Saraybosna (AA) 

Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (ICTY) kapatılmasının üstünden daha iki yıl geçmeden, Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan arasındaki bölgesel işbirliğinin sadece kâğıt üstünde kalmasından dolayı, Batı Balkanlar’da (savaş yıllarında) siyasi ve askeri üst düzey konumlarda bulunan savaş suçu zanlıları derin bir nefes aldı. Bu devletlerin her birinin kendi içinde süregiden kovuşturma faaliyetleri de azaltılmış oldu.

Lahey’de ve Bosna-Hersek Mahkemesi’nde savaş suçu davaları üzerinde çalışmış olan ve uzun zamandır Saraybosna’da avukatlık yapan Vasviya Vidoviç, savaş suçlarından sorumlu olanların adalete teslim edilmediğini düşündüğünü ve bu nedenle hayatta kalan savaş suçları mağdurlarının duyduğu memnuniyetsizliğin gün-be-gün derinleştiğini ifade ediyor.

Uzmanlar ve savaş suçlarına maruz kalıp sağ kurtulanlar, uluslararası toplumun sürece daha yoğun bir şekilde dahil olmasını muhtemel bir çözüm olarak görüyorlar.


Bakira Haseçiç, “Sadece tecavüzle ilgili savaş suçlarından dolayı, sanığın derhal tutuklanabileceği ama tutuklanmadığı onlarca soruşturmanın varlığından bizzat ben haberdarım,” diyerek şikayetini dile getiriyor. Haseçiç’in kendisi de (o zaman bir Boşnak şehri olan) Foça’da 1992’de işlenen suçların mağdurlarından ve halen “Savaşın Kadın Mağdurları Derneği’nin” başkanlığını yürütüyor.

“Lahey tarafından ‘yüksek öncelikli’ olarak işaretlenmiş, üst düzey konumlarda görev yapmış yaklaşık 800 şüpheliye karşı davalarımız devam ediyor; bunların hiçbiri tutuklanmadı. Bu suçluları sokaklarda gördüğümüzde biz mağdurların neler hissettiğini hayal edebiliyor musunuz?”

Haseçiç, kendisinin sağ kurtulduğu dehşetli suçlardan dolayı kimsenin adli takibata uğramadığını anlatırken, savaş suçu şüphelilerinin çoğunun Sırbistan’da yaşadığına inanıldığını ekliyor. “Sırbistan’daki bu kişilerin adreslerini biliyoruz; onları Bosna-Hersek Savcılığına da verdik , ancak buna rağmen kimse kovuşturulmuyor.”

Belgrad İnsani Hukuk Merkezi’nin hukuk müşaviri Vişnya Siyaçiç, son yıllarda Sırbistan’daki savaş suçlarına dair yapılanların “giderek azalan bir kovuşturma faaliyeti” şeklinde tarif edilebileceğini söyledi. ICTY’nin çalışmalarının tamamlanmasından sonra, iddianameler bile Sırbistan Savaş Suçları Savcılığınca değil, daha çok Bosna Savcılığı tarafından hazırlandı.

Bosna-Hersek’te devlet düzeyinde yapılan savaş suçu kovuşturmaları konusunda ise , Çatışma Sonrası Araştırma Merkezi (PCRC) Direktörü Velma Şariç, durumun özellikle Lahey’den gönderilen A Kategorisi davaları konusunda endişe verici olduğunu düşünüyor. Durumun endişe verici olmasının en önemli sebebi ise Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da işlenen soykırımla, yahut modern tarihin en uzun kuşatması olan Saraybosna kuşatmasıyla ilgili suçlananların aleyhinde henüz bir tane dahi iddianame bulunmuyor olması.

Lahey Mahkemesi’nde yargılamaları izleyen BH Radyo 1’in muhabiri Mirela Hukoviç-Hociç, mağdurların ve ailelerin mevcut savaş suçu kovuşturmalarının sayısından, davaların uzun sürmesinden ve verilen cezaların düşük kalmasından hiç memnun olmadıklarının altını çiziyor.

Uzmanlar ve savaş suçlarına maruz kalıp sağ kurtulanlar, uluslararası toplumun sürece daha yoğun bir şekilde dahil olmasını muhtemel bir çözüm olarak görüyorlar. Yapılan önerilerin arasında, Lahey Mahkemesi’nde çalışmış uluslararası savcıların, hakimlerin ve hukuk müşavirlerinin, üst düzey askeri ve siyasi şahsiyetlerin kovuşturulması amacıyla Bosna-Hersek’teki bölgesel yargıda gözlemciler olarak istihdam edilmeleri var. Bu öneri nihayetinde mağdurları tatmin etmeyi ve Bosna-Hersek’te daha güçlü bir birlikte yaşam kültürüne ulaşmayı amaçlıyor.

