4 Haziran 1989 İmam Humeyni`nin Vefatı
1902’de İran’ın Humeyn şehrinde doğan İmam Humeyni, henüz küçük yaşlarda babasını, on beş yaşına geldiğinde de annesini kaybetmiştir. Çocukluk yaşlarda medrese ilmini tahsile başlayan İmam, zamanın en meşhur âlimlerinden ders aldı. Derslerinde gösterdiği üstün başarı ile kısa bir zaman diliminde içtihat derecesine ulaştı. Hocası Ayetullah Abdülkerim’in vefatından sonra Kum şehrinin en önemli alim şahsiyetleri arasında yer aldı. Genç yaşlarda Pehlevi’nin zulüm sistemine karşı kıyamın temelini attı.5 Haziran 1961’de tutuklanarak cezaevine konuldu. Zindanı uzlet, sürgünü seyahat ve ölümü saadet bilen bir şahsiyet için engel yoktur. İmam bir yıl sonra serbest bırakıldı. 4 Kasım 1965’te tekrar tutuklanıp Türkiye’ye sürgün edildi. Bir süre sonra İmam, Türkiye’den Irak’ın Necef kentine, daha sonra Fransa’ya geçti. Başlattığı hak mücadele her halükarda emin adımlarla devam etti. İmam, İran halkıyla hiç bir şekilde bağını kesmedi. Gün geçtikçe rejimin zulümlerinden bıkan halk kitleler halinde sokaklara dökülüyordu. Şehitler kervanı kafile kafile Allah’a arz ediliyordu. Şubat 1979’da Şah İran’dan kaçarken İmam’ın 15 yıllık sürgün hayatı da Allah’ın bahşettiği zaferle sonuçlanıyordu. İmam’ın kıyam meşalesi dünyadaki bütün İslam toplumları için bir ümit kıvılcımı oldu. Her coğrafyada İslami örgütlenmeler başladı. Ülkelerdeki despot rejimler buna rejim ihracı ismini takarak önlem almaya çalıştılar ama nafile.İmam Humeyni inkılâptan on yıl sonra 4 Haziran 1989’da Tahran’da vefat etti.

09 Haziran 632 Hz. Ebubekir(ra) halife seçildi
İman eden erkeklerin ilki, Aşere-i Mübeşşere’nin ilki, Hülâfa-i Raşidinin ilki, Resulullah(salallahu aleyhi ve sellem)’ın yakın arkadaşı, mağarada bulunan iki kişiden biri olan güzide sahabe.

Bütün servetini hibe etmiş, sade bir hayat sürdürmüştür. Resulullah(salallahu aleyhi ve sellem)’ın vefatına kadar ondan hiç ayrılmamıştır. Miraç hadisesi kendisine söylendiğinde hemen tasdik ettiği için Sıddik lakabını almıştır.

Resulullah(salallahu aleyhi ve sellem)’ın vefatı ile Müslümanlar arasında yönetim boşluğu hissedilmeye başlandı. Bunun önüne geçmek için Hz. Ebubekir (ra) hemen öne atıldı. Önce Resulullah(salallahu aleyhi ve sellem)’ın vefatını ve Allah’ın bakiliğini dile getirdi. Muhacir ve Ensar’ın faziletlerini sıraladı, bütün sahabeler sükûnetle onu dinledi. Bu konuşmadan sonra Hz Ömer (ra) elini ona uzatarak biat edince diğer sahabeler de bir bir biat etmeye başladı. Böylece bu vakarlı insan 9 Haziran 632’de bu ağır yükü sırtlamış ve müminler arasında çıkması muhtemel bir tefrikanın önünü kapatmıştır.

12 Haziran 2007 Süreyya Yüksel Vefat Etti
1954 yılında Bitlis’te doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini dışarıdan bittirdi. Ailesi 1966’da İstanbul’a taşındı. Büyük İslam alimi Sadarettin Yüksel’in kızı ve Şehit Metin Yüksel’in ablası olan Süreyya Hanım, İstanbul’da Fatih’te Kur’an kursunda hem öğrencilik hem de öğretmenlik yaptı. Yirmi yıla yakın tefsir dersleri verdi. Büyük bir talebe halkasına sahip olan Süreyya Hanım, güncel meseleler hakkındaki fetvalarıyla da dikkat çekiyordu. İstanbul Üniversitesi Astronomi bölümünden mezun oldu.


İslami çalışmalarda çok aktif bir kişiliğe sahip olan Süreyya, Hicaz’da ölmeyi çok arzuluyordu. Bunun için birkaç defa Hacca gitti ve umre yaptı. Babasının vefatından sonra kanser hastalığına yakalandı.15 Haziran 2005’te hakkın rahmetine kavuştu.

19 Haziran 1977 Ali Şeriati’nin ŞehadetiSosyolog olan Ali Şeraiti, 1933’te İran’ın Mezinan kentinde dünyaya geldi. İslam felsefesine hâkim olduğu gibi Batı felsefesini de okudu.1964 yılında Sorbonne Üniversitesinde Felsefe ve sosyoloji dallarında doktora yaptı. Bundan sonra İran’a döndü ve İslami mücadelenin aktif saflarında yer aldı. O, Müslümanların içler acısı durumdan kurtulmaları için bir öze dönüşe ihtiyaçlarının olduğunu söylüyordu. İran’ın Şah rejimi çeteleri olan Savak Ajanları, onu hep gözetim altında tuttu ve defalarca tutuklayıp hapse attı. Ama ondaki mücadeleci ruh yılmamıştır. Ali Şeraiti’nin sevenleri toplumun her kesiminde mevcuttu.19 Haziran 1977’de Savak Ajanlarınca şehit edildi. Ali Şeriati Müslümanların ihtiyacı olan öze dönüşü ırkçılıktan ve geleneksel inançtan kurtularak sade Kur’anî bir hayatı yaşamaktan ibaret görüyordu.
 

