Suriye’de yaklaşık 21 aydır devam eden şiddetli çatışamalar 3 milyondan fazla kişiyi evlerini terketmek zorunda bıraktı. Birleşmiş Milletler’in rakamlarına göre Türkiye, Ürdün ve Lübnan gibi komşu ülkelere sığınan Suriyeli mülteci sayısı ise 500 bini aştı.
On binlerce Suriyeli, Türkiye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Irak`ta ya da Türkiye sınırına yakın bölgelerde silahların susacağı günü bekliyor.
Çatışma bölgelerinden kaçan ancak komşu ülkelere sığınamayan Suriyelilerin bir bir kısmı da Türkiye sınırına yakın bölgelerde kurulan kamplarda konaklıyor.
İdlib kenti yakınlarındaki bu kampta yaklaşık 12 bin Suriyeli, savaşın yanı sıra etkisini artıran kış şartlarına da ayak uydurmaya çalışıyor.
Çadırlar yağmura karşı bile dayanıklı değil, soğuk hava ve yiyecek sıkıntısı sivilleri zorluyor. Temel ihtiyaç maddelerinden yoksun mülteciler bölgeye gelen yardımlardan alabilmek için birbirleriyle yarışıyor. Mülteci kampında üç binden fazla 12 yaşının altında çocuk bulunuyor.
Akşam hava sıcaklığının önemli derecede düştüğü bölgede teneke kutularda yakılan ateşin çevresinde toplanan kadın ve çocuklar ağaç dallarını yakarak ısınmaya çalışıyor.
Yıkadıkları çamaşırları çadırlarının yakınında, açık alanda ve terk edilmiş tır kasasında kurutan kadınlar, vakitlerinin büyük bir bölümünü çadırlarda geçiriyor. Çadırlarda kalanların su ihtiyacı ise taşıma yöntemiyle karşılanıyor.
Yağmurla oluşan çamurda kimileri terlik kimi çıplak ayakla dolaşan çocuklar, çadırların arasında oynayarak çocukluklarını yaşamaya çalışıyor. Çocuklar bazen de gerek su taşıma gerekse yemek alma sırasında ailelerine katkıda bulunuyor.
Çocuklarına süt bile bulamayan, içecek sularını ise çevre köylerden karşılamaya çalışan binlerce Suriyeli, evlerine dönecekleri günü özlemle bekliyor.
Kampların çoğunda elektrik ve tuvalet bulunmuyor. Çadırlar kış şartları için uygun değil. Mülteciler kampta yeteri kadar battaniye dahi bulunmadığını söylüyor.
Kampın içecek suyu ve sıcak yemeği Türkiye Kızılayı tarafından temin ediliyor.
ÜRDÜN KAMPLARINDA DA ŞARTLAR AĞIR
Ürdün`deki kamplarda da Suriyeli sığınmacılar soğuk ve zorlu hayat şartlarıyla boğuşurken, kronik hastalıkları olanları ölüm tehdit ediyor.
Ürdün`deki kamplarda yaşanan ``trajedi``nin en yakın tanıklarından biri Ebu Abduh. 35 yaşındaki genç baba, Suriye`de yaşanan şiddet olaylarının ardından Ürdün`ün kuzeyinde, Suriye`ye sınırında bulunan er-Remse kentindeki Horan Ovası`na göç etmiş.
Ebu Abduh nadir görülen Mukopolisakkaridoz (MPS) hastası olan 9 yaşındaki kızının Ürdün`e göç etmesinin ardından gerekli tedaviyi alamaması nedeniyle son nefesini verdiğini söylüyor.
Çaresizliğin verdiği acıyla konuşan baba Ebu Abduh, Ürdün`de tedavi imkanı bulamayan kızının hastalığı nedeniyle kas kasılmaları yaşadığını ve bu esnada nefesinin kesilmesi sonucu hayatını kaybettiğini belirtiyor.