Eski ICTY davaları ulusal mahkemelere düştü
ICTY Aralık 2017’de kapandı. Çalışmaları sırasında, eski Yugoslavya’dan yüksek rütbeli kişilerin aleyhinde toplam 90 iddianame sundu. ICTY’nin halefi olan Uluslararası Ceza Mahkemeleri Rezidüel Mekanizması (IRMCT) [Bosna-Hersek topraklarında kurulan özerk] Sırp Cumhuriyeti’nin (Republika Srpska) ilk “cumhurbaşkanı” olan Radovan Karaciç hakkındaki temyiz davasını sonuçlandırarak onu; Srebrenitsa’da işlenen soykırım, Saraybosna sakinlerinin bombalanması ve keskin nişancılar tarafından hedef alınması, uluslararası kuruluşların çalışanlarının rehin alınması ve diğer Bosna belediyelerinde işlenen çeşitli suçlardan dolayı müebbet hapse mahkum etti.

Sırbistan Devlet Güvenlik Servisi’nin eski üyeleri olan Yovitsa Stanişiç ve Franko Simatoviç’in Bosna-Hersek’te işlenen cürümlerle ilgili suçlandığı dava IRMCT’de görülüyor. Aynı mahkemede görülen diğer bir dava ise Sırp Cumhuriyeti Ordusu’nda komutanlık yapmış Ratko Mladiç’in temyiz müracaatı; Mladiç’e de Srebrenitsa’daki soykırım ve Bosna-Hersek genelinde işlenen diğer suçlar için müebbet hapis cezası verilmişti.

ICTY’nin kapatılmasının ardından, savaş suçu davaları Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan’daki ulusal mahkemelere bırakıldı. Bosna-Hersek Mahkemesi davaları görmeye devam etti ve 2005-2018 yılları arasında Bosna-Hersek genelinde işlenmiş suçlarla ilgili olarak toplam 217 erkek ve beş kadını mahkum etti. Ancak Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Bosna-Hersek Mahkemesi’nde verilen mahkumiyet kararlarının sayısında son iki yılda çok keskin bir düşüş olduğuna inandığını ve davalar şayet mevcut tempoda devam ederse, Bosna-Hersek Savcılığının bütün davaları bitirmesinin 10 sene daha süreceğini belirtti.

Bosna-Hersek Mahkemesi’nin resmi verilerine göre aynı dönemde (2005-2018) toplam 106 kişi ise savaş suçlarıyla ilgili davalardan beraat ederek serbest bırakıldı.

Bosna-Hersek Savcılığı Başsavcısı Gordana Tadiç, geçtiğimiz Haziran ayında AGİT raporunun yayınlandığı toplantıda gazetecilere verdiği demeçte, 150 tane daha basit vakanın Brçko Bölgesi Kantonu’na ve Brçko Bölgesi Savcılığına devredilmesinin talep edildiğini söyledi. Bu davaların, henüz ortada resmi bir “Savaş Suçu Davaları için Devlet Stratejisi” olmadığı için kovuşturulamadığını da sözlerine ekledi.

2008 yılında, Ulusal Savaş Suçları Dava Açma Stratejisi kabul edildi ve karışık, çözmesi zor davaların görülmesi için yedi yıllık bir süre öngörüldü. Savaş suçu davalarının görülmesinde öngörülen sürelere uyulamadığından, stratejide değişiklikler yapıldı. Gözden Geçirilmiş Stratejiye göre, bütün kompleks davalar 2023 yılına kadar tamamlanmalıdır. Ancak, bu stratejide yapılacak değişiklikler henüz Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilmiş değil.

Hukoviç-Haciç, haddinden fazla zamanın çeşitli stratejiler konusunda mutabık kalmaya harcanmasından dolayı tanıkların bir bir kaybedildiğini ifade ederek artık tam kapasiteyle çalışmaya başlanılmasının elzem olduğunu ifade etti: “Bundan dolayı bütün bu süreç, arzu edilen neticeleri ortaya koyamamakta.”

Suçların ölçeği
Şariç, Boşnaklara karşı işlenen ve Bosna-Hersek Mahkemesi’nde yargılanan suçlarla ilgili düşük rütbeli kişilere verilen cezaların “suçların ölçeğine bakılacak olursa absürt” kaldığını, zira bu suçların kapsamının, Lahey Mahkemesi’nin internet sitesine bakılacak olursa kolaylıkla görülebileceğini söylüyor.

Haseçiç ise, tecavüz ve cinsel saldırı davalarının (Bosna içindeki entitelerdeki) daha düşük mahkemelere verilmesi kararından memnun olmadıklarını söyledi.

“Hayatta kalan mağdurun cinsel istismara uğradığı ve aile fertlerinin öldürüldüğü şehirde tanıklık yaptığı davalar oldu. Tanıklar, faillerin akrabalarıyla günlük olarak karşılaşmak zorunda kalıyor ve bu kişiler korunan tanıklar olsalar dahi kimlikleri ifşa edilmiş durumda,” dedi.

Haseçiç’in, mağdurların haklarının çok cesur bir savunucusu olduğunu söyleyebiliriz, zira kendisini “hizaya getirmek” için yapılan çok sayıda girişime boyun eğmedi: Üç kere ateşli silahlarla saldırıya uğradı, Vişegrad’da mağdur edilen Boşnakların konumlarını tespit etmeye çalışırken Savaşın Kadın Mağdurları Derneği’ne ait bir araca ve kendi özel mülküne zarar verildi.