26 Haziran 1992 Susa Katliamı

O günler Kürdistan’ın haleti ruhiyesi bir başkaydı. Selahatin’in torunları, Şeyh Said’in evlatları, Üstad’ın talebeleri yani iman ehlinin uyanmışları kaynayan bir kazanın içinde yok edilmeye çalışılıyordu. Yerli faşistler, ithal komünistler kol kola verip acımasızca Müslümanlara saldırıyorlardı. Müslümanlar ise şehadetine yaşıyordu. Kendi öz coğrafyalarında, zulmün merkezinde ümmetin onurunu koruma savaşına durmuşlardı.

Geceyi nurlu bir cuma sabahına ulaştırma yolculuğunda olan güneş, batmıştı. Susa camisinden Ezan-ı Muhammedi semaya yükselirken, bunu duyan köydeki bilinçli Müslümanlar da davete icabet etti. Cemaatle namaz kılmak için evden çıkan müminler, muhabbetle imamın arkasında saf tutmuşlardı. Namaz bitmiş tesbihatlarını okurlarken, birden büyük bir gümbürtü ile köyü basan asker kılığına giren çeteler camii kapısını açtı.

Camideki müminler önce asker sanarak sükûnetle karşıladılar. Terbiyeden yoksun bu çeteler camide bulunan Müslümanları duvara dayayarak sıraya dizdiler. O anda ayaklarındaki ayakkabıya gözü takılan Şehit Hüseyin bunların asker olmadığını anlar anlamaz tekbir getirdi ve her taraftan kin ve nefret kusan otomatik silahların namlularından kurşunlar yağdı. On Müslüman oracıkta şehit olurken, beşi yaralandı. Müslümanların yüreği yanıyordu, ama Allah’a olan aşk bunu bedel istiyordu. Müminler bu bedelleri tekbirlerle Allah’a arz ediyordu. Bu durumlar küfürle olan savaşın doğal süreciydi. İçler acısı olan, mümin kardeşlerini küfrün satılmış kaleminden tanımlayıp, şehadetlerine seyirci kalan diğer Müslüman kitlelerin vaziyetiydi.

28 Haziran 1925 Şeyh Said ve 46 Arkadaşının Şehadeti

1865 yılında Erzurum’un Hınıs ilçesinin Kolhisar Köyünde doğan Şeyh Said varlıklı bir aileye mensuptu. Ticaretle uğraşan ve medrese Âlimi olan Şeyh Said Kürdistan’ın bütün bölgelerinde tanınıyordu.

Osmanlının yıkılmasıyla birlikte yeni rejimin bütün Müslümanlara özelde de Müslüman Kürt halkına dönük gerçek yüzü yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Rexistina Azadi cemiyeti Cibranlı Halit Beg tarafından kurulmuştu. Halit Beg aynı zamanda Şeyh’in kayın biraderiydi. Şeyh, bu cemiyetin üyeleri ile hem akrabalığı hem de dostluğu vardı. Cemiyetin ileri gelenleri toplantı yapar ve bu korkunç yozlaşmaya karşı kıyam kararını alırlar. Cibranlı Halit Beg ve Yusuf Ziya 1924’te tutuklanınca sorumluluk tamamen Şeyh Said’e geçer. Şeyh, şahadet yolculuğuna çıkmak üzere ev halkından helallik istedi. Hanımı ona ”Sen bizi kime bırakıp gidiyorsun” deyince Şeyh ona cevaben ”Eğer ben ve bu bastonum yalnız da kalsak ben yine bu kâfirlere karşı çıkacağım. Ne ben Hz. Hüseyin’den daha değerliyim ne de benim ailem onun ailesinden daha kıymetlidir. Eğer ben bu kâfirlere karşı çıkmazsam zebaniler sarığımdan tutup beni cehenneme atarlar, siz o zaman bana yardım edebilecek misiniz? Onlar bana demezler mi; “Ey Said Allah o kadar mal mülk verdi sana. Sen Allah için ne yaptın? Bunlar Allah’ın emirlerini ayaklar altına almışlar. Evet, ben cihada başladım ve korkanlar cihat etmeyecekler“
Kıyam 1925 Şubatında bütün cephelere yayılarak başlar. Şehirler bir bir kurtarılıyordu. Şeyh Said ordusu Amed surlarına dayandı. Ama Amed´de durumun seyri değişmeye başladı. Rejim ve ihanet çeteleri kol kola girip korkunç tahribatlar yapmaya başladılar. Yavaş yavaş kıyam kırılmaya başladı, kıyamın şura üyeleri İran’a çekilmeye karar verdiler. Şeyhin bacanağı olan Binbaşı Kasım durumu ihbar eder. Şeyh,15 Nisanda Muşun Varto ilçesinde çoğu yaralı olan diğer liderlerle beraber Abdurrahman köprüsünde esir alınır ve Amed’e getirilirler. Bu arada Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya Beg idam edilmişlerdi.

Haklarında zaten karar verilmişti. Büyük kahraman kararı vakarlılıkla karşılarken tarihe not düşüyordu. “Değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki ölümüm Allah ve İslam içindir. Şu anda hayata veda etmek üzereyim halkım için feda olduğuma pişman değilim. Yeter ki torunlarım düşmanlarıma karşı beni mahcup etmesinler.”
28 Haziran 1925’te Şeyh, 46 arkadaşı ile beraber idam edildi.