Baba Ebu Abduh, Ürdün`e geldikten sonra 3 yaşındaki oğlunda başka bir hastalık ortaya çıktığını anlatıyor.
Baba Ebu Abduh, Ürdün`de teşhis için gittiği doktorların oğlunda elektrik akımı fazlası olduğunu tespit ettiğini, oğlunda felç durumu olduğunu, ellerini ve ayaklarını hissetmediğini ifade ediyor.
Yeterli maddi imkana sahip olmadığı için oğlunu tedavi ettiremediğine dikkati çeken baba Ebu Abduh, ``Tarifsiz bir acıyla kızıma veda ettiğim gibi oğluma da veda edeceğim günü bekliyorum`` diyor.
HALEP KITLIK VE SEFALETİN PENÇESİNDE
Mülteci kamplarında hayatta kalma savaşı sürerken, Suriye içinde kalanların durumu daha trajik. Batı Suriyeli isyancılara silah sağlama yolunda adımlar atarken, milyonlarca Suriyeli`ye insani yardım ulaştırılabilecek yol bulamadı.
Artan insani kriz ile başa çıkmak ve yardım dağıtmak şu anda karşı karşıya bulunulan en önemli sorunlardan biri. 2 milyondan fazla kişi ülke içinde perişan halde, yıkıntıya dönen şehirlerde ve kışın pençesinde ayakta kalmaya çalışıyor.
Kendi şehirlerinde mülteci olanlardan biri de Halepli Adnan Hasan... Dört çocuğunu geçindirebilmek için sokakta yaktığı ateşte pişirdiği ekmekleri satan Hasan, gıda sıkıntısı ve yüksek fiyatların insanları çaresiz bıraktığını anlatıyor.
Halep etrafındaki çatışmalar son birkaç hafta içinde hafifmiş görünse de, bu antik kentte yaşayanlar sefalet ve kıtlık dolu bir kışla karşı karşıya.
Güneş battığında sokaklar boşalıyor. Elektrik bazı mahallelerde haftalardır yok. Karanlığa boğulmuş şehirde hala sokakta olanlar en değerli şey haline gelen ekmek için kuyrukta bekleyenler. Ancak yakıt ve un sıkıntısı nedeniyle birçok fırın kapanmış, diğerleri ise sadece birkaç saat için açık kalıyor.
Uzun kuyruklarda bekleyerek ekmek almayı başaranlar çatışmalardan önce 20 Suriye lirası olan ekmek için bugün 200 lira ödüyor.
Yağmur altında üç saat bekleyen ve hala fırının kapısını göremeyecek kadar uzakta olan Ebu Fadi, "Ne ekmek, ne su, ne elektrik, hiçbir şey yok. Ekmek almak için 24 saatten daha uzun süre bekliyoruz, duş almayalı günler oldu" diyor.
Huzursuz, yorgun ve aç kalabalık arasında sık sık kavgalar çıkması da artık normal hale gelmiş.. Özgür Suriye Ordusu (FSA) durumu sakin tutmaya çalışsa da giderek insanların öfkesinin hedefi haline geliyor. Halepliler şehrin büyük kısmında kontrolü elinde tutan isyancıları yaşananlardan sorumlu tutuyor.
Saldırı helikopteri ve avcı jetlerinin sesleri şehrin semalarını yırtarken, isyancı güçlerin bugün için en büyük problemi kış şartlarında halkın güvenliğini sağlayabilmek. Ancak muhaliflerin en temel ihtiyaçları karşılamak için ne parası ne de bir organizasyonu var.
Yıkıntıya dönen şehirdeki hurdaları toplayıp satarak geçimini sağlamaya çalışan Ahmed, evi topçu ateşi tarafından tahrip edildiğinden beri ailesi ile bir okulda yaşıyor.
Çöplüklerde günü geçirecek yiyecek ya da satabilecek birşeyler arayan, evlerini ve işlerini kaybetmiş Suriyeliler öfke, acı ve sefalet pençesinde..