“Beni zaten bir kez öldürdüler ve şimdi bir tek ruhumu öldürmeleri kaldı,” diyen Haseçiç, bu saldırılardan korkmadığını ve mağdurların hakları için ve sorumluların yargılanmasına yönelik mücadelesinden vazgeçmeyeceğini ifade ediyor.

Özellikle acı verici olan şey, Sırbistan’ın Bosna Hersek’te işlenen savaş suçlarından sorumlu olan kişileri kovuşturmak ve tutuklamak istememesi.

“Bosna-Hersek devleti, savaş suçları zanlılarına, isimleri Lahey Mahkemesi’nde kullanılan listelerden veri tabanına intikal etmiş olmasına rağmen çifte vatandaşlık vermekle felaket niteliğinde bir hata yaptı. Bosna-Hersek’in savaş suçlularının yaklaşık yüzde 80’i artık Sırbistan’da. Sırbistan onlara bir sığınak ve ‘vadedilmiş topraklar’ oldu,” diye ekliyor Haseçiç.

Siyaçiç, 2018 ve 2019’da sunulan toplam 11 iddianamenin sekizinin Bosna-Hersek’te hazırlandığını hatırlatıyor.

Az sayıda mağdur/kurbanın olduğu ve herhangi bir yüksek rütbeli failin suçlanmadığı savaş suçlarına atıfla, “bunlar sözüm ona ‘daha az karmaşıklık arz eden’ davalara ait iddianameler,” diyen Siyaçiç, ICTY’nin kapanmış olduğuna bakarak savaş suçlarını kovuşturma ihtiyacının ortadan kalktığı sonucuna varmanın yanlış olacağını belirtti.

“Savcılar ve bölgesel mahkemeler, ICTY’ın bıraktığı yerden devam etmeli,” diye ekliyor.

Siyasi irade yok
Hukoviç-Hociç’e göre Bosna-Hersek’le Sırbistan Cumhuriyeti ve Hırvatistan arasındaki bölgesel işbirliği asla tam olarak gerçekleşmedi zira taraflar arasında imza edilen işbirliği anlaşmalarına rağmen bu konuda “siyasi bir irade asla söz konusu olmadı.”

Vidoviç, Lahey Mahkemesi’nin yokluğunun çok kuvvetli bir şekilde hissedildiğine dikkat çekiyor. Mahkeme, sadece soruşturmalar üzerinde çalışmakla kalmadı, aynı zamanda, bölgedeki tüm ülkeler arasında çok yakın bir işbirliği vardı, zira bu işbirliğine mecburlardı.

“Mahkeme yakalama kararları çıkarttı ve belirli kişilerin savaş suçu işlediğine dair şüphelerin olduğu davaları alt mahkemelere gönderdi. Tüm savcılar yetkili savcılık makamlarıyla çok yakın işbirliği içindeydi. Artık bütün bunlar asgari bir seviyeye düşürüldü, çünkü [mevcut] mekanizmanın kapasitesi daha küçük,” diyor Vidoviç. [Lahey’de görev yapmış] savcıların ve mahkemede çalışan diğer kişilerin bilgi ve tecrübelerinin boşa gitmemesinin çok önemli olduğunu ayrıca ifade eden Vidoviç, bölgedeki soruşturmaların daha süratli ve daha kaliteli hale getirilmesine yönelik olarak bu kişilerin danışman veya gözlemci olarak istihdam edilmelerinin çok hayırlı olacağını sözlerine ekledi.

Şariç de, uluslararası toplumun bu sürece daha aktif katılması gerektiğinde hemfikir; Bosna-Hersek’te yaşanmakta olanın artık soykırımın son aşaması, yani “inkar” olduğunu ifade ediyor.

“İnkar” aşamasından bahsederken Şariç, Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska) hükümetinin, savaş sırasında neler yaşandığını çoktan tespit etmiş bulunan Lahey kararlarına rağmen Srebrenitsa’da işlenen suçlar ve Saraybosna’da çekilmiş acılarla ilgili iki komisyon kurduğunu belirtti.

Lahey kararlarına göre, Sırp Cumhuriyeti Ordusu (VRS) 11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’yı ele geçirdikten sonra 8.000 Boşnak erkek ve çocuğu katletti ve Saraybosna vatandaşları günlük olarak VRS’nin bombalama ve keskin nişancı saldırılarına maruz kaldı.

Mütercim: Ömer Çolakoğlu

(Bosna-Hersek’te ikamet eden Erna Maçkiç’in lisans derecesi politoloji, yüksek lisans derecesi ise uluslararası hukuk alanındadır. Bosna-Hersek’teki Balkan Araştırmacı Gazetecilik Ağı’nın bir üyesi olan Maçkiç uzun bir süre boyunca ‘geçiş dönemi adaleti’ konusuna odaklanarak eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) de dahil olmak üzere adli kurumların yargılama süreçlerini ve aldıkları kararları yakından takip etti. Geçiş dönemi adaleti konusunda uzman olan yazar, halen serbest gazetecilik yapmaktadır)