, 'Coğrafya bir kaderdir.' diyor. Amenna! Biz kadere iman etmiş bir toplumuz. Ama insanın çabasını da inkâr edemeyiz sonuçta. Siz bunu ancak eğitim ile sağlarsınız. Başka yolu da şimdilik yok. Kaliteli bir eğitim politikası uygulamak zorundasınız." şeklinde konuştu.
"Halen sınıfla buluşmayan öğrenciler var"
Şanlıurfa'da eğitim konusunda yaşanan sorunlara dikkat çeken Karadağlı, "Şanlıurfa'da nisan ayında eğitim bitiyor. Bir vali de çıksın bunu kabul etsin. Desin ki: Bu çocuklar nisan ayında çalışmak için çok uzak diyarlara gidiyorlar. Bu çocuklar Ankara'da TED kolejindeki öğrencilerle aynı sınava tabi tutuluyor. Aynı eğitimi almayanlar aynı sınava tabi tutuluyor. Bu adalet midir? Biz bunu sağlayamamışız. Şimdi bile halen tarlada pamuk topladığından sınıfla buluşmayan çocuklarımız var. Buna şahit oluyoruz. Konuşuyorum öğrencilerin babalarıyla; bana diyorlar ki; 'Ne yapalım 10 çocuk var. Bunların ihtiyaçlarını ancak bu şekilde karşılayabilirim. Bunlar çalışmasalar ne yapabilirim.' Yarış sistemine dayalı bir eğitimimiz var, erdeme dayalı bir eğitim yok. Çocuklarımıza gerçek şekilde vatan sevgisini de öğretemeyiz bu şekliyle. Herkes adeta kendini düşünmek ve günü kurtarmak için yetişiyor." dedi. (Abdurahman Uğurlu-İLKHA)