Milyonlarca insanı, tüm bir ülkeyi olumsuz etkileyen darbeler nedeniyle yaşanan sosyolojik, psikolojik ve ekonomik travmalar hep büyük mağduriyetlere, unutulmaz acılara neden oldu.
Osmanlı döneminde başlayan askeri isyan ve darbeler, imparatorluğun yıkılmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde de rejimin değişmesine rağmen neredeyse her 10 yılda bir tekrar etti.
12 Eylül darbesinin yıldönümünde İLKHA'ya konuşan Tarihçi Mehmet Nuri Çelik ve Akademisyen Davut Okçu, Türkiye'deki darbeler geleneğinin önüne geçilmesi gerektiğini belirttiler.
12 Eylül'ün Türkiye'de bir dönüm noktası olduğunun altını çizen Tarihçi Mehmet Nuri Çelik, o dönem çıkarılan anayasanın halen yürürlükte olduğunu hatırlattı.
Çelik, ""Türkiye'de darbeler neredeyse geleneksel hale gelmiş. Osmanlı'dan devam eden darbe geleneği en önemli dönüm noktası 1908'de İttihat Terakki Partisi'nin Sultan Abdülhamid'i tahttan indirildiği darbedir. Siyonistler Filistin'de Filistin toprağını ele geçiremeyince engel olarak gördükleri Abdülhamid Han'ı çerideki işbirlikçileri olan İttihat Terakki Partisi yöneticileri vasıtasıyla Abdülhamid'i tahttan indirerek amaçlarına ulaştılar." dedi.
"Abdülhamid'e yapılan darbe Ortadoğu, Müslümanlar ve Anadolu'nun sahipsiz bırakmıştır"
1908 yılında Abdülhamid'e yapılan darbenin Osmanlının dağılmasına neden olduğunu belirten Çelik, "Osmanlıyı, Birinci Dünya Savaşı'na sokup Osmanlı'nın tamamen ortadan kalkmasına sebep olarak Ortadoğu, Müslümanlar ve Anadolu'nun sahipsiz kalmasına vesile oldular. Daha sonra Adnan Menderes'in devrilmesine sebep olan 1960 darbesi ve çıkarılan kanunlar 12 Mart muhtırası ve en önemlisi 12 Eylül 1980 darbesi ile Türkiye'de yaşanan süreç o gün yaşayan insanların havzasında çok ağır izler bırakmıştır. Etkileri hâlâ günümüzde devam etmektedir." ifadelerini kullandı.
"28 Şubat darbesinin mağduru olan Yusufiler cezaevinde yatmaktadırlar"
28 Şubat darbesinin mütedeyyin ve muhafazakâr kesimlere yapılan bir darbe olduğunu ve izlerinin halen sürdüğünü söyleyen Çelik, "Bu darbe geleneği 90'lı yıllarda kendisini birebir göstermediyse de 1997 28 Şubat darbesi özellikle mütedeyyin muhafazakâr camialar üzerinde çok ağır izler bırakmıştır. Etkileri mağduriyetleri hâlâ devam etmektedir. Bu darbenin mağduru olan Yusufiler cezaevinde yatmaktadırlar. Ondan sonra yaşanan 27 Nisan e-muhtırası ile zamanın hükümetini dizayn etmeye çalışan askeri anlayış… Son olarak hepimizin canlı canlı izlediği ve darbe tarihinde örneği çok bulunmayan 15 Temmuz darbe girişimini yaşadık. FETÖ'nün elinde bulunan silahları vatandaşlara doğrultarak çok zor bir gece geçirdik. Bunların tekrarlanmaması devam etmemesi için anayasanın değişmesi, kanunların değişmesi ve kesinlikle Türkiye'deki yönetim anlayışını darbelere hiçbir zaman izin vermeyecek şekilde dizayn edilmesi gerekmektedir."
"Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri birçok defa darbelerle muhatap oldu"
Bir 12 Eylül darbesinin yıldönümünü daha geride bırakıldığını belirten Akademisyen Davut Okçu, "Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri birçok defa darbelerle muhatap oldu. 4 tane büyük darbe yaşadık, irili ufaklı başka darbeler de oldu. 23 Nisan1920'de Cumhuriyet kurulduğunda Büyük Millet Meclis'i açılmıştı. Devletin bir parolası vardı: Milli egemenlik. Hatta milli egemenlik bir bayram haline getirilmişti ve çocuklara armağan edilmişti. Yani yaklaşık 100 yıldır biz milli egemenlik bayramını kutluyoruz ama buna rağmen milli egemenliğe defalarca tecavüz ediliyor, defalarca darbelerle milli egemenlik alt üst ediliyor." dedi.
"15 Temmuz'a kadar bütün darbeler Türkiye'de asker tarafından gerçekleştirildi"
Okçu, " Tabii ki bunun pek çok sebebi var. Belki devletin kuruluşunda Cumhurbaşkanlarının asker olması ondan sonrakilerin de asker olması ve Celal Bayar'ın, Cemal Gürsel'in, Cevdet Sunay'ın ve Fahri Korutürk'ün tümünün asker olması askerlerin gözünü yönetime dikmesine yol açmış olabilir. Çünkü bütün darbeler Türkiye'de asker tarafından gerçekleştirildi. İlk defa 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında bir sivil örgüt söz konusu olmuştur. Bu darbelerin pek çoğunun olmasının sebebi de şudur; her cumhurbaşkanlığı seçiminde askerler kendilerinden birinin Cumhurbaşkanı koltuğuna oturmak için Meclis'e baskı yapmışlardır. Meclis direndiği zaman siyasileri görevden uzaklaştırma yolu tercih etmiştir. Milletvekillerini ve partileri tehdit etmişlerdir." ifadelerini kullandı.
"Cumhurbaşkanı hükümet sistemi darbeleri önlemek açısından önemli bir görevi ifa etti"
15 Temmuz darbe girişiminin de eski darbeler gibi düşünüldüğünü söyleyen Okçu, "Nitekim 15 Temmuz eski darbeler gibi düşünüldü. Tekrar yönetime müdahale edildi. Fakat Türkiye'de durum biraz değişmişti. Belki bunu hesap edemediler çünkü biz diğer bütün cumhurbaşkanlarımızı Türkiye Büyük Millet Meclisi marifeti ile seçmiştik ama son cumhurbaşkanı halkoyuyla seçilmişti. Darbe karşısında millet seçtiği cumhurbaşkanına sahip çıkınca darbeciler amaçlarına ulaşamadı. Bir bakıma Cumhurbaşkanı hükümet sistemi darbeleri önlemek açısından önemli bir görevi ifa etmiş oldu." diye konuştu.
FETÖ'nün dini duyguları istismar ettiğini belirten Okçu, 15 Temmuz'da da görüldüğü gibi bunların devletin içine sızarak aslında ABD, siyonist rejim ve benzeri emperyalist güçlerin emellerine alet olmayı hedeflediklerini anlattı.
Okçu, "Nitekim bu kadar yıl aradan geçmesine rağmen Türkiye'nin darbe teşebbüsünde bulunan 252 insanı şehid eden binlerce insanı yaralayan bu teşkilatın elebaşını suçlu olduğu açıkça ortada olmasına rağmen ABD uluslararası hukuka aykırı olarak bu suç makinesini kendi ülkesine korumakta ve Türkiye'ye iade etmemektedir. Bu da bize gösteriyor ki bütün bu darbeler 15 Temmuz Darbesi ve önceki bütün darbelerin kökü dışarıdadır. Darbeler emperyalist devletlerinin hem Türkiye'nin hem de İslam âleminin sömürgeleştirmek isteyenlerin marifetidir." ifadelerine yer verdi. (Mehmet Sait Çelik –İLKHA)