Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Üroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yencilek, tüm dünyada her yıl kanser teşhisi konulan her dört erkekten birinin prostat kanseri olduğunu belirterek, Türkiye'de ise ortalama her 12 erkekten birinin prostat kanseri tanısı aldığını bildirdi.

Prof. Dr. Faruk Yencilek, Dünya Prostat Kanseri Farkındalık Günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, erkeklerde en sık görülen kanserler arasında yer alan prostat kanserinin, üzerinde en çok araştırma yapılan kanserler arasında bulunduğunu aktardı.

Erken dönemde yakalanmış prostat kanserinin tedavisinde, başarının sadece onkolojik sonuçlarla sınırlı olmadığına işaret eden Yencilek, "Trifekta" denilen üç sonucun önemli olduğunu belirtti.

Yencilek, bunları, onkolojik olarak kanserin kontrol altına alınması, hastanın tedavi sonrasında da ereksiyon sağlayabilmesi, idrarını kaçırmadan hayatına devam edebilmesi şeklinde sıraladı.

Prostat kanserinin, erkeklerde en sık görülen kanserler arasında yer aldığına işaret ederek ilgili istatistikleri paylaşan Prof. Dr. Faruk Yencilek, şunları kaydetti:

"Ülkemizde her yıl yaklaşık 25 bin erkeğin prostat kanserine yakalandığı tahmin ediliyor. Ancak yeterli düzeyde prostat kanser taraması yapılmadığından bunların az bir kısmına kanser tanısı konuluyor. Tüm dünyada her yıl kanser teşhisi konulan her dört erkekten biri prostat kanseri. Ülkemizde ise ortalama her 12 erkekten birinin prostat kanseri tanısı aldığı görülüyor. ABD'de her yıl yaklaşık 700 bin erkeğe, AB ülkelerinde ise 350 bin kişiye prostat kanseri tanısı konuluyor. Konuyla ilgili farkındalığın artmasına bağlı olarak, tarama testlerinin daha yaygın olarak yapılması, tanı alan kişi sayısının artmasındaki en önemli etkeni oluşturuyor."

- "Hastalıkta tam kür erken tanıyla sağlanabiliyor"

Prostat kanserinde tümörün henüz organla sınırlıyken (prostatın dışına çıkmadan) tespit edilmesinin son derece önemli olduğunu vurgulayan Yencilek, "Zira bu aşamada tespit edildiğinde güncel tedavi yöntemleriyle hastalığın tamamen devre dışı bırakılması mümkün olabiliyor. Prostat kanseri sinsi ilerleyen bir kanser türü. PSA ve düzenli ürolojik kontroller, prostat kanserinin tespit edilme oranını artırdı. Bununla birlikte hastalığa bağlı yaşam kayıplarını tüm dünyada yaklaşık yüzde 60 oranında azalttı." değerlendirmesinde bulundu.

Prof. Dr. Yencilek, organla sınırlı prostat kanserini, organ dışına yayılma potansiyeline göre, düşük, orta, yüksek riskli olarak üç gruba ayırdıklarını, bu ayrımın da tedavi yaklaşımını belirlediğini ifa ederek, "Multi-parametrik Prostat MR" tanı yönteminin kullanılmaya başlanılmasıyla, gereksiz prostat biyopsi oranının azaldığını, bu yöntem sayesinde klinik önemli tümörü görme oranının yüzde 90'lara çıktığını kaydetti.

Böylelikle klinik önemli kanseri erken evrede yakalamanın mümkün olabildiğine işaret eden Yencilek, "Multi-parametrik Prostat MR sonucuna göre sadece hedeften biyopsi yapılarak kanser tanısı koymak mümkün olabiliyor. Eğer kanser organla sınırlıysa ve düşük-orta risk grubundaysa fokal tedavi uyguluyoruz. Yani, lokal hastalığı fokal tedaviyle iyileştiriyoruz. Son yıllarda yaygın olarak kullanılan fokal tedavide, sadece kanserli doku yakılıyor, prostata zarar verilmemiş oluyor. Böylelikle olası komplikasyonların önüne geçiliyor, hastanın hızlı iyileşmesi sağlanabiliyor. Yüksek risk grubunda yer alan hastalarda ise cerrahi tedavi öncelik kazanıyor." ifadelerini kullandı.

- "İmmünoterapinin yeri gün geçtikçe artıyor"

Yencilek, immünoterapi konusunda da son derece umut verici gelişmeler yaşandığını belirterek, "Çalışmalar gösteriyor ki önümüzdeki yıllarda prostat kanserinin tedavisinde immünoterapinin önemli bir yeri olacak." görüşünü dile getirdi.

Prostat kanserinden korunmanın yöntemlerine de değinen Yencilek, şunları kaydetti:

"Öncelikle şunu bilmeliyiz ki prostat kanserini tek başına başlatacak veya engelleyecek bir diyet yoktur. Çünkü prostat kanserinin çoklu sebepleri vardır. Genetik yatkınlık, ileri yaş ve etnik köken en önemli belirleyicilerdir. Ancak hem prostat kanserinden korunmada hem de kanser tedavisinde yardımcı olabilecek beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleriyle ilgili bazı önemli kurallara uymak gerekiyor. Düzenli spor, sağlıklı beslenme gibi genel sağlık için yapılması gerekenler prostat sağlığı için de gereklidir. Kırmızı etin içinde bulunan linoleik asit, başlamış bir prostat kanserinin yayılma hızını artırıyor. Bu nedenle kırmızı et tüketimine dikkat edilmeli. İkinci önemli nokta aşırı kilo. Yağ dokusu içinde bulunan leptin adı verilen protein ve insülin benzeri büyüme faktörü, prostat kanseri gelişimini olumsuz etkiliyor. Bu nedenle aşırı kiloya karşı mutlaka önlem alınmalı. Ayrıca yağdan zengin ve yüksek kalorili besinlerden uzak durmak gerekiyor. Diğer taraftan içindeki likopenden dolayı domates, yeşil çay ve soya grubu, prostat kanser hücresinin büyümesini azaltan besinlerdir. Beslenmemizde bunlara daha fazla yer vermek önem taşıyor."